Daha önce 2001 de yaşadığımız ekonomik kriz banka krizi idi. Bankaların pozisyon açıklarından kaynaklanmıştı. Bugün yaşadığımız kriz çiftçinin, köylünün, işçinin, memurun ve üreticinin krizidir. Yani yaşadığımız krizin adı reel sektör krizidir. Bu kriz en korkulan ve önüne çıkan her şeyi sıfırla çarpan bir krizdir.
Reel sektör krizinin göstergelerini sıralarsak;
. Maliyetlerden kaynaklanan maliyet enflasyonunun yaşanması.
. Döviz karşısında Türk Lirasının değer kaybetmesi ve dövizin değerlenip güçlenmesi.
. Fiyatların aşırı artması, işsizliğin tahmin edilemez seviyelere çıkması.
. Dış pazarlarla rekabet edemeyen ve iç pazarda da yeterli talep görmeyen üreticilerin; ilk önce üretim kapasitesini azaltmaya gitmesi, bu ilk adım yeterli olmayınca, bir sonraki kaçınılmaz adımın üretimine kilit vurarak fabrikasını kapatması.
. Fabrikaların kapanması, mevcut olan işsizliği daha da artırarak (iki kişiden birinin işsiz kalacağı) talebin daha da daralmasına sebep olması.
. Bu koşullar, toplumun en hayati temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı bitkisel hayatla karşı karşıya kalacağı bir tabloyu karşımıza çıkarır.
. Buna ekonomide stagflasyon diyoruz. Aynı anda resesyon ve enflasyonun yaşanması yani işsizliğin ve pahalılığın aynı anda artması manasına gelen stagflasyonla karşı karşıyayız.
Allah korusun, bu şartlar toplumsal barışın bozulmasına, toplumun kamplara ayrılarak birbirine düşmanlık beslemesine, yolsuzlukların, hırsızlıkların ve cinayetlerin artmasına neden olur. Bu tabloya bir de dış güçlerin parmağının girmesini düşünmek bile istemiyorum. Allah bizi bu akıbetten muhafaza eylesin.
Başta şunu net olarak ortaya koyalım. Biz aynı gemi içerisindeyiz. Huzur içerisinde yaşayacağımız ikinci bir Türkiye de yok. Bu tür ekonomik krizler iyi idare edilemezse bağımsızlığımızın elimizden çıkmasına, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin enkaz altında kalmasına ve dost bildiğimiz, bize içten düşmanlık besleyen devletlerin işgaline maruz kalabiliriz. Bunları herhangi bir beklenti için yazmıyorum ve kara tablo çizmek de hiç hoşuma gitmiyor. Gördüğümüz gerçekleri ifade etmemek, milletimizi ve bizi idare edenleri uyarmamak, her şeyden önce taşıdığımız vicdanımıza ihanettir. Bizi tanıyanlar şunu da çok iyi bilirler ki biz, çözümünü önermediğimiz hiçbir eleştiri içinde olmayız. Bu yaklaşım Prof. Dr. Haydar Baş hocamız tarafından bize öğretilen fikir terbiyesidir. Gayemiz bir ve birlik olmaktır.
İçtenlikle ve çok net bir şekilde ifade etmeliyiz ki, Kapitalizmin gemisini terk etmeden, kapitalizmden kurtulmadan içinde bulunduğumuz krizden kurtulmamız asla mümkün görünmemektedir. Korkmayın Kapitalizmden kurtulmaya karar verdiğiniz an, karşınızda bineceğiniz Nuh'un gemisinin hazır olduğunu göreceksiniz.
Zira insanlığı kula kulluktan kurtaracak, bireye ekonomik bağımsızlığını kazandıracak, tam istihdamı, borçlanmadan büyümeyi ve gelir dağılımında adaletini sağlayacak sistem, Haydar Baş Hocanın sistemidir.
Başta BRICS ülkeleri olmak üzere bütün mazlum halkların sığınağı olan Milli Ekonomi Model'ini bugün dört milyar insan uygulamaktadır.
Prof. Dr. Haydar Baş hocanın sistemi kendi içinde bir bütünlük arz eder. Bir tam zincirin oluşması için nasıl ki her bir halkası diğer bir halka için hayati öneme sahipse, Haydarizim'de de her bir alt başlık bir üst başlığın olmazsa olmaz parçası gibidir.
Bazı ekonomist arkadaşlar Milli Para tanımını 2005 tarihinde iktisat literatürüne kazandıran Haydar Baş Hocayı dinlemeden, O'nu okumadan kulaktan duyma, hazırcı, tembel bir mantıkla, devletlerin cari açıkları Mili Paraların devreye konulmasıyla nasıl halledeceklerini tartışıyorlar. Onların durumu karanlıktaki tarif edenlerin hali gibidir. Şayet ışık sizi rahatsız etmiyorsa odayı aydınlatın Haydar Hocanın sistemi olan Milli Ekonomi Modeli'ni inceleyin kaygılarınızın yersiz olduğunu göreceksiniz.
Bir sonraki yazımda bugün ifade ettiğim, herkesin yaşadığı ama yüksek sesle ifade etmekten çekindikleri krizin varlığını TÜİK verileri ışığında ÜFE ve TÜFE ile açıklamaya çalışacağım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Harun Kayacı / diğer yazıları
- Siz siz olun, asla ölümü unutmayın / 29.04.2025
- Magazin siyasetinden kurtulmak / 26.03.2025
- Çözümün adresi, Türkiye’nin B planı / 25.03.2025
- Türkiye’yi böldürmeyeceğiz, oyuna da gelmeyeceğiz / 17.03.2025
- 27 Şubat 2013 / 02.03.2025
- Bizim durumumuz Fransa’ya benzemez / 21.02.2025
- Sizler hangi kitabın Müslümanısınız / 20.02.2025
- İktidarın muhalefete ihtiyacı var / 24.01.2025
- Aydınlığa nasıl çıkacağız? / 23.01.2025
- Bir kongreden fazlası / 19.01.2025
- Magazin siyasetinden kurtulmak / 26.03.2025
- Çözümün adresi, Türkiye’nin B planı / 25.03.2025
- Türkiye’yi böldürmeyeceğiz, oyuna da gelmeyeceğiz / 17.03.2025
- 27 Şubat 2013 / 02.03.2025
- Bizim durumumuz Fransa’ya benzemez / 21.02.2025
- Sizler hangi kitabın Müslümanısınız / 20.02.2025
- İktidarın muhalefete ihtiyacı var / 24.01.2025
- Aydınlığa nasıl çıkacağız? / 23.01.2025
- Bir kongreden fazlası / 19.01.2025