Ekonomide büyüme rakamları açıklandığında ilk bakışta sevinilecek bir tabloyla karşılaşıyoruz: %4,8 büyüme. Ancak işin detayına indiğimizde görüyoruz ki bu büyüme, vatandaşın hayatına dokunan tarımda ve sanayide yok. Tarımda küçülme var, sanayi ise yerinde sayıyor. İnşaat sektöründeki artış, kentsel dönüşümün zorunlu etkisi; insanlar evsiz kalma pahasına binalarını yenilemeye çalışıyor. Esas artış finans sektöründe: bankalar ve paradan para kazananlar.
Peki bu bize gerçek bir büyüme mi gösteriyor, yoksa şişkin bir tablo mu? Bunu en iyi tıp üzerinden anlatabiliriz. Bir kişi spor yapar, kaslarını güçlendirir, sağlıklı beslenir ve aldığı kilo onun gücünü artırır. Bir diğeri sağlıksız beslenir, göbek yapar, yağlanır; o da kilo alır ama hantallaşır, hastalanır. İkisi de büyümüştür, ama biri sağlıklı, diğeri hastalıklı. Türkiye'nin bugünkü büyümesi maalesef ikinciye benziyor: göbek büyüyor ama kaslar zayıf.
SEFALET ENDEKSİNDE İLK 5'TEYİZ
Bu tabloyu doğrulayan en somut verilerden biri, Johns Hopkins Üniversitesi'nden Prof. Steve Hanke'nin hazırladığı Yıllık Sefalet Endeksi. İşsizlik, enflasyon, faiz oranı ve reel büyüme verilerini baz alan bu endekste Türkiye, 2024'te 162 ülke arasında 5. sırada yer aldı. Bizden daha kötü durumda olan ülkeler Sudan, Arjantin, Suriye ve Yemen. Yani en sefil beşinci ülke biziz.
Neden? Çünkü enflasyonda dünyada ilk beşteyiz, gıda enflasyonunda zirvedeyiz, dolaylı vergilerde ise ilk üçte. Üstelik resmi veriler enflasyonun Temmuz 2025 itibarıyla %33,2'e gerilediğini söylese de, yoksul vatandaş için gıda enflasyonu %65-70'leri buluyor. Yani hissedilen gerçeklik, resmi tabloların çok ötesinde.
BÜTÇE AÇIĞI VE ENFLASYON
2023 ve 2024'te Türkiye GSYH'sinin yaklaşık %5'i kadar bütçe açığı verdi. Bu yıl da açığın %4 olacağı öngörülüyor. Devlet bu açığı borçlanarak kapatıyor, borçlanmanın maliyeti ise faiz. Sonuçta bütçenin önemli bir kısmı faiz ödemelerine gidiyor. Bu yük, "enflasyon" olarak dönüp dolaşıp vatandaşa yansıyor. Kısacası refahımızdan kesiliyor, borç verenlere aktarılıyor.
GÜVEN KAYBI
Ekonomiler kırılgandır; havadaki buluttan bile nem kapar. Ama en çok güvenden beslenir. Ne yazık ki mevcut iktidar bu güveni çoktan kaybetti. Ağzıyla kuş tutsa geri kazanamayacak bir kayıptan söz ediyoruz. Çünkü büyüme rakamı açıklamakla güven inşa edemezsiniz; güven, adalet, liyakat ve öngörülebilirlikten doğar.
MİLLİ EKONOMİ MODELİ: SÜREKLİ BÜYÜMENİN FORMÜLÜ
Oysa bu tabloyu değiştirecek, gerçek üretimi ve sürekli büyümeyi hedefleyen bir model var: Milli Ekonomi Modeli. Bu model, toplumda eşit dengeler kurarak üretimi kalıcı hale getirmeyi ve büyümeyi sürekli kılmayı taahhüt ediyor. Yani kasları güçlendiren, sağlıklı bir büyüme öngörüyor. Bugünkü sistem ise vatandaşın cebinden alıp bankalara ve faiz ödemelerine aktaran sağlıksız bir yapıyı besliyor.
SONUÇ
Resmî veriler %4,8 büyüme dese de tarımda küçülme, sanayide durgunluk, inşaatta zorunlu artış ve finans sektöründeki şişkinlik bize gösteriyor ki bu bir göbek büyümesidir. Sağlıklı değil, hastalıklıdır. Vatandaşın mutfağındaki yangın da dünyada sefalet endeksinde ilk 5'e girmemiz de bunun en açık kanıtıdır.
Gerçek büyüme, bankaların kasalarında değil; tarlada, fabrikada, üretimde olur. Aksi halde büyüme değil, hantallık üretir.
Peki bu bize gerçek bir büyüme mi gösteriyor, yoksa şişkin bir tablo mu? Bunu en iyi tıp üzerinden anlatabiliriz. Bir kişi spor yapar, kaslarını güçlendirir, sağlıklı beslenir ve aldığı kilo onun gücünü artırır. Bir diğeri sağlıksız beslenir, göbek yapar, yağlanır; o da kilo alır ama hantallaşır, hastalanır. İkisi de büyümüştür, ama biri sağlıklı, diğeri hastalıklı. Türkiye'nin bugünkü büyümesi maalesef ikinciye benziyor: göbek büyüyor ama kaslar zayıf.
SEFALET ENDEKSİNDE İLK 5'TEYİZ
Bu tabloyu doğrulayan en somut verilerden biri, Johns Hopkins Üniversitesi'nden Prof. Steve Hanke'nin hazırladığı Yıllık Sefalet Endeksi. İşsizlik, enflasyon, faiz oranı ve reel büyüme verilerini baz alan bu endekste Türkiye, 2024'te 162 ülke arasında 5. sırada yer aldı. Bizden daha kötü durumda olan ülkeler Sudan, Arjantin, Suriye ve Yemen. Yani en sefil beşinci ülke biziz.
Neden? Çünkü enflasyonda dünyada ilk beşteyiz, gıda enflasyonunda zirvedeyiz, dolaylı vergilerde ise ilk üçte. Üstelik resmi veriler enflasyonun Temmuz 2025 itibarıyla %33,2'e gerilediğini söylese de, yoksul vatandaş için gıda enflasyonu %65-70'leri buluyor. Yani hissedilen gerçeklik, resmi tabloların çok ötesinde.
BÜTÇE AÇIĞI VE ENFLASYON
2023 ve 2024'te Türkiye GSYH'sinin yaklaşık %5'i kadar bütçe açığı verdi. Bu yıl da açığın %4 olacağı öngörülüyor. Devlet bu açığı borçlanarak kapatıyor, borçlanmanın maliyeti ise faiz. Sonuçta bütçenin önemli bir kısmı faiz ödemelerine gidiyor. Bu yük, "enflasyon" olarak dönüp dolaşıp vatandaşa yansıyor. Kısacası refahımızdan kesiliyor, borç verenlere aktarılıyor.
GÜVEN KAYBI
Ekonomiler kırılgandır; havadaki buluttan bile nem kapar. Ama en çok güvenden beslenir. Ne yazık ki mevcut iktidar bu güveni çoktan kaybetti. Ağzıyla kuş tutsa geri kazanamayacak bir kayıptan söz ediyoruz. Çünkü büyüme rakamı açıklamakla güven inşa edemezsiniz; güven, adalet, liyakat ve öngörülebilirlikten doğar.
MİLLİ EKONOMİ MODELİ: SÜREKLİ BÜYÜMENİN FORMÜLÜ
Oysa bu tabloyu değiştirecek, gerçek üretimi ve sürekli büyümeyi hedefleyen bir model var: Milli Ekonomi Modeli. Bu model, toplumda eşit dengeler kurarak üretimi kalıcı hale getirmeyi ve büyümeyi sürekli kılmayı taahhüt ediyor. Yani kasları güçlendiren, sağlıklı bir büyüme öngörüyor. Bugünkü sistem ise vatandaşın cebinden alıp bankalara ve faiz ödemelerine aktaran sağlıksız bir yapıyı besliyor.
SONUÇ
Resmî veriler %4,8 büyüme dese de tarımda küçülme, sanayide durgunluk, inşaatta zorunlu artış ve finans sektöründeki şişkinlik bize gösteriyor ki bu bir göbek büyümesidir. Sağlıklı değil, hastalıklıdır. Vatandaşın mutfağındaki yangın da dünyada sefalet endeksinde ilk 5'e girmemiz de bunun en açık kanıtıdır.
Gerçek büyüme, bankaların kasalarında değil; tarlada, fabrikada, üretimde olur. Aksi halde büyüme değil, hantallık üretir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- 1999’da APO teslim edildi, asıl oyun o gün başladı / 14.09.2025
- Sandık mı, kayyum mu? Asıl olan milletin iradesi / 12.09.2025
- “Miş gibi” seçime doğru mu gidiyoruz? / 11.09.2025
- Bu nasıl büyüme! / 10.09.2025
- OVP’de hedefler boş hava mı, gerçekçi yol haritası mı? / 09.09.2025
- Tarla ile market arasındaki makas: Kimin cebine, kimin zararına? / 08.09.2025
- Siyasette deprem! / 07.09.2025
- Tarımda zincir kırıldığında… / 06.09.2025
- Kuraklık felaketi kapıda: Tarım politikası yeniden yazılmalı / 05.09.2025
- Hal Yasası: Çiftçiyi görmeden sofraya çözüm gelmez / 04.09.2025
- Sandık mı, kayyum mu? Asıl olan milletin iradesi / 12.09.2025
- “Miş gibi” seçime doğru mu gidiyoruz? / 11.09.2025
- Bu nasıl büyüme! / 10.09.2025
- OVP’de hedefler boş hava mı, gerçekçi yol haritası mı? / 09.09.2025
- Tarla ile market arasındaki makas: Kimin cebine, kimin zararına? / 08.09.2025
- Siyasette deprem! / 07.09.2025
- Tarımda zincir kırıldığında… / 06.09.2025
- Kuraklık felaketi kapıda: Tarım politikası yeniden yazılmalı / 05.09.2025
- Hal Yasası: Çiftçiyi görmeden sofraya çözüm gelmez / 04.09.2025