Ekonomik açıdan ülkelere bakıp değerlendirmeler ve tasnifler yapılıyor. Genel tasnif ‘kalkınmış ülkeler’ ve ‘kalkınmakta olan ülkeler’ şeklindedir. Tasnif yapılıyor ama her ülkede ekonomik sorunlar aynı, yani kalkınmış denilen ülkeler de ekonomik sorunlarını çözmüş değiller. Bir başka deyişle, ekonomik sorunlar küreselleşti. Meselâ, bu sorunlardan biri ve en önemlisi işsizliktir. Dünyada işsizlik sorununu çözmüş bir ülke gösterilemiyor. Bu durum, uygulanan ekonomik modellerin sağlam temellere dayanmadığını ve adil olmadığını göstermektedir.
Ekonomik modellerden en iyisi ve en gelişmişi kabul edilen liberalizmi azıcık irdeleyelim. Liberalizmi uygulayan ülkeler, işsizliğe çözüm bulabildi mi, bulabilir mi? Bulamadı, bulamaz da. Çünkü liberalizm, insanı esas almıyor. İnsanı esas alsaydı, çoğunluğun fakirliği, azınlığın zenginliği üzerine kurulmazdı. Liberalizmin yaşaması için çoğunluğun aptal olup sömürülmesi gerekiyor. Böyle bir modelden çözüm beklenebilir mi? Birinin çaresizliği, ötekine umut olduğu yerde ne sömürü, ne de işsizlik biter. Nitekim de bitmiyor.
İşsizliğe sadece ekonomik bir sorun olarak bakan modeller, işsizliğe asla çözüm bulamazlar. Çünkü ekonomik olarak görülen olayların bile, ekonomik olmayan sebep ve sonuçları vardır. İşsizlik ise bu olayların başında yer almaktadır. Açlık ve yoksulluk da hem ekonomik, hem de sosyal bir sorundur, ama onun da kökeni işsizliktir. Çalışan insan en azından açlıktan kurtulmaktadır. Bazı ülkelerde ise çalıştığı halde yoksulluktan kurtulamayan insanlar bulunmaktadır. Ne yazık ki, Türkiye de bu ülkelerden biridir.
İşsizlik denilince akla yalnızca ekonomi gelmemeli. Evet, ekonomik olarak işsizlik, açlık, yoksulluk, emek kaybı ve yitirilen sermayedir. Ama işsizliğin sosyolojik, işsizlerin psikolojik yönü de çok önemlidir. İşini kaybeden bir insanın, sosyolojik ve psikolojik kaybı, üretimdeki kaybından daha büyüktür. İş sahibi olmak, sosyal statü elde etmek, insanları psikolojik olarak tatmin etmektedir. Ekonomik faaliyetlerin asıl amacı da budur, yani insanların refahı, huzur ve mutluluğudur. Bunu rakamlarla ifade etmek imkânsızdır.
Liberalizmde, işsizliğe çözüm olarak ekonomik büyüme gösterilmiş, fakat sürekli büyüme de gerçekleştirilememiştir. Dahası, büyüme oranları ile birlikte istihdam artmamış. Örnek olarak ülkemizi alalım. Ülkemizde son yıllarda açıklanan büyüme rakamlarına rağmen, istihdamda artış yok, tam aksine azalış var. Demek ki, bu şekilde büyüme, işsizliğe bir çözüm getirmemiştir, getirmeyecektir. Bir diğer çözüm önerisi de, kalifiyeli eleman yetiştirip ihraç etmektir. Bu öneri, saçma olduğu kadar da yürek yakıcıdır. Saçmalığı şurada, işsizlik, bütün ülkelerin sorunu, kime işçi ihraç edeceksin? Eskiden ihraç ettiklerimizi bile, işsiz kalan ülkelerin vatandaşları, “ işimizi elimizden aldınız” diyerek, kovmak istiyorlar. Yürek yakıcılığı ise şudur: Fabrikalarımızı, topraklarımızı ve madenlerimizi sattık, şimdi sıranın insanımıza gelmiş olmasıdır.
Kalifiyeli eleman yetiştirip ihraç etme önerisi bile, dışarıdan aşırma veya dışarının telkinidir.
Kimin mi?
Söyleyelim, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Chicago Üniversitesi öğretim üyelerinden Gary Backer’in.
Barker, işçi göçünün serbest bırakılmasını ve çalışmak için gelen göçmenlerden ‘giriş hakkı’ alınmasını savunuyor. Diyor ki: “Göçmenin amacı daha yüksek gelir elde etmektir. Bunu elde edeceği ülkeye giriş parası ödemelidir. Ödeyecek parası yoksa ona kredi verilmelidir. Mesela ABD, göçmenlerden 50 bin dolar alabilir.”
Barker, açıkça köleliği parayla satmayı öneriyor, uzmanlarımız da buna çözüm diye sarılıyor. Gel de kahrolma, hayıflanma.
Bütün dünya ülkeleri, ekonomik sorunlarına çözüm için Prof. Dr. Haydar Baş’ın ‘Milli Ekonomi Modeli’ne başvuruyor, ülkemizdeki aklıevvellerin de gözü, kulağı hâlâ dışarıda.
Bu kadarına da pes doğrusu.
Ekonomik modellerden en iyisi ve en gelişmişi kabul edilen liberalizmi azıcık irdeleyelim. Liberalizmi uygulayan ülkeler, işsizliğe çözüm bulabildi mi, bulabilir mi? Bulamadı, bulamaz da. Çünkü liberalizm, insanı esas almıyor. İnsanı esas alsaydı, çoğunluğun fakirliği, azınlığın zenginliği üzerine kurulmazdı. Liberalizmin yaşaması için çoğunluğun aptal olup sömürülmesi gerekiyor. Böyle bir modelden çözüm beklenebilir mi? Birinin çaresizliği, ötekine umut olduğu yerde ne sömürü, ne de işsizlik biter. Nitekim de bitmiyor.
İşsizliğe sadece ekonomik bir sorun olarak bakan modeller, işsizliğe asla çözüm bulamazlar. Çünkü ekonomik olarak görülen olayların bile, ekonomik olmayan sebep ve sonuçları vardır. İşsizlik ise bu olayların başında yer almaktadır. Açlık ve yoksulluk da hem ekonomik, hem de sosyal bir sorundur, ama onun da kökeni işsizliktir. Çalışan insan en azından açlıktan kurtulmaktadır. Bazı ülkelerde ise çalıştığı halde yoksulluktan kurtulamayan insanlar bulunmaktadır. Ne yazık ki, Türkiye de bu ülkelerden biridir.
İşsizlik denilince akla yalnızca ekonomi gelmemeli. Evet, ekonomik olarak işsizlik, açlık, yoksulluk, emek kaybı ve yitirilen sermayedir. Ama işsizliğin sosyolojik, işsizlerin psikolojik yönü de çok önemlidir. İşini kaybeden bir insanın, sosyolojik ve psikolojik kaybı, üretimdeki kaybından daha büyüktür. İş sahibi olmak, sosyal statü elde etmek, insanları psikolojik olarak tatmin etmektedir. Ekonomik faaliyetlerin asıl amacı da budur, yani insanların refahı, huzur ve mutluluğudur. Bunu rakamlarla ifade etmek imkânsızdır.
Liberalizmde, işsizliğe çözüm olarak ekonomik büyüme gösterilmiş, fakat sürekli büyüme de gerçekleştirilememiştir. Dahası, büyüme oranları ile birlikte istihdam artmamış. Örnek olarak ülkemizi alalım. Ülkemizde son yıllarda açıklanan büyüme rakamlarına rağmen, istihdamda artış yok, tam aksine azalış var. Demek ki, bu şekilde büyüme, işsizliğe bir çözüm getirmemiştir, getirmeyecektir. Bir diğer çözüm önerisi de, kalifiyeli eleman yetiştirip ihraç etmektir. Bu öneri, saçma olduğu kadar da yürek yakıcıdır. Saçmalığı şurada, işsizlik, bütün ülkelerin sorunu, kime işçi ihraç edeceksin? Eskiden ihraç ettiklerimizi bile, işsiz kalan ülkelerin vatandaşları, “ işimizi elimizden aldınız” diyerek, kovmak istiyorlar. Yürek yakıcılığı ise şudur: Fabrikalarımızı, topraklarımızı ve madenlerimizi sattık, şimdi sıranın insanımıza gelmiş olmasıdır.
Kalifiyeli eleman yetiştirip ihraç etme önerisi bile, dışarıdan aşırma veya dışarının telkinidir.
Kimin mi?
Söyleyelim, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Chicago Üniversitesi öğretim üyelerinden Gary Backer’in.
Barker, işçi göçünün serbest bırakılmasını ve çalışmak için gelen göçmenlerden ‘giriş hakkı’ alınmasını savunuyor. Diyor ki: “Göçmenin amacı daha yüksek gelir elde etmektir. Bunu elde edeceği ülkeye giriş parası ödemelidir. Ödeyecek parası yoksa ona kredi verilmelidir. Mesela ABD, göçmenlerden 50 bin dolar alabilir.”
Barker, açıkça köleliği parayla satmayı öneriyor, uzmanlarımız da buna çözüm diye sarılıyor. Gel de kahrolma, hayıflanma.
Bütün dünya ülkeleri, ekonomik sorunlarına çözüm için Prof. Dr. Haydar Baş’ın ‘Milli Ekonomi Modeli’ne başvuruyor, ülkemizdeki aklıevvellerin de gözü, kulağı hâlâ dışarıda.
Bu kadarına da pes doğrusu.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018