Laleli'den Beyazıt'a çıkarken yolun kenarında dizili tonlarca ağırlıktaki kayalar, hep dikkatimi çekmiştir. İstanbul İl Halk Kütüphanesi'nin hemen önünde, adeta yığılmış olarak bulunan bu kütleler, belli ki çok eskiden kalma; fakat ne bir "tarihî eser" niteliği taşıyor ne de "estetik" bir görünüme sahip... Her seferinde o kayalarda sanattan, kültürden bir iz aradım; fakat nafile; insanın iç dünyasında en küçük bir güzellik uyandırmayan koca koca kayalar, "görüntü kirliliği"ne katkıda bulunmaktan başka hiçbir amaç taşımadan öylece durdular yıllardan beri...
Bu duruma tam da yeni alışmıştım ki, -aslında alışamadım- bir gelişme oldu: Bizim kaya kütleleri restore ediliyor!..
İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından bir firmaya teslim edilen kayalıklarda haftalardır hummalı bir çalışma var. Tabelada yazılana göre, işin adı: kalıntıların (kayaların) düzenlenmesi. Yani, bir nevi restorasyon.
Bölgenin etrafı çevrilmiş, 4-5 işçi harıl harıl çalışarak yıkamışlar, paklamışlar, ayna gibi parlatmışlar kayaları. Biraz da kazmışlar etrafını; kütleler olmuş "Aynalı Kayalar"!
İstanbul'da kendi kaderine terk edilmiş, yıkılmak üzere bulunan yüzlerce tarihî eser dururken, hiçbir işe yaramayan ve sanat değeri olmayan kaya parçalarına milyarlar harcanması, hangi kültür hizmetiyle izah edilebilir? Hem siz, kaya parçalarının restore edildiğini hiç gördünüz mü? Yapılabilecek fazla bir şey olmadığından, ihaleyi alan firmanın işçileri, haftalardır taşları yontup durdular orada. Fakat, aynı bölgede Marmara depreminde zarar görmüş Osmanlı dönemine ait onlarca yapı, bir şefkat eli bekliyor. Duvarları çatlamış, bacaları eskimiş, çevresini satıcılar tutmuş tarihî çeşme, cami ve medreselerin feryatlarını duyar gibisiniz. Beyazıt'tan Süleymaniye'ye doğru uzandığınızda bunun örneklerini içiniz burkularak görürsünüz. Harabe olmaya aday çeşmelere rastladıkça, asıl yıkılan siz olursunuz. Özür dileyecek gücü bile bulamazsınız kendinizde; yaşadığınız çelişkiyi izah edemezsiniz çünkü. Bir tarafta ecdadımıza ve eserlerine olan vefasızlığımız; diğer tarafta, içinden medeniyet diriltmeye çalıştığımız kayalıklar...
Nelere sırtımızı döndüğümüzü biraz olsun düşünürsek belki millet olarak yaşadıklarımızı izah edebiliriz.
Bu duruma tam da yeni alışmıştım ki, -aslında alışamadım- bir gelişme oldu: Bizim kaya kütleleri restore ediliyor!..
İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından bir firmaya teslim edilen kayalıklarda haftalardır hummalı bir çalışma var. Tabelada yazılana göre, işin adı: kalıntıların (kayaların) düzenlenmesi. Yani, bir nevi restorasyon.
Bölgenin etrafı çevrilmiş, 4-5 işçi harıl harıl çalışarak yıkamışlar, paklamışlar, ayna gibi parlatmışlar kayaları. Biraz da kazmışlar etrafını; kütleler olmuş "Aynalı Kayalar"!
İstanbul'da kendi kaderine terk edilmiş, yıkılmak üzere bulunan yüzlerce tarihî eser dururken, hiçbir işe yaramayan ve sanat değeri olmayan kaya parçalarına milyarlar harcanması, hangi kültür hizmetiyle izah edilebilir? Hem siz, kaya parçalarının restore edildiğini hiç gördünüz mü? Yapılabilecek fazla bir şey olmadığından, ihaleyi alan firmanın işçileri, haftalardır taşları yontup durdular orada. Fakat, aynı bölgede Marmara depreminde zarar görmüş Osmanlı dönemine ait onlarca yapı, bir şefkat eli bekliyor. Duvarları çatlamış, bacaları eskimiş, çevresini satıcılar tutmuş tarihî çeşme, cami ve medreselerin feryatlarını duyar gibisiniz. Beyazıt'tan Süleymaniye'ye doğru uzandığınızda bunun örneklerini içiniz burkularak görürsünüz. Harabe olmaya aday çeşmelere rastladıkça, asıl yıkılan siz olursunuz. Özür dileyecek gücü bile bulamazsınız kendinizde; yaşadığınız çelişkiyi izah edemezsiniz çünkü. Bir tarafta ecdadımıza ve eserlerine olan vefasızlığımız; diğer tarafta, içinden medeniyet diriltmeye çalıştığımız kayalıklar...
Nelere sırtımızı döndüğümüzü biraz olsun düşünürsek belki millet olarak yaşadıklarımızı izah edebiliriz.