Tarih sahnesinde 16 devlet kurma gelenek ve kimliğine sahip halk veya millet sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Türk milleti bu noktada eşsiz bir yere sahiptir. Bu gerçeği mütemadiyen dile getirenlere; at gözlüğü ile yaklaşanlar olabilir. Bu yaklaşım aidiyet duygusundan yoksun olmaktan, insan olarak kendini sabit bir noktada tutamayıp; kendini inkar etmekten, kendinden başka her şeyi doğru olarak görmeyi arzu etme psikolojisinden kaynaklanmaktadır.
Toplum fertlerden oluşur. Devlet süjesini (aygıtını) ortaya çıkaran da toplumun üzerinde anlaştığı toplumsal sözleşmenin görünen(somut) şeklidir. Şu anda bu devlet süjesinin temel dinamiklerini ayakta tutan da; bizim ülkemiz gibi devamlı kuşatma altında olan ülkeler açısından bir zorunluluk ifade eden katı ve yazılı Anayasa'dır.
Yazılı Anayasa gümrük duvarı gibidir. Eğer bu gümrük duvarını Gümrük Birliği'nde olduğu gibi henüz rekabet koşullarını oluşturmadan yabancı ülke yasalarına (mallarına) açarsanız sonu Sakarya'daki hızlandırılmış tren faciasına benzer ki, bu küçük cinayetten büyük cinayetlere geçiş demektir. Asker-sivil, bürokrat-vatandaş, yönetici-yönetilen hülasa kendini dünya vatandaşlığının(?) önünde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul eden her ferdimizin okuması ve bir düşünce, yaşama, algılama, ileri hamle diyalektiği olarak kabul etmesi gereken bir formül vardır, o da 1982 Anayasasının başlangıç kısmıdır.
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesiyle ruhsal ifade paralelliği olan bu önsüzü zamanınıza uyarlamak ve ona göre pozisyon almanın; her istediğini istediği yerde istediği şekilde söylemek isteyenlerin, toplum hayatına hakim olacak disiplinin kendilerinin oksijensiz kalması anlamına gelecek olanların kulağına su kaçıracağından kimsenin şüphesi olmasın .
Devşirilmiş bir toplum haline gelmeyi hazmeden insanların psikolojik yönlerin ve geleceğe ilişkin anlayışlarını tahlil bizi içerisinde bulunduğumuz handikaptan çıkaracak düşünce ve mantaliteyi ve sahiplerini bulmamızda anahtar rol oynayacaktır. Çünkü bilimsel ve İlahi bir gerçektir ki "her şey zıddı ile kaimdir". Siyah olmadan beyazı, güzel olmadan çirkini, kötü olmadan iyiyi fark etmemiz mümkün değildir. Yeter ki mihenk taşımız milletimiz olsun. Milletimiz Allah'ın bir lütfu olarak her şeyin ölçüsüdür.
Toplumuz bir tiyatro sahnesini andıran olaylar neticesinde içerisinde bulunduğu konuma getirilmiştir. Tüm bu hengame içerisinde "asker benim, polis benim, çiftçi benim, çöpçü benim, memur benim, işçi benim yani işin özü millet benim" diyen, en aşağısından en yukarısına kadar Türk milletini kuşatacak bilgi, görgü, izan, anlayış, beceri, öngörüye sahip; mandacı olmayan; bağımsızlık ruhunu takiyye yaparak değil bilakis vücudunun her zerresinde yaşayan, okyanuslar kadar engin hoşgörülü fakat zerre kadar hakikatten taviz vermeyen aksiyon timsali Prof. Dr. Haydar Baş ülkemizin, milletimizin, ulusal bütünlüğümüzün tek teminatı ve tek çıkar yoludur.
Bizi yok edecek, bitirecek en kötü şanssızlık, birbirimize güvenmememizdir. Eğer birbirimize güvenmez ve birbirimizin elinden tutmaz isek yarın birbirimizi tutacak ellerimizi, kollarımızı yerinde bulamayabiliriz. O zaman öyle bir hızlı tren faciası yaşarız ki bunun hesabını ne tarih ne de Hakkın huzurunda verebiliriz.
KİLİS POSTASI / Galip AKDA?
Toplum fertlerden oluşur. Devlet süjesini (aygıtını) ortaya çıkaran da toplumun üzerinde anlaştığı toplumsal sözleşmenin görünen(somut) şeklidir. Şu anda bu devlet süjesinin temel dinamiklerini ayakta tutan da; bizim ülkemiz gibi devamlı kuşatma altında olan ülkeler açısından bir zorunluluk ifade eden katı ve yazılı Anayasa'dır.
Yazılı Anayasa gümrük duvarı gibidir. Eğer bu gümrük duvarını Gümrük Birliği'nde olduğu gibi henüz rekabet koşullarını oluşturmadan yabancı ülke yasalarına (mallarına) açarsanız sonu Sakarya'daki hızlandırılmış tren faciasına benzer ki, bu küçük cinayetten büyük cinayetlere geçiş demektir. Asker-sivil, bürokrat-vatandaş, yönetici-yönetilen hülasa kendini dünya vatandaşlığının(?) önünde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul eden her ferdimizin okuması ve bir düşünce, yaşama, algılama, ileri hamle diyalektiği olarak kabul etmesi gereken bir formül vardır, o da 1982 Anayasasının başlangıç kısmıdır.
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesiyle ruhsal ifade paralelliği olan bu önsüzü zamanınıza uyarlamak ve ona göre pozisyon almanın; her istediğini istediği yerde istediği şekilde söylemek isteyenlerin, toplum hayatına hakim olacak disiplinin kendilerinin oksijensiz kalması anlamına gelecek olanların kulağına su kaçıracağından kimsenin şüphesi olmasın .
Devşirilmiş bir toplum haline gelmeyi hazmeden insanların psikolojik yönlerin ve geleceğe ilişkin anlayışlarını tahlil bizi içerisinde bulunduğumuz handikaptan çıkaracak düşünce ve mantaliteyi ve sahiplerini bulmamızda anahtar rol oynayacaktır. Çünkü bilimsel ve İlahi bir gerçektir ki "her şey zıddı ile kaimdir". Siyah olmadan beyazı, güzel olmadan çirkini, kötü olmadan iyiyi fark etmemiz mümkün değildir. Yeter ki mihenk taşımız milletimiz olsun. Milletimiz Allah'ın bir lütfu olarak her şeyin ölçüsüdür.
Toplumuz bir tiyatro sahnesini andıran olaylar neticesinde içerisinde bulunduğu konuma getirilmiştir. Tüm bu hengame içerisinde "asker benim, polis benim, çiftçi benim, çöpçü benim, memur benim, işçi benim yani işin özü millet benim" diyen, en aşağısından en yukarısına kadar Türk milletini kuşatacak bilgi, görgü, izan, anlayış, beceri, öngörüye sahip; mandacı olmayan; bağımsızlık ruhunu takiyye yaparak değil bilakis vücudunun her zerresinde yaşayan, okyanuslar kadar engin hoşgörülü fakat zerre kadar hakikatten taviz vermeyen aksiyon timsali Prof. Dr. Haydar Baş ülkemizin, milletimizin, ulusal bütünlüğümüzün tek teminatı ve tek çıkar yoludur.
Bizi yok edecek, bitirecek en kötü şanssızlık, birbirimize güvenmememizdir. Eğer birbirimize güvenmez ve birbirimizin elinden tutmaz isek yarın birbirimizi tutacak ellerimizi, kollarımızı yerinde bulamayabiliriz. O zaman öyle bir hızlı tren faciası yaşarız ki bunun hesabını ne tarih ne de Hakkın huzurunda verebiliriz.
KİLİS POSTASI / Galip AKDA?