Çöken kapitalizmin delik deşik kaleleri olan ABD ve diğer Batılı ülkeler, yıllardır bu sömürü sistemini kullanarak dünya genelinde üstü örtülü bir krallık rejimini hayata geçirdiler.
İnsanların en doğal haklarını ellerinden alırken, demokrasiyi ve insan haklarını kılıf olarak kullanmaktan da asla geri durmadılar.
Dünyayı diledikleri gibi sömürdüler, ülkeleri işgal ettiler, parçaladılar, milyonları acımasızca katlettiler, akla hayale gelmeyecek iğrençlikleri dünya insanlığına yaşattılar.
Hiroşima ve Nagasaki'deki "atom" vahşeti, Vietnam'daki yıkım, Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen'deki sivil katliamları, Ebu Garip hapishanesindeki iğrenç görüntüler, yerle bir edilmiş binalar, göç etmeye zorlanmış, yerinden yurdundan edilmiş milyonlar hala gözlerimizin önünde?
Kapitalist küresel güçlerin "dünya krallığı" arzusuyla ortaya koydukları eserin sadece birkaç örneği bunlar?
Daha fazlasını anlatmaya, tasvir etmeye dilimiz varmıyor, yüreğimiz dayanmıyor.
Ve bu ibretlik tablo tüm çıplaklığıyla gözümüzün önünde olmasına rağmen, sömürülen ülkelerin liderleri ve halkları hala bu vahşeti sergileyenleri "medeniyetin beşiği" olarak görmeye de devam ediyor.
Kapitalizm ve bunu dünya krallığı için bir araç olarak kullananlar, gücünü parasından alıyor, doğru, ama bence ona güç veren çok önemli bir husus daha var, o da sömürülenlerin sömürülmeye olan alışkanlığı, öğretilmiş çaresizlik, benimsenmiş çözümsüzlük?
İnsanlık; medeniyet, demokrasi, insan hakları diye diye bu makyajlı şeytanların cenderesine sıkışıp kaldı.
Aradığı medeniyetti, kendisini "tek dişi kalmış canavar"ın kollarında buldu, eli kolu bağlanmış, zincirlenmiş vaziyette?
Aradığı demokrasiydi, demokrasi bombalarla yağdı, küresel kralların yerel kölesi oldu.
İnsan haklarını doya doya yaşamak istiyordu ama kısıtlı imkanlarla eskiden yaşadığı haklarını dahi arar oldu.
Diktatör Saddam'dan yaka silkiyordu, bir bayram sabahı idam edilmesinden, dört bir taraftaki heykellerinin bir bir devrilmesinden zevk almıştı, mutlu olmuştu ama bilmiyordu ki dünya krallığı peşinde koşan küresel diktatörler çok daha zalimdi.
Ve çok uzun sürmedi eski diktatörlerini özlemek?
"ABD'siz olmaz" diyen siyasilerin ve milletlerin yaşayacağı kader budur.
2005 yılı dünya insanlığı için büyük bir umut oldu. Bir güneş doğdu; adaletin, çözümün, gerçek demokrasinin, barışın güneşi, Milli Ekonomi Modeli (MEM)?
Bu kavramların gerçek sahibi Ehl-i Beyt'in nefesinden beslenen bir "dâhi"nin, bir "seçilmiş"in kaleminden?
"Kaynaklar sınırsızdır" gerçeğini ilan etti, "ihtiyaçlar sınırlıdır" dedi ve "Her insan kendi rızkıyla doğar" ilahi hakikatini sistemleştirdi.
O, bizlere "nimetler paylaştıkça çoğalır" Nebevi hakikatini bilimsel olarak önümüze koydu.
"Din ile ilimi barıştırdı" diyor Rus Profesör Volkonski? Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinden gelen 500'ü aşkın bilim adamı, bu eşsiz modele "tek çözüm" dediler.
Model'in sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın adeta tez öğrencisi oldular.
MEM kongrelerinde öğrendikleri bilimsel doğruları kendi ülkelerine taşıdılar.
Kimi ülkeler, Rusya başta olmak üzere BRICS devletleri gibi Model'i aldılar, sahibine sorarak uyguladılar, ekonomik girdaptan, bağımlılıktan, küresel krallara esaretten kurtuldular, halklarına adaleti getirdiler, dünyaya da barışı teklif ettiler.
Halbuki MEM'i uygulamadan önce, insanları, namuslarını satarak geçinmeye çalışıyordu, dünya politikalarındaki ilk seçenekleri savaş ve gerilimdi.
Kimi ülkeler ise kapitalizmden vazgeçmedi ama tıkandıkları noktalarda MEM'in projelerini bir yama olarak kullanmayı tercih ettiler. Kriz döneminde birbiri ardınca, kapitalizmin doğasında olmayan, MEM'e ait tüketimi teşvik projelerini açıkladılar. Ama bilmiyorlardı ki, MEM bir yama değildir, gerçek kurtuluş için tümüyle uygulamak gerek.
Bu, elbette ki liderlerinin değil, vatansever model MEM güneşinin ışığından etkilenen halkların taleplerinin bir yansımasıydı, tabandan yükselen bir sesti.
Dünya insanlığı doğusuyla, batısıyla gerçek demokrasinin modeli olan Milli Ekonomi Modeli'ne doğru hızla yönelmişken, modelin içinden çıktığı Türkiye'nin insanları hala küresel krallardan umut beklemeye devam ediyor.
Halbuki, bu kralların Irak'a, Libya'ya, Somali'ye, Yemen'e, Afganistan'a nasıl bir umut, nasıl bir demorasi getirdikleri ortada?
İşin gerçeği, asıl demokrasi(!) getirmeyi hedefledikleri ülke de Türkiye? Bu kafayla devam edilirse, Allah muhafaza, Ebu Garip'teki demokrasi manzaralarına Türkiye'de de rastlayacağız. Hiç şüpheniz olmasın.
Ayıkmak dileğiyle?
İnsanların en doğal haklarını ellerinden alırken, demokrasiyi ve insan haklarını kılıf olarak kullanmaktan da asla geri durmadılar.
Dünyayı diledikleri gibi sömürdüler, ülkeleri işgal ettiler, parçaladılar, milyonları acımasızca katlettiler, akla hayale gelmeyecek iğrençlikleri dünya insanlığına yaşattılar.
Hiroşima ve Nagasaki'deki "atom" vahşeti, Vietnam'daki yıkım, Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen'deki sivil katliamları, Ebu Garip hapishanesindeki iğrenç görüntüler, yerle bir edilmiş binalar, göç etmeye zorlanmış, yerinden yurdundan edilmiş milyonlar hala gözlerimizin önünde?
Kapitalist küresel güçlerin "dünya krallığı" arzusuyla ortaya koydukları eserin sadece birkaç örneği bunlar?
Daha fazlasını anlatmaya, tasvir etmeye dilimiz varmıyor, yüreğimiz dayanmıyor.
Ve bu ibretlik tablo tüm çıplaklığıyla gözümüzün önünde olmasına rağmen, sömürülen ülkelerin liderleri ve halkları hala bu vahşeti sergileyenleri "medeniyetin beşiği" olarak görmeye de devam ediyor.
Kapitalizm ve bunu dünya krallığı için bir araç olarak kullananlar, gücünü parasından alıyor, doğru, ama bence ona güç veren çok önemli bir husus daha var, o da sömürülenlerin sömürülmeye olan alışkanlığı, öğretilmiş çaresizlik, benimsenmiş çözümsüzlük?
İnsanlık; medeniyet, demokrasi, insan hakları diye diye bu makyajlı şeytanların cenderesine sıkışıp kaldı.
Aradığı medeniyetti, kendisini "tek dişi kalmış canavar"ın kollarında buldu, eli kolu bağlanmış, zincirlenmiş vaziyette?
Aradığı demokrasiydi, demokrasi bombalarla yağdı, küresel kralların yerel kölesi oldu.
İnsan haklarını doya doya yaşamak istiyordu ama kısıtlı imkanlarla eskiden yaşadığı haklarını dahi arar oldu.
Diktatör Saddam'dan yaka silkiyordu, bir bayram sabahı idam edilmesinden, dört bir taraftaki heykellerinin bir bir devrilmesinden zevk almıştı, mutlu olmuştu ama bilmiyordu ki dünya krallığı peşinde koşan küresel diktatörler çok daha zalimdi.
Ve çok uzun sürmedi eski diktatörlerini özlemek?
"ABD'siz olmaz" diyen siyasilerin ve milletlerin yaşayacağı kader budur.
2005 yılı dünya insanlığı için büyük bir umut oldu. Bir güneş doğdu; adaletin, çözümün, gerçek demokrasinin, barışın güneşi, Milli Ekonomi Modeli (MEM)?
Bu kavramların gerçek sahibi Ehl-i Beyt'in nefesinden beslenen bir "dâhi"nin, bir "seçilmiş"in kaleminden?
"Kaynaklar sınırsızdır" gerçeğini ilan etti, "ihtiyaçlar sınırlıdır" dedi ve "Her insan kendi rızkıyla doğar" ilahi hakikatini sistemleştirdi.
O, bizlere "nimetler paylaştıkça çoğalır" Nebevi hakikatini bilimsel olarak önümüze koydu.
"Din ile ilimi barıştırdı" diyor Rus Profesör Volkonski? Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinden gelen 500'ü aşkın bilim adamı, bu eşsiz modele "tek çözüm" dediler.
Model'in sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın adeta tez öğrencisi oldular.
MEM kongrelerinde öğrendikleri bilimsel doğruları kendi ülkelerine taşıdılar.
Kimi ülkeler, Rusya başta olmak üzere BRICS devletleri gibi Model'i aldılar, sahibine sorarak uyguladılar, ekonomik girdaptan, bağımlılıktan, küresel krallara esaretten kurtuldular, halklarına adaleti getirdiler, dünyaya da barışı teklif ettiler.
Halbuki MEM'i uygulamadan önce, insanları, namuslarını satarak geçinmeye çalışıyordu, dünya politikalarındaki ilk seçenekleri savaş ve gerilimdi.
Kimi ülkeler ise kapitalizmden vazgeçmedi ama tıkandıkları noktalarda MEM'in projelerini bir yama olarak kullanmayı tercih ettiler. Kriz döneminde birbiri ardınca, kapitalizmin doğasında olmayan, MEM'e ait tüketimi teşvik projelerini açıkladılar. Ama bilmiyorlardı ki, MEM bir yama değildir, gerçek kurtuluş için tümüyle uygulamak gerek.
Bu, elbette ki liderlerinin değil, vatansever model MEM güneşinin ışığından etkilenen halkların taleplerinin bir yansımasıydı, tabandan yükselen bir sesti.
Dünya insanlığı doğusuyla, batısıyla gerçek demokrasinin modeli olan Milli Ekonomi Modeli'ne doğru hızla yönelmişken, modelin içinden çıktığı Türkiye'nin insanları hala küresel krallardan umut beklemeye devam ediyor.
Halbuki, bu kralların Irak'a, Libya'ya, Somali'ye, Yemen'e, Afganistan'a nasıl bir umut, nasıl bir demorasi getirdikleri ortada?
İşin gerçeği, asıl demokrasi(!) getirmeyi hedefledikleri ülke de Türkiye? Bu kafayla devam edilirse, Allah muhafaza, Ebu Garip'teki demokrasi manzaralarına Türkiye'de de rastlayacağız. Hiç şüpheniz olmasın.
Ayıkmak dileğiyle?
Murat Çabas / diğer yazıları
- Onlar Türkiye, Türk milleti ve Atatürk sevdalısıydılar / 07.05.2024
- ‘AKP sebep, enflasyon sonuç’ / 04.05.2024
- Asgari ücret artmadı, enflasyon arttı! / 03.05.2024
- Taksim Meydanı, emekçilere neden kapalı? / 01.05.2024
- Vizesiz seyahat derken vizeyle hayal oldu! / 30.04.2024
- Bakan Şimşek’e göre sıkıntılar geride kalmış! / 27.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- ‘AKP sebep, enflasyon sonuç’ / 04.05.2024
- Asgari ücret artmadı, enflasyon arttı! / 03.05.2024
- Taksim Meydanı, emekçilere neden kapalı? / 01.05.2024
- Vizesiz seyahat derken vizeyle hayal oldu! / 30.04.2024
- Bakan Şimşek’e göre sıkıntılar geride kalmış! / 27.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024