Sevgi insanı kör ve sağır edermiş. Hele sevgi, aşk derecesine varınca, insan deli divane olurmuş. Ne yaptığını, ne söylediğini bilemezmiş. Herhalde Türkiye'deki AB'ciler de aynı ruh halini yaşıyorlar. Hepsinde bir AB aşkı. Başlarından duman tütüyor. Meğer AKP lideri de o aşkı yaşayanlardanmış. Seçimi kazanır kazanmaz, soluğu AB ülkelerinde aldı. Muhalefet partisi CHP ve baraj altında kalan diğer partiler de, AKP liderinin, sonu hüsranla bitecek olan koşusuna tam destek veriyor. En önemlisi medya. O da, görülmemiş bir şekilde, AKP genel başkanını yere göğe sığdıramıyor.
Bu manzara karşısında tarihe bir not düşmek için, ehli tarafından bilinen bazı gerçekleri tekrar etmekte fayda görüyoruz. İlk başta şu hükmü kaydedelim: Türkiye, ne yaparsa yapsın AB'ye alınmayacaktır. Allah göstermesin, Türkiye Hıristiyan olsa bile bu hüküm değişmez. Bunu kim söylüyor? Alman Prof. Neumark. İşte sözleri: "Kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Çünkü sizler 400 sene sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz. Hıristiyan olsanız da size karşı bu düşmanlık devam edecektir". Zaten Avrupalılık kimliği de bu düşmanlıktan doğmuştur. Zira 13. yüzyıla kadar Avrupalılar, Avrupalı kimliğini kullanmıyorlardı. O zamana kadar kullanılan kimlik 'Helen' ve 'Romalı' kimliği idi. Türkler, Avrupa'da yaşayan kavimleri sıkıştırınca, bu kavimler, Türklere karşı ortak bir kimlik oluşturma gereği duymuşlar. İşte bu da, Avrupalılık kimliği olmuştur.
"O unutuldu, geçmişte kaldı" demeyiniz. Bakınız, Katolik Kilisesi'nin yayın organı olan gazete 3 Ocak 2000 günlü sayısında bu gerçeğe nasıl vurgu yapıyor: "Avrupalı fikri başlı başına düşman Türklere ve Türkiye'nin başını çektiği İslam dünyasına karşı gelişti". Gazete, bu sebepten dolayı Türklerin AB'ye alınmasına şiddetle karşı çıkıyor.
Dünyayı arasanız, Türkiye'nin AB'ye girmek istemesi kadar saçma bir fikir bulamazsınız. Bu saçmalığı anlatmak için, isterseniz işe tersten bakalım. Farz edelim ki, Türkiye, Türk dünyası ile AB'ye benzer bir birlik kurdu. Yunanistan'da bu birliğe üye olmak için habire yırtınıyor. Yunanistan'a şu soruyu sormazlar mı? "Ey Yunanlı, sen Türk desen Türk değilsin, Müslüman desen Müslüman değilsin. Bu birlik içinde senin ne işin var?". Türkiye'nin AB'ye girmek istemesi de tıpkı buna benziyor, ama AB aşıkları bunu anlamıyor, görmüyor.
"Türkiye, Hıristiyan olsa bile yine AB'ye almazlar" sözünü bazıları abartılı bulabilir. Hayır, hiç de abartılı değil. Kendimizi Avrupalıların yerine koyarak düşünelim. Anlı şanlı bir maziye, ihanet eden bir topluluğa, siz olsanız güvenebilir misiniz? "Atasına, tarihine, nesline ihanet eden, bize de ihanet eder" demez misiniz? Onun için Üstad Cemil Meriç, Avrupa kapılarında istikbal arayanları şöyle uyarıyordu: "Bütün Kur'an'ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız, Osmanlı, yani İslam". Bu düşünceyi destekleyen, bir başka örnek de, Hıristiyan olduğu halde yine Avrupalıların hışmından kurtulamayan Patris Lumumba'dan verelim. Bu zat, misyonerlerin çalışmasıyla Hıristiyan oldu. Fakat Kongo için bağımsızlık mücadelesi verdiğinden, Hıristiyan Avrupalılar tarafından öldürüldü. Demek ki, Hıristiyan olmak, Avrupalıları tatmin etmiyor. Çünkü onların maksadı, bir dini yaymak değil, başka ülkeleri sömürmektir.
Avrupalıların, dünya milletlerine ve özellikle de Türklere karşı bakış tarzı hiç değişmemiştir, değişmez de. Bu bakış tarzını göstermek için birkaç örnek sunalım: İngiltere'nin dışişleri eski bakanı Olerandon Türkler için şöyle der: "Bunları ıslah etmenin tek yolu, yeryüzünü bunlardan ıslah etmektir". Yine İngiltere'nin Dışişleri eski Bakanlarından Stanley, "Türkler, Avrupa haritasından silinmelidir. Ancak asıl işin zor tarafı bunların yerine neyin koyulacağını bilmektir" der.
Kafamızı kuma sokmayalım, Avrupalı budur. Değişmemiştir, değişen sadece idare edenleridir.
Bu manzara karşısında tarihe bir not düşmek için, ehli tarafından bilinen bazı gerçekleri tekrar etmekte fayda görüyoruz. İlk başta şu hükmü kaydedelim: Türkiye, ne yaparsa yapsın AB'ye alınmayacaktır. Allah göstermesin, Türkiye Hıristiyan olsa bile bu hüküm değişmez. Bunu kim söylüyor? Alman Prof. Neumark. İşte sözleri: "Kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Çünkü sizler 400 sene sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz. Hıristiyan olsanız da size karşı bu düşmanlık devam edecektir". Zaten Avrupalılık kimliği de bu düşmanlıktan doğmuştur. Zira 13. yüzyıla kadar Avrupalılar, Avrupalı kimliğini kullanmıyorlardı. O zamana kadar kullanılan kimlik 'Helen' ve 'Romalı' kimliği idi. Türkler, Avrupa'da yaşayan kavimleri sıkıştırınca, bu kavimler, Türklere karşı ortak bir kimlik oluşturma gereği duymuşlar. İşte bu da, Avrupalılık kimliği olmuştur.
"O unutuldu, geçmişte kaldı" demeyiniz. Bakınız, Katolik Kilisesi'nin yayın organı olan gazete 3 Ocak 2000 günlü sayısında bu gerçeğe nasıl vurgu yapıyor: "Avrupalı fikri başlı başına düşman Türklere ve Türkiye'nin başını çektiği İslam dünyasına karşı gelişti". Gazete, bu sebepten dolayı Türklerin AB'ye alınmasına şiddetle karşı çıkıyor.
Dünyayı arasanız, Türkiye'nin AB'ye girmek istemesi kadar saçma bir fikir bulamazsınız. Bu saçmalığı anlatmak için, isterseniz işe tersten bakalım. Farz edelim ki, Türkiye, Türk dünyası ile AB'ye benzer bir birlik kurdu. Yunanistan'da bu birliğe üye olmak için habire yırtınıyor. Yunanistan'a şu soruyu sormazlar mı? "Ey Yunanlı, sen Türk desen Türk değilsin, Müslüman desen Müslüman değilsin. Bu birlik içinde senin ne işin var?". Türkiye'nin AB'ye girmek istemesi de tıpkı buna benziyor, ama AB aşıkları bunu anlamıyor, görmüyor.
"Türkiye, Hıristiyan olsa bile yine AB'ye almazlar" sözünü bazıları abartılı bulabilir. Hayır, hiç de abartılı değil. Kendimizi Avrupalıların yerine koyarak düşünelim. Anlı şanlı bir maziye, ihanet eden bir topluluğa, siz olsanız güvenebilir misiniz? "Atasına, tarihine, nesline ihanet eden, bize de ihanet eder" demez misiniz? Onun için Üstad Cemil Meriç, Avrupa kapılarında istikbal arayanları şöyle uyarıyordu: "Bütün Kur'an'ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız, Osmanlı, yani İslam". Bu düşünceyi destekleyen, bir başka örnek de, Hıristiyan olduğu halde yine Avrupalıların hışmından kurtulamayan Patris Lumumba'dan verelim. Bu zat, misyonerlerin çalışmasıyla Hıristiyan oldu. Fakat Kongo için bağımsızlık mücadelesi verdiğinden, Hıristiyan Avrupalılar tarafından öldürüldü. Demek ki, Hıristiyan olmak, Avrupalıları tatmin etmiyor. Çünkü onların maksadı, bir dini yaymak değil, başka ülkeleri sömürmektir.
Avrupalıların, dünya milletlerine ve özellikle de Türklere karşı bakış tarzı hiç değişmemiştir, değişmez de. Bu bakış tarzını göstermek için birkaç örnek sunalım: İngiltere'nin dışişleri eski bakanı Olerandon Türkler için şöyle der: "Bunları ıslah etmenin tek yolu, yeryüzünü bunlardan ıslah etmektir". Yine İngiltere'nin Dışişleri eski Bakanlarından Stanley, "Türkler, Avrupa haritasından silinmelidir. Ancak asıl işin zor tarafı bunların yerine neyin koyulacağını bilmektir" der.
Kafamızı kuma sokmayalım, Avrupalı budur. Değişmemiştir, değişen sadece idare edenleridir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018