Kitapların bilgisi Onlarda var
Hişam bin Hakem, Bureyh'le ilgili hadiste demiştir ki: "Bureyh'le birlikte Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'ın huzuruna giderlerken Hz. Ebu'l-Hasan Musa bin Cafer aleyhisselam ile karşılaşır ve Hişam, Bureyh'in kıssasını kendilerine anlatır, bitirince de Hz. Ebu'l-Hasan aleyhisselam Bureyh'e şöyle buyururlar: "Ey Bureyh, Kitabı'na dair bilgin nasıldır?"
05.05.2025 17:35:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hişam bin Hakem, Bureyh'le ilgili hadiste demiştir ki: "Bureyh'le birlikte Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'ın huzuruna giderlerken Hz. Ebu'l-Hasan Musa bin Cafer aleyhisselam ile karşılaşır ve Hişam, Bureyh'in kıssasını kendilerine anlatır, bitirince de Hz. Ebu'l-Hasan aleyhisselam Bureyh'e şöyle buyururlar: "Ey Bureyh, Kitabı'na dair bilgin nasıldır?"
Dedi ki: "Onu biliyorum."
Sonra da buyurdular ki: "Onun teviline dair güvenin nasıldır?"
Dedi ki: "Bu hususta bilgime son derece güveniyorum."
Râvi der: Bu arada Hz. Ebu'l-Hasan (İmam Musa Kazım) aleyhisselam İncil'i okumaya başladı.
Bunu gören Bureyh dedi ki: "Elli yıldan beridir ki, seni veya senin gibisini arıyordum."
Râvi der: Böylece Bureyh iman etti, imanı pek güzel oldu. Yanındaki kadın da iman etti.
Bu arada Hişam, Bureyh ve o kadın Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'a vardılar. Hişam, Ebu'l-Hasan Musa aleyhisselam ile Bureyh arasında geçen konuşmayı ona anlattı.
Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam: "Birbirinden gelen bir nesildir, Allah işiten ve bilendir." buyurdular.
Bu sırada Bureyh dedi ki: "Siz nereden Tevrat, İncil ve peygamberlerin kitaplarını biliyorsunuz?"
Buyurdular ki: "Bunları (kitapları) biz onlardan miras almışızdır. Biz onları, onların okudukları gibi okur, onların söylediği gibi söyleriz. Allah, kendisine bir şey sorulduğunda "Bilmiyorum." diyen birini arzında hüccet kılmaz."
Mufazzal bin Ömer'den, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'ın kapısına geldik, içeri girmek için izin almak istiyorduk ki, (İmam'ın) Arapça olmayan bir dille konuştuğunu duyduk ve Süryanice olduğunu tahmin ettik. Sonra da ağlamaya başladı, biz de onun ağlamasıyla ağladık. Sonra hizmetçi gelip, içeri girmemize izin verildiğini belirtti. İçeri girip yanına vardık.
Dedim ki: "Allah işinizi doğrultsun. Kapınıza gelmiş ve izin almak istiyorduk ki, Süryanice olduğunu tahmin ettiğimiz, Arapça olmayan bir dille konuştuğunuzu duyduk. Sonra da ağladınız, sizin ağlamanızla biz de ağladık"
Buyurdular ki: "Evet, İlyas peygamberi andım. O İsrailoğulları peygamberlerinin en çok ibadet edenlerinden biriydi. Onun secdelerinde söylediği sözleri söylüyordum."
Sonra da onu Süryanice okumaya koyuldu. Allah'a yemin olsun ki, hiçbir keşiş veya piskoposun bu kadar fesih bir lehçeyle (Süryanice) konuştuğunu görmemiştik.
Sonra da onları Arapça olarak bize açıkladılar ve buyurdular ki: "İlyas (peygamber) secdelerinde şöyle derdi: "Kavurucu sıcak günlerde senin için susuz kaldığım halde bana azap mı edeceksin?
Senin için yüzümü toprağa sürdüğüm halde beni cezalandıracak mısın? Senin için günahlardan sakındığım halde beni cezalandıracak mısın? Senin için gecemi uykusuz geçirdiğim halde beni cezalandıracak mısın?"
Buyurdular ki: "Allah, İlyas'a vahyetti ki: "Kaldır başını, seni cezalandırmayacağım." Buyurdular ki: İlyas dedi ki: "Seni cezalandırmayacağım diyorsun ama ya sonradan beni cezalandırırsan ne olur? Ben senin kulun, sen de benim Rabbim değil misin?"
Buyurdular ki: bunun üzerine, Allah ona vahyetti ki: "Başını kaldır, ben seni cezalandırmayacağım. Çünkü ben bir şeyi vaad edersem, mutlaka ona vefa ederim."
Dedi ki: "Onu biliyorum."
Sonra da buyurdular ki: "Onun teviline dair güvenin nasıldır?"
Dedi ki: "Bu hususta bilgime son derece güveniyorum."
Râvi der: Bu arada Hz. Ebu'l-Hasan (İmam Musa Kazım) aleyhisselam İncil'i okumaya başladı.
Bunu gören Bureyh dedi ki: "Elli yıldan beridir ki, seni veya senin gibisini arıyordum."
Râvi der: Böylece Bureyh iman etti, imanı pek güzel oldu. Yanındaki kadın da iman etti.
Bu arada Hişam, Bureyh ve o kadın Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'a vardılar. Hişam, Ebu'l-Hasan Musa aleyhisselam ile Bureyh arasında geçen konuşmayı ona anlattı.
Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam: "Birbirinden gelen bir nesildir, Allah işiten ve bilendir." buyurdular.
Bu sırada Bureyh dedi ki: "Siz nereden Tevrat, İncil ve peygamberlerin kitaplarını biliyorsunuz?"
Buyurdular ki: "Bunları (kitapları) biz onlardan miras almışızdır. Biz onları, onların okudukları gibi okur, onların söylediği gibi söyleriz. Allah, kendisine bir şey sorulduğunda "Bilmiyorum." diyen birini arzında hüccet kılmaz."
Mufazzal bin Ömer'den, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'ın kapısına geldik, içeri girmek için izin almak istiyorduk ki, (İmam'ın) Arapça olmayan bir dille konuştuğunu duyduk ve Süryanice olduğunu tahmin ettik. Sonra da ağlamaya başladı, biz de onun ağlamasıyla ağladık. Sonra hizmetçi gelip, içeri girmemize izin verildiğini belirtti. İçeri girip yanına vardık.
Dedim ki: "Allah işinizi doğrultsun. Kapınıza gelmiş ve izin almak istiyorduk ki, Süryanice olduğunu tahmin ettiğimiz, Arapça olmayan bir dille konuştuğunuzu duyduk. Sonra da ağladınız, sizin ağlamanızla biz de ağladık"
Buyurdular ki: "Evet, İlyas peygamberi andım. O İsrailoğulları peygamberlerinin en çok ibadet edenlerinden biriydi. Onun secdelerinde söylediği sözleri söylüyordum."
Sonra da onu Süryanice okumaya koyuldu. Allah'a yemin olsun ki, hiçbir keşiş veya piskoposun bu kadar fesih bir lehçeyle (Süryanice) konuştuğunu görmemiştik.
Sonra da onları Arapça olarak bize açıkladılar ve buyurdular ki: "İlyas (peygamber) secdelerinde şöyle derdi: "Kavurucu sıcak günlerde senin için susuz kaldığım halde bana azap mı edeceksin?
Senin için yüzümü toprağa sürdüğüm halde beni cezalandıracak mısın? Senin için günahlardan sakındığım halde beni cezalandıracak mısın? Senin için gecemi uykusuz geçirdiğim halde beni cezalandıracak mısın?"
Buyurdular ki: "Allah, İlyas'a vahyetti ki: "Kaldır başını, seni cezalandırmayacağım." Buyurdular ki: İlyas dedi ki: "Seni cezalandırmayacağım diyorsun ama ya sonradan beni cezalandırırsan ne olur? Ben senin kulun, sen de benim Rabbim değil misin?"
Buyurdular ki: bunun üzerine, Allah ona vahyetti ki: "Başını kaldır, ben seni cezalandırmayacağım. Çünkü ben bir şeyi vaad edersem, mutlaka ona vefa ederim."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.