‘Kalemişi’nin çok farklı teknikleri var’
Mimar ve nakkaş Muammer Semih İrteş, "Kalemişi bir mimari süsleme tarzıdır. Kendi içinde günümüze kadar gelmiş ve çok farklı teknikleri var. Bu işi yapan kişilere de kalemkâr denilir. Osmanlı’dan gelen bir tabirle nakkaş tasarım yapanlara verilen bir unvandır" dedi
23.01.2020 17:30:00





Kırk yılı aşkın süredir kalem işi sanatını icra eden mimar ve nakkaş Muammer Semih İrteş, yaşamı boyunca yaptığı çalışmalarla gelenekli sanatlar konusunda çok sayıda sanatçının yetişmesini sağladı.
Mimar Sinan'ın eserlerinden Nurbanu Valide Sultan Külliyesi'nde yer alan Gelenekli Sanatlar Merkezi Nakkaşhane'de görev yapan Muammer Semih İrteş, sanat hayatını, güncel çalışmalarını ve kalem işinin inceliklerini anlattı.
İrteş, Osmanlı geleneğinde unvanının "nakkaş" olduğunu belirterek, "Kalem işi bir mimari süsleme tarzıdır. Kendi içinde günümüze kadar gelmiş ve çok farklı teknikleri var. Bu işi yapan kişilere de kalemkâr denilir. Osmanlı'dan gelen bir tabirle nakkaş tasarım yapanlara verilen bir unvandır" ifadelerini kullandı.
Türk tezyini (süsleme) sanatları alanında uzmanlaşarak yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda esere imza atan sanatçı, "Mimarlığın verdiği disiplinle nakış ve tezyin sanatlarında belli bir noktaya geldin. Mimar unvanını da mutlaka kullan, diyorlar. Onun için bunu da kullanıyorum. İstanbul Devlet Mühendis ve Mimarlık Akademisi idi o zamanlar adı. Şimdi Yıldız Teknik Üniversitesi oldu. Oradan mezunum" dedi.
Sanatçı İrteş, Topkapı Sarayı'nda, babası nakkaş Sabri İrteş'in yanında çıraklığa başladığı 1960'lı yıllardan bu yana çalışmalarını sürdürdüğünü kaydederek, şu bilgileri verdi: "Biz üç erkek kardeşiz. Üçümüz de aynı işle, baba sanatının devamını seçtik. Çalışmalarımız o günden bugüne devam ediyor. Zaman içerisinde Topkapı Sarayı'nın restorasyonları ve ülkenin birçok değişik alanlarında hem restorasyon hem de yeni uygulamalarla kalem işi sanatını devam ettirdik. Tabii bu arada kalem işi yani bir mimari süsleme sanatı olan bu çalışmalar, benim günümüzde en çok önem verdiğim çalışmalarım. Bizim eskimez yapılarımızın restorasyonlarının gelecek kuşaklara da sağlıklı bir şekilde kazandırılması amacıyla yapılan hem bilimsel hem akademik çalışmalara çok önem veriyorum. Bu arada 1973'te bu sanatların en büyük üstadı, merhum Süheyl Ünver'in Cerrahpaşa'daki atölyesinde derslere başladım. Çünkü tezyini sanatlarımızın çok büyük bir yelpaze olduğunu biliyor ve onlarla ilgili daha ince teferruata, daha değişik konulara da girmek istiyordum." AA
Mimar Sinan'ın eserlerinden Nurbanu Valide Sultan Külliyesi'nde yer alan Gelenekli Sanatlar Merkezi Nakkaşhane'de görev yapan Muammer Semih İrteş, sanat hayatını, güncel çalışmalarını ve kalem işinin inceliklerini anlattı.
İrteş, Osmanlı geleneğinde unvanının "nakkaş" olduğunu belirterek, "Kalem işi bir mimari süsleme tarzıdır. Kendi içinde günümüze kadar gelmiş ve çok farklı teknikleri var. Bu işi yapan kişilere de kalemkâr denilir. Osmanlı'dan gelen bir tabirle nakkaş tasarım yapanlara verilen bir unvandır" ifadelerini kullandı.
Türk tezyini (süsleme) sanatları alanında uzmanlaşarak yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda esere imza atan sanatçı, "Mimarlığın verdiği disiplinle nakış ve tezyin sanatlarında belli bir noktaya geldin. Mimar unvanını da mutlaka kullan, diyorlar. Onun için bunu da kullanıyorum. İstanbul Devlet Mühendis ve Mimarlık Akademisi idi o zamanlar adı. Şimdi Yıldız Teknik Üniversitesi oldu. Oradan mezunum" dedi.
'Eğitmeyi kendimize vazife olarak aldık'
Sanatçı İrteş, Topkapı Sarayı'nda, babası nakkaş Sabri İrteş'in yanında çıraklığa başladığı 1960'lı yıllardan bu yana çalışmalarını sürdürdüğünü kaydederek, şu bilgileri verdi: "Biz üç erkek kardeşiz. Üçümüz de aynı işle, baba sanatının devamını seçtik. Çalışmalarımız o günden bugüne devam ediyor. Zaman içerisinde Topkapı Sarayı'nın restorasyonları ve ülkenin birçok değişik alanlarında hem restorasyon hem de yeni uygulamalarla kalem işi sanatını devam ettirdik. Tabii bu arada kalem işi yani bir mimari süsleme sanatı olan bu çalışmalar, benim günümüzde en çok önem verdiğim çalışmalarım. Bizim eskimez yapılarımızın restorasyonlarının gelecek kuşaklara da sağlıklı bir şekilde kazandırılması amacıyla yapılan hem bilimsel hem akademik çalışmalara çok önem veriyorum. Bu arada 1973'te bu sanatların en büyük üstadı, merhum Süheyl Ünver'in Cerrahpaşa'daki atölyesinde derslere başladım. Çünkü tezyini sanatlarımızın çok büyük bir yelpaze olduğunu biliyor ve onlarla ilgili daha ince teferruata, daha değişik konulara da girmek istiyordum." AA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.