'Medine Bensiz ya da sensiz olmaz'
Tebük seferine çıkarken Resûlullah (s.a.a.) Hz. Ali’ye buyurdu ki: “Medine Bensiz ya da sensiz olmaz. Sen ailem, hicret yurdum ve kavmim hususunda Benim halifemsin. Ey Ali! Musa için Harun neyse, sen de Benim için o olmak istemez misin? Şu kadarı var ki Benden sonra peygamber gelmeyecektir”
01.10.2024 11:17:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Peygamberimiz (s.a.a) Rumların Arap Yarımadası'na saldırmak üzere plânlar yaptıklarını haber alınca, onlarla karşılaşmanın hazırlıklarını yaptı. Bu amaçla belirlediği stratejiye uygun olacak şekilde sağlam bir hazırlık ve donanım sürecini gerçekleştirdi.
Durumun ciddiyeti ve konumun önemi nedeniyle, bizzat Kendisinin ordunun başında bulunmasını kararlaştırdı. Ancak siyasi ve askeri koşullar, münafıkların veya fırsatçıların Medine'ye saldırmaları yahut başka yıkıcı eylemlerde bulunmaları ihtimalini düşünmeyi gerektiriyordu. Bu yüzden geride bırakacağı Medine'den yana güven hissetmiyordu.
Bundan dolayı, her türlü liyakate ve yüksek yetkinliğe, ileri düzeyde hikmete ve her durumda gerekli olan önlemleri alabilecek üst düzey bir dirayete sahip, aynı zamanda inanç sistemini canla başla savunacak sağlam bir mü'minin Medine'de kalması zorunluydu. Ki bu zat, meydana gelebilecek her türlü olaya karşı koyabilsin.
Resul-i Ekrem (s.a.a), Peygamber'in yokluğunda O'nun yerine baksın diye bu hassas görev için Hz. Ali'yi (a.s) seçti.
Şöyle buyurdu: "Ya Ali! Medine Bensiz ya da sensiz düzelmez."
Resûlullah (s.a.a) Tebûk'e doğru yola çıkınca, Hz. Ali'nin (a.s) İslâm devletinin başkentinde mahalli idarenin başında kalması münafıklara ağır geldi. Medine'nin sağlam bir koruma altında olduğunu ve bu konuda besledikleri amaçlarını gerçekleştirmelerine imkân olmadığını anladılar.
Bu onların canını sıktı. Dolayısıyla toplantılarında ve oturumlarında, Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Ali'yi aşağıladığı ve ona kızdığı için geride bıraktığını söylemeye başladılar. Bununla Hz. Ali'ye (a.s) iftira ediyorlardı. Tıpkı Kureyş'in, delidir veya büyücüdür, diyerek Hz. Peygamber'e (s.a.a) iftira etmesi gibi.
Hz. Ali (a.s) münafıkların kendisiyle ilgili bu sözlerini duyunca onları yalanlamak ve yüzlerini kızartmak için kılıcını ve silahlarını alarak Hz. Peygamber'in (s.a.a) ordusuna katıldı.
Dedi ki: "Ya Resûlallah! Münafıklar, Seni, beni aşağılamak ve bana duyduğun öfkeyi belirtmek için beni geride bıraktığını ileri sürüyorlar."
Peygamberimiz (s.a.a) buyurdu ki: "Yerine geri dön. Çünkü Medine bensiz ya da sensiz olmaz. Sen ailem, hicret yurdum ve kavmim hususunda benim halifemsin. Ey Ali! Musa için Harun neyse, sen de Benim için o olmak istemez misin? Şu kadarı var ki Benden sonra peygamber gelmeyecektir."
Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) Medine'ye geri döndü ve Resûlullah (s.a.a) da yoluna devam etti. (Tarih-i Taberî, 2/368; elirşad, Şeyh Müfid, s.138 böl. 43; Es-Sîret'ül-Halebiyye, 3/132; Sahih-i Buharî, Bab-u Gazvet-i Tebûk, 6/3; Sahih-i Müslim, Kitab-u Fadail'is-Sahabe, 5/23, Hadis: 2404; Tirmizî, 2/300; Müsned-i Ahmed, 1/185 ve 284, Hadis: 508; Sünen-i îbn-i Mace, 1/42; Tarih-u Bağdad, 1/432, No: 6323).
Durumun ciddiyeti ve konumun önemi nedeniyle, bizzat Kendisinin ordunun başında bulunmasını kararlaştırdı. Ancak siyasi ve askeri koşullar, münafıkların veya fırsatçıların Medine'ye saldırmaları yahut başka yıkıcı eylemlerde bulunmaları ihtimalini düşünmeyi gerektiriyordu. Bu yüzden geride bırakacağı Medine'den yana güven hissetmiyordu.
Bundan dolayı, her türlü liyakate ve yüksek yetkinliğe, ileri düzeyde hikmete ve her durumda gerekli olan önlemleri alabilecek üst düzey bir dirayete sahip, aynı zamanda inanç sistemini canla başla savunacak sağlam bir mü'minin Medine'de kalması zorunluydu. Ki bu zat, meydana gelebilecek her türlü olaya karşı koyabilsin.
Resul-i Ekrem (s.a.a), Peygamber'in yokluğunda O'nun yerine baksın diye bu hassas görev için Hz. Ali'yi (a.s) seçti.
Şöyle buyurdu: "Ya Ali! Medine Bensiz ya da sensiz düzelmez."
Resûlullah (s.a.a) Tebûk'e doğru yola çıkınca, Hz. Ali'nin (a.s) İslâm devletinin başkentinde mahalli idarenin başında kalması münafıklara ağır geldi. Medine'nin sağlam bir koruma altında olduğunu ve bu konuda besledikleri amaçlarını gerçekleştirmelerine imkân olmadığını anladılar.
Bu onların canını sıktı. Dolayısıyla toplantılarında ve oturumlarında, Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Ali'yi aşağıladığı ve ona kızdığı için geride bıraktığını söylemeye başladılar. Bununla Hz. Ali'ye (a.s) iftira ediyorlardı. Tıpkı Kureyş'in, delidir veya büyücüdür, diyerek Hz. Peygamber'e (s.a.a) iftira etmesi gibi.
Hz. Ali (a.s) münafıkların kendisiyle ilgili bu sözlerini duyunca onları yalanlamak ve yüzlerini kızartmak için kılıcını ve silahlarını alarak Hz. Peygamber'in (s.a.a) ordusuna katıldı.
Dedi ki: "Ya Resûlallah! Münafıklar, Seni, beni aşağılamak ve bana duyduğun öfkeyi belirtmek için beni geride bıraktığını ileri sürüyorlar."
Peygamberimiz (s.a.a) buyurdu ki: "Yerine geri dön. Çünkü Medine bensiz ya da sensiz olmaz. Sen ailem, hicret yurdum ve kavmim hususunda benim halifemsin. Ey Ali! Musa için Harun neyse, sen de Benim için o olmak istemez misin? Şu kadarı var ki Benden sonra peygamber gelmeyecektir."
Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) Medine'ye geri döndü ve Resûlullah (s.a.a) da yoluna devam etti. (Tarih-i Taberî, 2/368; elirşad, Şeyh Müfid, s.138 böl. 43; Es-Sîret'ül-Halebiyye, 3/132; Sahih-i Buharî, Bab-u Gazvet-i Tebûk, 6/3; Sahih-i Müslim, Kitab-u Fadail'is-Sahabe, 5/23, Hadis: 2404; Tirmizî, 2/300; Müsned-i Ahmed, 1/185 ve 284, Hadis: 508; Sünen-i îbn-i Mace, 1/42; Tarih-u Bağdad, 1/432, No: 6323).