Kazanan - kaybeden

İki lider profili?
Biri, ABD'nin taşeronluğuna soyundu, başta Türkiye olmak üzere 22 İslam ülkesinin parçalanması projesi olan BOP'ta misyon sahibi oldu, ABD'nin iyi geçin dedikleriyle beraber oldu, İsrail'e 'dostuz', Barzani'ye 'kardeşiz' dedi, ABD'nin düşman ol dedikleriyle de sudan bahanelerle düşman oldu, ülkesini ABD'nin teröristlerine ana güzergah haline getirdi?
Diğeri ise, ABD'nin BOP taleplerine 'hayır' dedi, Büyük İsrail Devleti projesinin önünde duvar oldu, ülkesinin parçalanmasına 'müsaade etmem' dedi, küresel tehditlere boyun eğmedi, canı pahasına da olsa mücadeleden kaçmadı, dost bildiklerinin düşman olduğunu gördü, dostlarını değiştirip milli menfaatleri doğrultusunda yeni dostlar edindi?
Birincisi, bu taşeron politikalarla "dünya lideri" olmayı umuyordu, diğerinin ülkesindeki camide 3 gün içinde namaz kılmayı planlıyordu, beraber olduklarının hep yanında ona destek vereceklerini zannediyordu?
Ama öyle olmadı.
Birincisinin ülkesi itibar üstüne itibar kaybederken, yalnızlaşırken, hatta son gelişmelerle parçalanma noktasına gelirken; ikincisi dostları sebebiyle yeniden toparlandı, terörle mücadelede olumlu neticeler aldı ve devletler nezdinde yeniden itibar kazandı. 
Şimdi dilerseniz, her ikisi hakkında da güncel birer örnek verelim.
Geçtiğimiz gün Arap Birliği, Irak'ın çağrısı üzerine Mısır'ın başkenti Kahire'de toplandı. 
Ana gündem, Türkiye'nin Musul'daki Başika kampındaki askeri varlığıydı.
Arap Birliği adına yapılan açıklamada, Türkiye'nin Musul'daki asker takviyesi, "Irak'ın egemenliğine bir saldırı ve Arap ulusal güvenliğine tehdit" olarak tanımlandı.
Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Ben Heli tarafından okunan ortak açıklamada da, "Türk askerlerinin bölgedeki karışıklığı artırdığı" ifade edildi.
Oturumun açılışında konuşan Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el Arabi ise Türkiye'nin "uluslararası hukuku ve Irak'ın egemenliğini açıkça ihlal ettiğini" öne sürdü.
Toplantıda konuşan Irak Dışişleri Bakanı İbrahim el Caferi, "Türkiye'nin bir yerden başka bir yere güçlerini çekmesi egemenliğimizi ihlal etmediğinin anlamına gelmez, egemenlik parçalanmaz bir bütünlüktür" ifadelerini kullandı. Irak Savunma Bakanlığı sözcüsü Nasır Nuri, "Türk güçleri Başika'nın yakınlarındaki bir yere tekrar yerleşti. Buna 'kısmı çekilme' bile demeyiz. Biz Türk askerlerinin tam çekilmesini bekliyoruz" dedi.
Arap Birliği'ne üye olan ülkeler, aynı zamanda Suudi Arabistan'ın öncülüğünde ABD talimatıyla İsrail'in menfaatine oluşturulan Türkiye'nin de dahil olduğu "Teröre Karşı İslam İttifakı" oluşumunun da ülkeleri?
Ve bu birliğin ve ülkelerin ortak açıklamalarında, Türkiye'den, yukarıda aktardığımız gibi, "Irak'ın egemenliğine saldıran", "Arap ulusal güvenliğini tehdit eden", "uluslar arası hukuku çiğneyen", "bölgeyi karıştıran" olarak ifade ediliyor.
Bunlar ve bunların arkasındaki iradeler olan ABD ve İsrail için bölgedeki bütün dostlarımızı kaybettik, bunların da dostlukları bu kadar? 
AKP hükümetinin yönettiği Türkiye'nin itibarı yerlerde sürünüyor anlayacağınız.
Peki, Esad'lı Suriye'nin durumu nasıl?
Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı Jan Eliasson geçtiğimiz gün Suriye ile ilgili bir açıklama yaptı. Eliasson açıklamasında, Suriye Devlet Başkanı Esad'la görüşmekten başka alternatif olmadığını belirtti.
Eliasson barış anlaşması uyarınca, Suriye halkının 18 ay içinde seçime gitmesinden önce Esad'ın geçiş sürecinin bir parçası olması gerektiğini belirterek "Esad'ın başkanlığındaki şu andaki hükümetle görüşmelerde bulunmak zorundayız. Aynı zamanda maalesef birçoğu terörist olan kuvvetli bir muhalefetle de görüşmek zorundayız. Sorun bu geçiş sürecinin ne kadar süreceğidir" dedi.
Dikkat edin, BM'nin ikinci adamı, yıllardır Batılı güçler, İsrail ve AKP'li Türkiye tarafından devrilmeye çalışılan, "katil", "zalim" ilan edilen Esad için "Suriye Devlet Başkanı" diyor; bizimkilerin "ılımlı muhalif" dediklerine de Esad'ın kabul ettiği gibi "terörist" diyor.
Birleşmiş Milletler bugün, dün 3 günde devrilmesi planlanan Esad'ın çizgisine geldi. Esad'ın uluslar arası düzlemde kazandığı itibarı görebiliyor musunuz?
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bir ülkenin dış politikasının milli menfaatler dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini vurgulamakta, ülkelerin kendi üzerlerinde kirli hesapları olmayan ülkelerle işbirliği halinde olması gerektiğini ifade etmektedir.
AKP'li Türkiye, ülkemiz üzerinde Şark Projesi olan AB, BOP hesabı olan ABD, Kürdistan hesabı olan Barzani ve hepsinin üstünde Arz-ı Mevut hesabı olan İsrail ile işbirliği halindedir, onlarla dostluk kurmaktadır, geldiğimiz durum ortada?
Esad ise, kendi üzerinde hesabı olanları elinin tersiyle itmiş ve dostça yaklaşan, karşılıklı çıkarları gözeterek davranan Rusya, Çin gibi ülkelerle dostluk kurmuş ve bugün dünya nezdinde yeniden itibar kazanmıştır.
İşte sadece bu tablo bile Prof. Dr. Baş'ın dış politika anlayışının haklılığını göstermektedir. Türkiye, Sayın Baş'ın Milli Devlet anlayışıyla hareket ederse, aynen Atatürk'ün döneminde olduğu gibi hem bölgesinde hem de dünyada söz sahibi, itibarlı bir ülke haline gelecektir. Hatta Milli Ekonomi Modeli ile sahip olduğu maden kaynaklarını devreye koyduğunda süper bir güç olması kaçınılmazdır.
Siz karar verin; rezillik mi, itibarlı olmak mı; yapayalnız kalıp paramparça olmak mı, dünyanın en güçlü ülkelerinden olmak mı?