1 Temmuz itibarıyla hayat evden çıktı ve normale döndü. Hem de ne normal! İşten çıkarma yasakları bittiği için binlerce kişi işten çıkarıldı. Sağlık sektöründe istifa ve emeklilik yasakları bittiği için istifa ve emeklilik başvuruları peş peşe geldi.
Aynı gün öğrenci harçlarına, elektriğe yüzde 15, doğalgaza %12 zam yaptılar. Aynı gün resmi olarak da İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığı için gündemi kaydırdılar.
2 Temmuz'da ise Sayın Erdoğan ekranlardaydı. "Ülkemizde, esnafından çiftçisine, işçisinden memuruna kadar herkesin hayat kalitesi geçtiğimiz 19 yılda, önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek şekilde yükselmiştir. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük hizmetlerine, yatırımlarına bizim dönemimizde kavuşmuştur. Sıkıntılarımız tabii var ama bu ülkede o sıkıntıları çözebilecek azme biz sahibiz" diyordu.
4 Temmuz'da ise Ankara'nın istenmeyen konukları vardı. Defalarca Ankara'ya gelmiş, başta korona yasakları gösterilerek engellenmiş, olmadı polis, jandarma devreye sokularak şehre girişleri durdurulmuştu. Ama vazgeçmediler. Yine geldiler.
Evet, madencilerden, güneş yüzü görmeden alın teri ile ekmek kazanma gayretinde olan madenciler yine Ankara'daydı.
Bir kesimi 15 yıl önce işten çıkarıldıkları ve hakları ödenmediği için Ankara'daydı. Bir kısmı Soma mağduruydu. Bir kısmı ise topyekûn emekçilerin haklarını aramak için gelmişti.
"Ölmek var, dönmek yok" diyorlardı. Polisi önlerine diktiler. "İşçiler burada, Soylu nerede" sloganları attılar.
Ama yine Ankara'ya alınmadılar. Bir heyet oluşturdular ve o heyet Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilileri, ardından da AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ile görüştü.
Sonuç mu?
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilileri ile görüşen madencilere, "haklarınızı verirsek, emsal teşkil eder" yanıtı verildi. (Yani başkaları da hak aramak için gelirler)
AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ile görüşmeye gittiler. Bir emekçi kardeşim, Elitaş'a "Hakkımızı ödeyeceksiniz. AKP üyesiyim. Size oy verdim. Hakkımızı verin" diyordu.
Aldığı cevap; "Bana ne, bana mı çalıştınız. Oy vermeseydin. Ben, sizden oy mu istedim" şeklindeydi.
İşçiler dertliydi. Can güvenliği ve emeklerinin karşılığını istiyorlardı. 18 yılda 2 binden fazla arkadaşlarını toprak altında bırakmışlardı.
Hak için 16 kez Ankara'ya gelmiş ama muhatap bulamamışlardı. Üstüne provokatör, hain ilan edilmişlerdi.
Ve yaklaşık 15 yıldır ödenmeyen haklarını alabilmek için Ankara'ya gelen ancak kente sokulmayan Soma Uyar Madencilik işçileri, beşinci günün sonunda Soma'ya dönerken trafik kazası geçirdi.
Takla atan araçta Bağımsız Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin ile madenci Ali Faik İlter yaşamını yitirdi. İlter, 2002'de daha 6 yaşındayken madenci babasını da "iş cinayetinde" kaybetmişti.
Tahir ve İlter kardeşim de alacaklı gitti bu dünyadan. Ama gün gelecek bugün onları muhatap almayanlar karşılarında zelil bir şekilde duracaklar ve bütün haklarını söke söke ödeyecekler. (Hesap gününden bahsediyorum)
Bu dünyaya geri gelirsek! %7 büyüdük, ülkede yoksulluğu sıfırladık, Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır, ülkemizde, esnafından çiftçisine, işçisinden memuruna kadar herkesin hayat kalitesi geçtiğimiz 19 yılda, önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek şekilde yükselmiştir' diyen iktidar partisi, öğretmenlere, 'alacağımızı aldık, başka kapıya' diyorsa, 'madencileri' dinlemekten bile kaçıyorsa, işsizleri kale almıyorsa, polis, esnaf intiharları hakkında hiç konuşmuyorsa, israfı itibar olarak tanımlıyorsa ülkede sorun olduğu bir gerçektir.
Diğer taraftan 15 Temmuz sonrası bizzat milletin, 15 Temmuz şehit ve gazileri için topladığı üç yüz küsur milyonu hala hak sahiplerine verilmedi. Ama 640 milyona yazlık saray, 57 milyona da Sümela restorasyonu yapıldı.
Demek ki işçi kardeşim, emekçi kardeşim, EYT'li kardeşim, lafa değil icraata bakacakmışsın!