Kuldan değil, Rabbinden iste
Kim insanlardan bir şey istemişse mutlaka aziz ve celil olan Allah'ı tanımadığındandır. İmanının, marifet ve yakininin zayıflığındandır, sabrının azlığındandır
07.12.2012 00:00:00
Afiyet hali ve bela hali olmak üzere nefsin iki hali vardır, üçüncüsü yoktur:
Eğer belâ hali olursa aziz ve celil olan Allah'a şikâyet edilir, O'na kızılır, itiraz edilir, Cenab-ı Allah suçlanır. Ne sabır, ne rıza, ne muvafakat var. Aksine su-i edep var; halkı sebeplere ortak etme var, küfür var.
Eğer afiyet hali olursa şımarır, küstahlaşır, şehvet ve zevklerine tabi olur. Her seferinde şehvetini tatmin ettikçe daha fazlasını ister.
Kul için en iyisi ve haline en layıkı rıza ve teslimiyettir. Emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınarak kullukla uğraşmaktır. Kaderine razı olmaktır.
Resul (s.a.v):
"Ey delikanlı (Abdullah bin Abbas'a söylüyor), Allah'ı muhafaza et ki O'nu karşında bulasın. İstediğin zaman Allah'tan iste, yardım talep ettiğin zaman Allah'tan talep et. Kalem her şeyi yazmış, mürekkebi kurumuştur.
Bütün insanlar Allah'ın sana takdir etmediği bir fayda temin etmeye kalkışsalar buna güçleri yetmez.
Bütün insanlar Allah'ın sana takdir etmediği bir zarar vermeye çalışsalar buna güçleri yetmez.
Allah'a sadakat ve yakin ile muamele edebilirsen et. Eğer başaramazsan bil ki hoşlanmadığın bir şeye sabırda çok hayır vardır. Bil ki zafer sabırladır, ferahlık sıkıntı iledir. Şüphesiz her zorluğun yanında bir kolaylık vardır."
Kim insanlardan bir şey istemişse mutlaka aziz ve celil olan Allah'ı tanımadığındandır. İmanının, marifet ve yakininin zayıflığındandır, sabrının azlığındandır. Dünyada zahirde Rasûlullah Efendimizden başka masum olan (günah işlemeyen) yoktur.
Vücuttaki sağlık ve afiyetin şükrü onları ibadete kullanmak, haramlardan ve günahlardan kaçınmakla olur.
Derde müptela olan ise bazen işlediği suça ve yaptığı günaha ceza ve karşılık olarak, bazen günahına kefaret ve deneme için, bazen de ahiretteki derecesinin yükselmesi, şerefli makamlara çıkması için müptela olur.
O belalarla gerçek imanlarını ortaya çıkarmış, imanlarını saflaştırmış, onu şirkten, bencillikten ve münafıklıktan uzaklaştırmıştır. Onlara bu sayede çeşitli ilimler, sırlar ve nurlar vermiştir. Onları sırlarını emanet ettiği, dünya ve ahirette sohbet için beğendiği seçkin kullarından kılmıştır. Bu birliktelik de dünyada kalpleri ile ahirette de cesetleri ile olacaktır.
Nebi (s.a.v):
"Sabırlı fakirler kıyamet gününde Rahman olan Allah'a arkadaş olacaklardır." buyurmuştur. Ceza ve azap olan iptilanın alameti, bela anında sabretmemek, feryat ve figan ederek halka şikâyette bulunmaktır.
Dereceleri yükseltmek için olan iptilanın alameti de Allah'ın takdirine rıza ve onu kabullenmektir. Yeri göğü yaratanın her yaptığına kalp huzuru ile teslimiyettir. Günler ve saatler geçerek bela def oluncaya kadar bunlarda fani olmaktır.
Eğer belâ hali olursa aziz ve celil olan Allah'a şikâyet edilir, O'na kızılır, itiraz edilir, Cenab-ı Allah suçlanır. Ne sabır, ne rıza, ne muvafakat var. Aksine su-i edep var; halkı sebeplere ortak etme var, küfür var.
Eğer afiyet hali olursa şımarır, küstahlaşır, şehvet ve zevklerine tabi olur. Her seferinde şehvetini tatmin ettikçe daha fazlasını ister.
Kul için en iyisi ve haline en layıkı rıza ve teslimiyettir. Emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınarak kullukla uğraşmaktır. Kaderine razı olmaktır.
Resul (s.a.v):
"Ey delikanlı (Abdullah bin Abbas'a söylüyor), Allah'ı muhafaza et ki O'nu karşında bulasın. İstediğin zaman Allah'tan iste, yardım talep ettiğin zaman Allah'tan talep et. Kalem her şeyi yazmış, mürekkebi kurumuştur.
Bütün insanlar Allah'ın sana takdir etmediği bir fayda temin etmeye kalkışsalar buna güçleri yetmez.
Bütün insanlar Allah'ın sana takdir etmediği bir zarar vermeye çalışsalar buna güçleri yetmez.
Allah'a sadakat ve yakin ile muamele edebilirsen et. Eğer başaramazsan bil ki hoşlanmadığın bir şeye sabırda çok hayır vardır. Bil ki zafer sabırladır, ferahlık sıkıntı iledir. Şüphesiz her zorluğun yanında bir kolaylık vardır."
Kim insanlardan bir şey istemişse mutlaka aziz ve celil olan Allah'ı tanımadığındandır. İmanının, marifet ve yakininin zayıflığındandır, sabrının azlığındandır. Dünyada zahirde Rasûlullah Efendimizden başka masum olan (günah işlemeyen) yoktur.
Vücuttaki sağlık ve afiyetin şükrü onları ibadete kullanmak, haramlardan ve günahlardan kaçınmakla olur.
Derde müptela olan ise bazen işlediği suça ve yaptığı günaha ceza ve karşılık olarak, bazen günahına kefaret ve deneme için, bazen de ahiretteki derecesinin yükselmesi, şerefli makamlara çıkması için müptela olur.
O belalarla gerçek imanlarını ortaya çıkarmış, imanlarını saflaştırmış, onu şirkten, bencillikten ve münafıklıktan uzaklaştırmıştır. Onlara bu sayede çeşitli ilimler, sırlar ve nurlar vermiştir. Onları sırlarını emanet ettiği, dünya ve ahirette sohbet için beğendiği seçkin kullarından kılmıştır. Bu birliktelik de dünyada kalpleri ile ahirette de cesetleri ile olacaktır.
Nebi (s.a.v):
"Sabırlı fakirler kıyamet gününde Rahman olan Allah'a arkadaş olacaklardır." buyurmuştur. Ceza ve azap olan iptilanın alameti, bela anında sabretmemek, feryat ve figan ederek halka şikâyette bulunmaktır.
Dereceleri yükseltmek için olan iptilanın alameti de Allah'ın takdirine rıza ve onu kabullenmektir. Yeri göğü yaratanın her yaptığına kalp huzuru ile teslimiyettir. Günler ve saatler geçerek bela def oluncaya kadar bunlarda fani olmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.