Yahya Kemal bir rubaisinde şöyle der:"İman bir şevk olan zamanlar geçtiPeygamberlerle kahramanlar geçtiDağ silsilesinde bir geçit bulmak içinDağdan dağa seslenen çobanlar geçti."Burada vurgulanan hususlar şunlardır: Eski zamanlarda yönlendirici güç, merkezî kuvvet, çıkış noktası, esas amaç imandı. Hayatın anlamı imandı. Hayata ruh, heyecan, coşku veren imandı. İman yani kalpten, gönülden gelen samimi, içten, karşılıksız, pazarlıksız inanç, bağlılık, sadakat, fedakârlık. Eski zaman insanları yani aşağı yukarı modern zamanların başlangıcı sayabileceğimiz 19.yüzyıl öncesi dönemlerde insanlar, imanlarını hayatlarının yaşama neşesi, hayat şevki olarak görüyorlardı. Saf ve samimi bir inancın verdiği coşkuyla mutlu idiler. Neye inandıklarını, niçin yaşadıklarını, neyi elde etmek istediklerini biliyorlardı. İnandıkları, büyük bir aşk ve şevkle bağlandıkları, peşinden gittikleri; hatta hayatlarını vermekten çekinmedikleri kutsal bir değerleri vardı. İnandıkları bu kutsal değer, dünyevî, maddî, sıradan, geçici yüzeysel değildi. Kalıcı, sonsuz, kuşatıcı, büyük ve tertemiz, soyut bir değerdi. O da bütün varlığın yaratıcısı, her şeyin sahibi, tek ve sonsuz güç Allah'tı. Böylesine bir Allah'a inanıyor olmak, onlar için sonsuz bir güven kaynağıydı. Yani ruhumuzun ve kalbimizin sonsuza dek yaşama arzusunu cennetiyle karşılayan bir Allah'a iman sarsılmazdı. Aklımızın bu dünyayı, varlığı kimin ne için yarattığı sorusunun tek gerçekçi cevabı olan ve bu bağlamda aklımızı, düşüncemizi tatmin eden bir Allah inancı, yaşama sevincini tamamlayan bir duyguydu. Her zaman, her yerde yanımızda hazır ve nazır olduğuna inandığımız birinin varlığına inanmak sarsılmaz güven kaynağıydı. Şefkatli, merhametli, koruyucu, bağışlayıcı, rızıklandırıcı tek gerçek gücün Allah olduğuna inanmak, insan için en büyük huzur ve mutluluk kaynağıydı. Eski zaman insanları bu asıl kaynağı bulmuş olmanın coşkusunu, neşesini, şevkini dualarıyla, ibadetleriyle, musikileriyle, yaşantılarıyla, kurumlarıyla, değerleriyle yaşıyorlardı. Ancak 19. yüzyıldan itibaren dünyanın büyük bir bölümünü yeniden kurgulayan, eski hayatı formatlayıp yepyeni bir inanış, düşünüş ve yaşayış şekli üreten modernizmle insan, büyük imanını ve şevkini kaybetti. Çünkü sonsuzluğa, ölümsüzlüğe, saf, soyut değerlere, gerçek bilgiye, gerçek amaç değerlerine âşık olan, ancak bunlarla mutlu ve tatmin olabilecek olan ruh ve kalbin önüne sınırlı, sonlu, geçici, fani dünya değerlerini koydu. Modernizm, insanı dünyalık maddeyle tatmin olmaya mahkûm, mecbur ve esir etti. Bu durumda sınırlı dünya maddesinin ve bedensel hazlara dönük bir hayat kurgusunun insanı tatmin etmesi mümkün değildi. Modern insan imanını kaybedince yaşama şevkini de kaybetti. Karanlık madde, aydınlık manayı boğunca iman ve şevk kayboldu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015