Önceki gün yeni tanıştığım ve simasından herkesin 'vatanperver olduğunu' kolaylıkla okuyabileceği bir avukat ağabeyle konuşurken, ne dese beğenirsiniz! Kıbrıs artık Türkiye'nin üstünde bir kambur olarak duruyor, demez mi? Geçmiş dönemde bir partinin de milletvekili adayı olmuş, mürekkep yalamış ancak son dönem politik oyunlar sebebiyle siyasetten el-etek çekmiş 'bende gerçekten dürüst olduğu kanaati uyandıran gün görmüş 50 yaş civarında bir ağabey'den böyle bir refleks beklemiyordum. Aynı söylemi, dün bir başka mürekkep yalamış beyefendiden işitince Kıbrıs'ı başta gönüllerimizde yitirdiğimizi görür gibi oldum. Bağımsız Türkiye Partisi'nin Kuvay-ı Milliye ruhuyla yoğrulmuş 'milli duruş'una ne kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha hissettim.
En okumuşumuzun bile Kıbrıs konusunda getirildiği vahim durak burası... AB lobilerinin ve yerli işbirlikçilerinin insanımızı itmek istediği çukur burası. Oldukça yol aldılar.
Hepsi kambur olsa ne yazar?
Biraz küresel manevralardan konu açtım. Biraz Irak bahanesiyle bölgemizde ısıtılan senaryolar sebebiyle Kıbrıs'ımızın artan stratejik öneminin altını çizdim. Biraz vatan sevgisinden bahsettim; Hz. Osman döneminin mübarek askerleriyle Kıbrıs'ın fethine çıkan ve şu an Kıbrıs'ın Rum tarafında bulunan Peygamber Efendimizin halası Hala Sultan Ümmü Milhan'ın ahvalini anlattım. Duygulandı. Hahçup oldu.
Bütün bunlar bir tarafa Kıbrıs'ın hepsi yük olsa ne olur, dedim. KKTC'nin 2002 Mali Yıllı Bütçesi topu topu 639 trilyon 696 milyar lira, dedim. 500 milyon dolar bile değil. Bunun hepsini bağış versek ne olur? Batık bankalara aktarrılan 40 milyar dolar, yani 52 katrilyonun yanında, KKTC'nin 639 trilyonluk yıllık bütçesi devede kulak değil, tüy bile olamaz. Bunun neresi kambur Allah aşkına, diye biraz da sitem dolu tavır koyunca; Vallahi, şimdiye kadar şu bazı politikacılarımız bizi hep aldattı desene, dedi.
KKTC'nin bütçesinden ne çıkar?
Evet böyle... KKTC'nin 2002 Mali Yılı Bütçesi'nin açılımı aynen şöyle: 350 trilyon 835 milyar lira Mahalli Gelir, 45 trilyon lira Fon Geliri, 197 trilyon lira Türkiye Cumhuriyeti Yardımı ve 46 trilyon 861 milyar lira Borçlanma olmak üzere, toplam 639 trilyon 696 milyar lira gelir. Harcamalar ise şöyle; Personel Giderleri 207 trilyon 917 milyar,Cari Giderler 32 trilyon 773 milyar, Yatırımlar da 88 trilyon 720 milyar lira olarak planlanırken, Transferler için 589 trilyon 696 milyar, Savunma için ise 50 trilyon lira.
Bunun hepsi kambur olsa ne olur? O halde Kıbrıs'ta daha büyük bir oyun, daha global bir senaryo tezgâhlanıyor. Oyunu biraz daha farketmek için son 20 yılın politik gelişmelerini dilerseniz, bir sinema şeridi gibi hatırlayalım...
BM'den işgalci nitelemesi
1982 BM Genel Kurulu, Rum tarafının başvurusu üzerine, Ada'daki "işgal ordusu"nun derhal çekilmesini ve mültecilerin "isteğe bağlı olarak" geri dönmelerini tavsiye eden kararını alır. Kimmiş bu işgal ordusu acaba? Bunun üzerine Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 17 Haziran'da radikal adım atarak "Kıbrıs toplumunun self-determinasyon hakkı"na dair bir karar çıkartır.
KKTC'nın bağımsızlık ilan
15 Kasım 1983'te, KTFD Meclisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) adında bağımsız bir devlet kurulduğunu dünyaya ilan eder. KKTC'nin kurulması, Rum tarafının, Yunanistan'ın ve Batılı devletlerin yanısıra BM Güvenlik Konseyi'nin de tepkisini çeker. Güvenlik Konseyi, 18 Kasım'da aldığı bir kararla, bağımsızlık kararını kınar.
Bu süreçteki kanaatler, BM'nin KKTC'yle ilgili 'dilinin altında gizlediği baklanın' işaretleridir.
Türkiye'ye yakın bazı devletler, KKTC'yi tanımanın eşiğine gelmişlerdi ki, ABD ve İngiltere'nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçerler.
13 Mayıs 1984'te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile KKTC'nin ilanını 'ayrılıkçı bir hareket' olarak nitelendirir.
AB Rum düğmesine basar
22 Mayıs 1987'de AB ve 'Kıbrıs Rum kesimi' 18 aylık görüşmeler sonucunda Gümrük Birliği protokolü başlatır. Ocak 1988'de anlaşmanın tüm Ada'yı kapsamasına karar verilir.
1990'da BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı 649 sayılı kararla BM, Ada'daki her iki tarafı da, kabul edilebilir bir çözüm bulma yolunda çaba göstermeye çağırır.
1990 Temmuzu'nun ilk haftası içinde Kıbrıs Rum Yönetimi "Kıbrıs" adına AB'ye üyelik için başvurur. Türk tarafının ve güya BM'nin uyarılarına rağmen topluluk 11 Eylül 1990'da bu başvurunun normal süreç içinde değerlendirilmesini kararlaştırır.
AB, Haziran 1993'te Kıbrıs'ın tam üyelik için gerekli şartları taşıdığını belirten görüşünü yayınlar. Aynı yıl Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arasında Ortak Savunma Doktrini imzalar.
Türkiye'ye Gümrük Birliği oyunu
Bu arada Aralık 1995'te Tansu Çiller Başbakanlığındaki Türkiye, ekonomimize şu anki zararı 60 milyar doları bulduğu belirtilen 'AB lehine tek taraflı Gümrük Birliği Anlaşması' imzalar. Aynı gün, Avrupa Konseyi, Kıbrıs'ın kuzeyinde Türk askerinin "işgalcı" olduğu ve derhal bölgeyi terketmesi gerektiği kararınını alır. Aynı kararda Güneydoğulu kardeşlerimizi, kendilerince "azınlık" olarak niteleyerek bu yarayı da kaşıyacaklarının açık işaretini verirler.
1996 sanki sıcak temas dönemi
3 Haziran'da 1996'da bir Kıbrıslı Rum asker, BM denetimindeki bölgede bir Kıbrıslı Türk asker tarafından vurularak öldürülür. 11 Ağustos 1996'da Kıbrıslı Rum motosikletçiler, Yeşil Hat'tı geçmeye kalkışınca Kıbrıslı Türk göstericiler ve Türk askerleri ile çatışır. 70'ten fazla kişi yaralanır. Bir Kıbrıslı Rum ölür. 14 Ağustos 1996'da Kıbrıs'ta Derinya bölgesinde Türk güvenlik güçleri, Türk bayrağını indirmeye kalkışan bir Rum gencine ateş açar. Rum genç ölür. 8 Eylül 1996'da Güney Kıbrıs tarafından açılan ateş sonucu bir Türk askeri şehit olur, biri yaralanır. 13 Ekim 1996'da Kıbrıs Türk kesimine geçen bir Rum, askerlerce öldürülür. Gelişmeler, Batı tarafından askerimizin Kıbrıs kararlılığına işaret kabul edilir.
Ne olduysa Helsinki'de oldu
AB'nin 10-11 Aralık 1999'da yaptığı Helsinki zirvesinde Türkiye'nin AB'ye tam üyelik aday adaylığı için Kıbrıs probleminin BM'nin istediği istikamette hallini şart koşar. Yukarıda BM'nin kanaatinin sinyallerine işaret etmiştik. AB Komisyonu'nun 7 Kasım 2000'de açıkladığı ve Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecindeki "yol haritasını" çizen Katılım Ortaklığı Belgesi'nde Kıbrıs konusu, Yunanistan'ın baskısıyla "ön şart" olarak öne çıkartılır.
İktidardaki siyasi partilerimiz, bütün bu gelişmeleri ısrarla kamuoyundan gizlemeye çalışırlar. KOB'un açıklanması ardından Çankaya'da düzenlenen "Kıbrıs" zirvesinden ise AB'ye sert ve net bir mesaj çıkar. Zirvede, KKTC lideri Rauf Denktaş'ın BM nezdinde yapılan dolaylı görüşmelerden çekilmesi kararlaştırılır.
AB'den Rum manevrası
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Romano Prodi, geçen yıl Kıbrıs sorunu çözülmeden de Güney Kıbrıs'ın üyelik başvurusunun değerlendirilebileceğini ve 2002 de Rum Kesimi'nin AB'ye üyeliğe kabul edileceğini söyler.
Koalisyon liderlerinin AB ve IMF uyumlu pembe tablolarının aksine Sonunda Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Kıbrıs konusunda işlerin olumlu gitmediğini açıklamak durumunda kalır. Ardından tabanının nabzını ayarlamak üzere Apo konusunda geciken nutuklar Kıbrıs konusunda gecikmesin diye, kimi parti genel başkanları 'bedel ödeme' nutukları atmaya başlar. Ama Kıbrıs'ta AB aşı pişer de pişer.
Hüseyin Mümtaz'ın yazılarına bakılırsa, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün net çıkışı dışında siyasi olarak iş işten geçti gibi görünüyor.
Durum bu merkezde. Siz şimdi BTP'den gayrı siyasi bir çıkış yolu var, diyebilir misiniz? O halde, Kıbrıs bizimdir, bizim kalacak.
En okumuşumuzun bile Kıbrıs konusunda getirildiği vahim durak burası... AB lobilerinin ve yerli işbirlikçilerinin insanımızı itmek istediği çukur burası. Oldukça yol aldılar.
Hepsi kambur olsa ne yazar?
Biraz küresel manevralardan konu açtım. Biraz Irak bahanesiyle bölgemizde ısıtılan senaryolar sebebiyle Kıbrıs'ımızın artan stratejik öneminin altını çizdim. Biraz vatan sevgisinden bahsettim; Hz. Osman döneminin mübarek askerleriyle Kıbrıs'ın fethine çıkan ve şu an Kıbrıs'ın Rum tarafında bulunan Peygamber Efendimizin halası Hala Sultan Ümmü Milhan'ın ahvalini anlattım. Duygulandı. Hahçup oldu.
Bütün bunlar bir tarafa Kıbrıs'ın hepsi yük olsa ne olur, dedim. KKTC'nin 2002 Mali Yıllı Bütçesi topu topu 639 trilyon 696 milyar lira, dedim. 500 milyon dolar bile değil. Bunun hepsini bağış versek ne olur? Batık bankalara aktarrılan 40 milyar dolar, yani 52 katrilyonun yanında, KKTC'nin 639 trilyonluk yıllık bütçesi devede kulak değil, tüy bile olamaz. Bunun neresi kambur Allah aşkına, diye biraz da sitem dolu tavır koyunca; Vallahi, şimdiye kadar şu bazı politikacılarımız bizi hep aldattı desene, dedi.
KKTC'nin bütçesinden ne çıkar?
Evet böyle... KKTC'nin 2002 Mali Yılı Bütçesi'nin açılımı aynen şöyle: 350 trilyon 835 milyar lira Mahalli Gelir, 45 trilyon lira Fon Geliri, 197 trilyon lira Türkiye Cumhuriyeti Yardımı ve 46 trilyon 861 milyar lira Borçlanma olmak üzere, toplam 639 trilyon 696 milyar lira gelir. Harcamalar ise şöyle; Personel Giderleri 207 trilyon 917 milyar,Cari Giderler 32 trilyon 773 milyar, Yatırımlar da 88 trilyon 720 milyar lira olarak planlanırken, Transferler için 589 trilyon 696 milyar, Savunma için ise 50 trilyon lira.
Bunun hepsi kambur olsa ne olur? O halde Kıbrıs'ta daha büyük bir oyun, daha global bir senaryo tezgâhlanıyor. Oyunu biraz daha farketmek için son 20 yılın politik gelişmelerini dilerseniz, bir sinema şeridi gibi hatırlayalım...
BM'den işgalci nitelemesi
1982 BM Genel Kurulu, Rum tarafının başvurusu üzerine, Ada'daki "işgal ordusu"nun derhal çekilmesini ve mültecilerin "isteğe bağlı olarak" geri dönmelerini tavsiye eden kararını alır. Kimmiş bu işgal ordusu acaba? Bunun üzerine Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 17 Haziran'da radikal adım atarak "Kıbrıs toplumunun self-determinasyon hakkı"na dair bir karar çıkartır.
KKTC'nın bağımsızlık ilan
15 Kasım 1983'te, KTFD Meclisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) adında bağımsız bir devlet kurulduğunu dünyaya ilan eder. KKTC'nin kurulması, Rum tarafının, Yunanistan'ın ve Batılı devletlerin yanısıra BM Güvenlik Konseyi'nin de tepkisini çeker. Güvenlik Konseyi, 18 Kasım'da aldığı bir kararla, bağımsızlık kararını kınar.
Bu süreçteki kanaatler, BM'nin KKTC'yle ilgili 'dilinin altında gizlediği baklanın' işaretleridir.
Türkiye'ye yakın bazı devletler, KKTC'yi tanımanın eşiğine gelmişlerdi ki, ABD ve İngiltere'nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçerler.
13 Mayıs 1984'te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile KKTC'nin ilanını 'ayrılıkçı bir hareket' olarak nitelendirir.
AB Rum düğmesine basar
22 Mayıs 1987'de AB ve 'Kıbrıs Rum kesimi' 18 aylık görüşmeler sonucunda Gümrük Birliği protokolü başlatır. Ocak 1988'de anlaşmanın tüm Ada'yı kapsamasına karar verilir.
1990'da BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı 649 sayılı kararla BM, Ada'daki her iki tarafı da, kabul edilebilir bir çözüm bulma yolunda çaba göstermeye çağırır.
1990 Temmuzu'nun ilk haftası içinde Kıbrıs Rum Yönetimi "Kıbrıs" adına AB'ye üyelik için başvurur. Türk tarafının ve güya BM'nin uyarılarına rağmen topluluk 11 Eylül 1990'da bu başvurunun normal süreç içinde değerlendirilmesini kararlaştırır.
AB, Haziran 1993'te Kıbrıs'ın tam üyelik için gerekli şartları taşıdığını belirten görüşünü yayınlar. Aynı yıl Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arasında Ortak Savunma Doktrini imzalar.
Türkiye'ye Gümrük Birliği oyunu
Bu arada Aralık 1995'te Tansu Çiller Başbakanlığındaki Türkiye, ekonomimize şu anki zararı 60 milyar doları bulduğu belirtilen 'AB lehine tek taraflı Gümrük Birliği Anlaşması' imzalar. Aynı gün, Avrupa Konseyi, Kıbrıs'ın kuzeyinde Türk askerinin "işgalcı" olduğu ve derhal bölgeyi terketmesi gerektiği kararınını alır. Aynı kararda Güneydoğulu kardeşlerimizi, kendilerince "azınlık" olarak niteleyerek bu yarayı da kaşıyacaklarının açık işaretini verirler.
1996 sanki sıcak temas dönemi
3 Haziran'da 1996'da bir Kıbrıslı Rum asker, BM denetimindeki bölgede bir Kıbrıslı Türk asker tarafından vurularak öldürülür. 11 Ağustos 1996'da Kıbrıslı Rum motosikletçiler, Yeşil Hat'tı geçmeye kalkışınca Kıbrıslı Türk göstericiler ve Türk askerleri ile çatışır. 70'ten fazla kişi yaralanır. Bir Kıbrıslı Rum ölür. 14 Ağustos 1996'da Kıbrıs'ta Derinya bölgesinde Türk güvenlik güçleri, Türk bayrağını indirmeye kalkışan bir Rum gencine ateş açar. Rum genç ölür. 8 Eylül 1996'da Güney Kıbrıs tarafından açılan ateş sonucu bir Türk askeri şehit olur, biri yaralanır. 13 Ekim 1996'da Kıbrıs Türk kesimine geçen bir Rum, askerlerce öldürülür. Gelişmeler, Batı tarafından askerimizin Kıbrıs kararlılığına işaret kabul edilir.
Ne olduysa Helsinki'de oldu
AB'nin 10-11 Aralık 1999'da yaptığı Helsinki zirvesinde Türkiye'nin AB'ye tam üyelik aday adaylığı için Kıbrıs probleminin BM'nin istediği istikamette hallini şart koşar. Yukarıda BM'nin kanaatinin sinyallerine işaret etmiştik. AB Komisyonu'nun 7 Kasım 2000'de açıkladığı ve Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecindeki "yol haritasını" çizen Katılım Ortaklığı Belgesi'nde Kıbrıs konusu, Yunanistan'ın baskısıyla "ön şart" olarak öne çıkartılır.
İktidardaki siyasi partilerimiz, bütün bu gelişmeleri ısrarla kamuoyundan gizlemeye çalışırlar. KOB'un açıklanması ardından Çankaya'da düzenlenen "Kıbrıs" zirvesinden ise AB'ye sert ve net bir mesaj çıkar. Zirvede, KKTC lideri Rauf Denktaş'ın BM nezdinde yapılan dolaylı görüşmelerden çekilmesi kararlaştırılır.
AB'den Rum manevrası
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Romano Prodi, geçen yıl Kıbrıs sorunu çözülmeden de Güney Kıbrıs'ın üyelik başvurusunun değerlendirilebileceğini ve 2002 de Rum Kesimi'nin AB'ye üyeliğe kabul edileceğini söyler.
Koalisyon liderlerinin AB ve IMF uyumlu pembe tablolarının aksine Sonunda Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Kıbrıs konusunda işlerin olumlu gitmediğini açıklamak durumunda kalır. Ardından tabanının nabzını ayarlamak üzere Apo konusunda geciken nutuklar Kıbrıs konusunda gecikmesin diye, kimi parti genel başkanları 'bedel ödeme' nutukları atmaya başlar. Ama Kıbrıs'ta AB aşı pişer de pişer.
Hüseyin Mümtaz'ın yazılarına bakılırsa, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün net çıkışı dışında siyasi olarak iş işten geçti gibi görünüyor.
Durum bu merkezde. Siz şimdi BTP'den gayrı siyasi bir çıkış yolu var, diyebilir misiniz? O halde, Kıbrıs bizimdir, bizim kalacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019