Kerbela’ya doğru -10-
Müslim b. Akil’in şehit edildiğini bilmeyen İmam Hüseyin (a.s.), Rumme vadisine geldiğinde Kûfe’deki halka ikinci bir mektup gönderdi. Mektubunda Kufe halkına şöyle diyordu
18.09.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Müslim b. Akil'in şehit edildiğini bilmeyen İmam Hüseyin (a.s.), Rumme vadisine geldiğinde Kûfe'deki halka ikinci bir mektup gönderdi. Mektubunda Kufe halkına şöyle diyordu;
"Bismillahirrahmanirrahim. Hüseyin b. Ali'den mü'min ve Müslüman kardeşlerine…
Selam üzerinize olsun. Size, kendisinden başka ilah olmayan Allah'ı överim.
Müslim b. Akil'in mektubu bana ulaştı. Mektubunda iyi düşüncelerinizi, ileri gelenlerinizin bize yardım etmek ve hakkımızı talep etmek noktasında görüş birliği içinde olduğunu bildiriyordu. Allah'tan işimizi güzel kılmasını ve bundan dolayı size büyük bir mükafat vermesini diledim.
Zilhicce ayının sekizi olan Tevriye günü, size katılmak üzere Mekke'den ayrıldım. Elçim size geldiğinde, yapmanız gerekeni hızla ve kararlılıkla yapın. Şu günlerde size geleceğim. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun."
Mektubu getiren elçi Kays b. Musahhar es-Seydavî, Kadisiyye'ye gelince Ubeydullah'ın askerlerince yakalandı ve Ubeydullah'ın yanına götürüldü. Ubeydullah, minbere çıkıp, elçiden Hz. Hüseyin'e (a.s.) ve babasına sövmesini emretti.
Kays minbere çıktı, Allah'a hamd etti, onu övgülerle zikretti. Sonra şöyle dedi: "Hüseyin b. Ali (a.s.) Allah'ın kullarının en hayırlısıdır. O, Resulüllah (s.a.v.)'in kızı Fatıma'nın (a.s.) oğludur. Ben de, onun tarafından size gönderilmiş bir elçiyim. Zirrimme vadisindeki Hacir bölgesinde ondan ayrılıp geldim. Şimdi onun çağrısına icabet edin, onu dinleyin ve ona itaat edin."
Ardından Abdullah bin Ziyad'ı ve babasını lanetledi. Ali (a.s.) ve Hüseyin (a.s.) için bağışlanma diledi. Bunun üzerine İbn-i Ziyad'ın emriyle sarayın damından aşağıya atıldı, parçalanarak öldü…
İmam Hüseyin (a.s.) kendisini Kûfe'ye girmeden yakalamak için gönderilen ordunun komutanı Hürr ve ordusu ile karşılaştığında, en ufak bir korku yaşamadı.
İmam (a.s.), Hürr'e ne maksatla geldiklerini sordu. Hürr, "Size eşlik etmek, sizi sürükleyerek susuz ve korumasız bir bölgeye doğru götürmek üzere geldik. Ya da Yezid ve Ubeydullah b. Ziyad'ın hükmünü kabul edersiniz" dedi.
Hz. Hüseyin (a.s.) ayağa kalkarak şöyle konuştu: "Ey insanlar, ben ancak mektuplarınız bana ulaştıktan ve elçileriniz bana geldikten sonra size geldim. Şöyle demiştiniz: "Hemen bize gel çünkü bizim bir imamımız yoktur. Belki Yüce Allah, senin sayende bizi hak ve hidayet üzerinde birleştirir."
Eğer siz hâlâ bu söz üzere iseniz, işte ben, size geldim; bana, sözlerinize ve ahitlerinize güvenmemi sağlayacak bir işaret verin. Yok, eğer bunu yapmayacaksanız, benim gelişimden hoşnut değilseniz, size gelmek üzere ayrıldığım yere geri dönerim."
Bu sözlere Hürr ve ordusundan hiçbir cevap gelmedi. Namaz vaktinin gelmesi ile namaz hazırlıklarına başlanıldığı sırada İmam Hüseyin (a.s.), Hürr'e; "Sen, bizimle mi namaz kılacaksın yoksa kendi, askerlerinle ayrı olarak mı kılacaksınız?" buyurdu. Hürr cevaben, "Hayır, biz de, sizinle beraber bir safta namaza duracağız" dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) imamlığında, ailesi ve kendisini öldürmeye gelen Hürr komutasındaki ordu namaza durdular. İkindi namazını da beraber kıldılar.
İmam (a.s) ile komutan Hürr arasında uzun diyaloglar geçti. Komutan Hürr, İmam'ı (a.s) Küfe'ye değil başka bir yere gitmesi için ne kadar çabaladıysa, tehdide varan cümleler kurduysa da (a.s) yolundan dönmedi.
Hürr bin Riyahî komutasındaki ordu, kendilerini takip ederken, İmam Hüseyin'in (a.s.) kafilesi Kerbela'ya doğru yolunu değiştirdi. Bu sırada gitmek istedikleri nokta elbette ki Kerbela değildi. Ancak şartlar orayı işaret ediyordu…"
(devam edecek geniş bilgi ve hikmetler için bkz İmam Hüseyin eseri Prof. Dr. Haydar Baş)
"Bismillahirrahmanirrahim. Hüseyin b. Ali'den mü'min ve Müslüman kardeşlerine…
Selam üzerinize olsun. Size, kendisinden başka ilah olmayan Allah'ı överim.
Müslim b. Akil'in mektubu bana ulaştı. Mektubunda iyi düşüncelerinizi, ileri gelenlerinizin bize yardım etmek ve hakkımızı talep etmek noktasında görüş birliği içinde olduğunu bildiriyordu. Allah'tan işimizi güzel kılmasını ve bundan dolayı size büyük bir mükafat vermesini diledim.
Zilhicce ayının sekizi olan Tevriye günü, size katılmak üzere Mekke'den ayrıldım. Elçim size geldiğinde, yapmanız gerekeni hızla ve kararlılıkla yapın. Şu günlerde size geleceğim. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun."
Mektubu getiren elçi Kays b. Musahhar es-Seydavî, Kadisiyye'ye gelince Ubeydullah'ın askerlerince yakalandı ve Ubeydullah'ın yanına götürüldü. Ubeydullah, minbere çıkıp, elçiden Hz. Hüseyin'e (a.s.) ve babasına sövmesini emretti.
Kays minbere çıktı, Allah'a hamd etti, onu övgülerle zikretti. Sonra şöyle dedi: "Hüseyin b. Ali (a.s.) Allah'ın kullarının en hayırlısıdır. O, Resulüllah (s.a.v.)'in kızı Fatıma'nın (a.s.) oğludur. Ben de, onun tarafından size gönderilmiş bir elçiyim. Zirrimme vadisindeki Hacir bölgesinde ondan ayrılıp geldim. Şimdi onun çağrısına icabet edin, onu dinleyin ve ona itaat edin."
Ardından Abdullah bin Ziyad'ı ve babasını lanetledi. Ali (a.s.) ve Hüseyin (a.s.) için bağışlanma diledi. Bunun üzerine İbn-i Ziyad'ın emriyle sarayın damından aşağıya atıldı, parçalanarak öldü…
İmam Hüseyin (a.s.) kendisini Kûfe'ye girmeden yakalamak için gönderilen ordunun komutanı Hürr ve ordusu ile karşılaştığında, en ufak bir korku yaşamadı.
İmam (a.s.), Hürr'e ne maksatla geldiklerini sordu. Hürr, "Size eşlik etmek, sizi sürükleyerek susuz ve korumasız bir bölgeye doğru götürmek üzere geldik. Ya da Yezid ve Ubeydullah b. Ziyad'ın hükmünü kabul edersiniz" dedi.
Hz. Hüseyin (a.s.) ayağa kalkarak şöyle konuştu: "Ey insanlar, ben ancak mektuplarınız bana ulaştıktan ve elçileriniz bana geldikten sonra size geldim. Şöyle demiştiniz: "Hemen bize gel çünkü bizim bir imamımız yoktur. Belki Yüce Allah, senin sayende bizi hak ve hidayet üzerinde birleştirir."
Eğer siz hâlâ bu söz üzere iseniz, işte ben, size geldim; bana, sözlerinize ve ahitlerinize güvenmemi sağlayacak bir işaret verin. Yok, eğer bunu yapmayacaksanız, benim gelişimden hoşnut değilseniz, size gelmek üzere ayrıldığım yere geri dönerim."
Bu sözlere Hürr ve ordusundan hiçbir cevap gelmedi. Namaz vaktinin gelmesi ile namaz hazırlıklarına başlanıldığı sırada İmam Hüseyin (a.s.), Hürr'e; "Sen, bizimle mi namaz kılacaksın yoksa kendi, askerlerinle ayrı olarak mı kılacaksınız?" buyurdu. Hürr cevaben, "Hayır, biz de, sizinle beraber bir safta namaza duracağız" dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) imamlığında, ailesi ve kendisini öldürmeye gelen Hürr komutasındaki ordu namaza durdular. İkindi namazını da beraber kıldılar.
İmam (a.s) ile komutan Hürr arasında uzun diyaloglar geçti. Komutan Hürr, İmam'ı (a.s) Küfe'ye değil başka bir yere gitmesi için ne kadar çabaladıysa, tehdide varan cümleler kurduysa da (a.s) yolundan dönmedi.
Hürr bin Riyahî komutasındaki ordu, kendilerini takip ederken, İmam Hüseyin'in (a.s.) kafilesi Kerbela'ya doğru yolunu değiştirdi. Bu sırada gitmek istedikleri nokta elbette ki Kerbela değildi. Ancak şartlar orayı işaret ediyordu…"
(devam edecek geniş bilgi ve hikmetler için bkz İmam Hüseyin eseri Prof. Dr. Haydar Baş)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.


















































































