(…dünden devam)
Gelelim tekrar esas konumuza. Tüketicinin desteklenmesini öngören Milli Ekonomi Modeli'ne göre zaten asgari ücretin yoksulluk sınırının üzerine yükseltilmesi sistemin gereğidir. 2005 yılında Milli Ekonomi Modeli tüm dünyaya deklare edildiğinden beri bu fikri savunan Prof. Dr. Haydar Baş'ı biz toplum olarak yıllarca anlamadık. Fakat şu hakikatin de altını çizmek lazım. Asgari ücreti hala istenildiği gibi yükseltmeyi başaramasak da "daha yüksek olmalıdır, yoksulluk sınırının üzerinde olmalıdır" söylemleri her kesimin dilinden dökülmeye başlamıştır. Şimdilerde hangi kanalı açsak bu konuşuluyor. Yani Tam 17 yıl geriden takip ediliyor, Prof. Dr. Haydar Baş. Prof. Dr. Baş'a ait bu fikir şimdilerde herkesin dilinde pelesenk.
Sayın Baş, başka ne dedi? Modeli tanımlarken; "Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi ve ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış harcamalarının borçlanmadan temin edebilmesinin adı ve formülüdür" demiştir.
Normalde iktisattan ekonominin tanımına bakarsak; "Ekonomi, insanların sonsuz olan gereksinimlerini karşılamak için gerekli olan mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan ve dünyada kıt olarak bulunan emek, sermaye, doğal kaynaklar gibi üretim faktörlerinin, çeşitli seçenekler arasında nasıl kullanılacağına ilişkin insan davranışlarını inceleyen bir bilimdir."
Yani normalde ekonominin tanımına göre "Kaynaklar sınırlıdır, insanların ihtiyacı sınırsızdır." Ama Sayın Baş ile birlikte literatürde ekonominin tanımı "Haydarizm" ya da "Milli Ekonomi Modeli" olarak adlandırılan modelle değişmiştir. Ve artık Haydarizm'e göre "Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır, sınırsız olan ihtiraslardır."
Yine Haydar Hoca bu konuda da özellikle Türkiye'de bazı kesimlerce kulak ardı edilmiştir.
Şimdi gelelim Sayın Hulki Cevizoğlu'nun neler dediğine:
"Şimdi" diyor "insanoğlunun ihtiyaçları sınırsızdır diyorlar. Ne demek sınırsız! Biz yeriz, içeriz, uyuruz. Başka neye ihtiyacımız var. Bir de giyeriz başka var mı? 1 ev, 1 araba vb... Şu anda yer altında yer üstünde o kadar çok kaynak var ki; ihtiyaçlar sınırlı, kaynaklar sınırsızdır. Kaynaklar sınırlıdır diyenler, yeraltında yatan madenleri çıkarmasını beceremeyenlerdir. Bu var olan madenleri, var olan kaynakları kullanmasını beceremeyen kişilerin beceremediğini itirafıdır."
Görüyor musunuz; artık akademisyenlerin ağzından Prof. Dr. Baş'ın modeline ait bu cümleyi de sık sık duymaya başlıyoruz. Demek ki yakında herkes bunu da konuşmaya başlayacak. Demek ki; yakında ekonominin tanımı dünyada tamamen değişecek, literatüre kahir ekseriyet bu tanım hakim olacak. Şu an zaten ekonomi literatüründe Prof. Dr. Baş'ın fikri olarak yer bulmuş bu tanımı, herkes kabul edecek. Zaten "bizim dönemimiz başlamıştır" derken Sayın Baş bunu ifade etmemiş miydi?
Evet, bu ifadelerinden dolayı ben Sayın Cevizoğlu Hocamı tebrik ediyorum, doğruları ifade ettiği için teşekkür ediyorum. Ama tek şartla! Ta 20 - 30 yıl önce bu fikri dillendirmiş bu işin kitabını yazmış bir bilim insanı var. Bu fikri dünyada ilk defa gündeme eden Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Bu fikrin sahibinin ismine atıf yapılmadan anılması "intihal" olmuyor mu?
Şunu çok iyi bilelim. Artık tıkanmış, tükenmiş kapital sistemden tek çıkış yolu Milli Ekonomi Modeli'dir. Ve yıllar önce BRICS ülkeleri olduğu gibi, bunu tüm dünya dillendirecektir.
Dolayısıyla işte biz ülkemizdeki madenleri kullanmayı beceremediğimiz için, hala politikalarımızı ekonominin "eskimiş" tanımına göre belirlediğimiz için asgari ücreti olması gereken rakama çıkaramıyoruz, kömürün, odunun, iğneden ipliğe her şeyin dörtnala giden fiyatlarını durduramıyoruz.
Suçlu da bellidir, çözüm de.
- Dün SHP, bugün AKP-MHP: Senaryo aynı / 22.08.2025
- Transfer sezonu: Siyaset mi, toplum mu? / 21.08.2025
- Depremi unutmak, geleceği kaybetmektir / 20.08.2025
- Halkın sessiz çığlığı: Siyasete düşen pay / 19.08.2025
- Türkiye’nin dış politika serüveni: Kaçırılan fırsatlar ve büyük tehditler / 18.08.2025
- Egemenlik ve Ekümenlik: Lozan’dan günümüze sessizlik ve hassasiyet / 17.08.2025
- Terörsüz Türkiye Komisyonu: Devlet politikası mı, siyasi proje mi? / 16.08.2025
- Sorunun adını doğru koymak / 15.08.2025
- Napolyon’dan Trump’a: “Dost” maskesiyle gelen stratejiler / 14.08.2025