ABD'nin küstahlığına Ankara, bir yandan, idare-i maslahat nevinden gürlemelerin satıraralarında güya izahat getiriyor. Bir yandan da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ABD'nin delilleri ikna edici değil, görüşmeler karşılıklı anlayış içinde devam ediyor, türünden beyanatlar veriyor. ABD'yi darıltmama telâşesinin izlerini taşıması sebebiyle bu beyanat ve izahat, milletimizi ikna etmiyor. Sanki Ankara, kendi kendini ikna ediyor o kadar.
Yaz akşamlarının duvardibi muhabbetlerinde, kahve bahçeleri ve ağaç altlarındaki politik gündem, ABD küstahlıkları ve 'bu iş böyle gitmez'e kadar varan ekonomik göstergelerin sıcak değerlendirmeleri...
Efendim, Ankara'nın gürlemesi sebebiyle ABD'nin Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones, hemen Ankara'ya damlamış. Eeee? Ankara'dakiler de, Org. Jones'e, "TSK'nın meşru müdafaa hakkını kullanmasının doğal olduğu" mesajını vermiş.
Süleymaniye'deki şu ABD'nin küstahça baskınında kullanmış mı? Hayır. Daha sonraki baskında kullanacağız; şimdi bilgi verdik.
Ankara bu mesajı vererek kendini tatmin edebilir. Ancak Süleymaniye'de sergilenen küstahlığın teferruatı ve izahat, toplumun bu bağlamdaki tatminsizliğini gidermiyor, aksine artırıyor.
Coniler tarafından, duvarlardaki kurşun izlerinden anlaşıldığı üzere karargahımızın bütün bölümleri taranırken, çelik kasalara varıncaya kadar darmadağın edilirken, askeri evrak ve şifrelere el konulurken, dahası şu kadar asker ve şu kadar sivilimizin başına çuvallar geçirilirken, bizim oradaki askerimiz ne yapıyordu? Meşru müdafaa hakkını kullanmada ABD'ye bilgi verilmediği için mi, bu haklarını kullanmadılar?
İçi içine sığmayan, sözkonusu hakaretleri Ankara kadar içine sindiremeyen halkımız, dost sitemi kabilinden aynen şu ifadeyi kullanıyor; coniler bu dolapları çevirirken, bizimkiler armut mu topluyordu? Hiçbir tane nöbetçimiz de mi yoktu? Askerlerimizin nefsi müdafaa hakkı, meşru müdafaa hakkı da mı yok?
Meşru müdafaa hakkını kullanmak için Ankara'nın, ABD'nin Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones'e haber vermesi mi gerekiyormuş?
Coniler, çay içmeye gelen misafirler pozisyonunda gelmişlermiş? Tamam da diyor vatandaş, çay içmeye gelen coni ile etrafı darmadağın etmeye gelen silahlı kovboyun psikolojisi de mi fark edilmez?
Bütün bu izahat ve medyaya yansıyan teferruat, zaten işi içine sığdıramayan vatandaşın Amerika'ya ve Amerikancılığa karşı hıncını daha da artırıyor. Açıkçası Ankara'nın, genelde vaki olduğu üzere yine kendilerini avutmaya çalıştığını ifade ediyor.
Aynı avutma durumu ekonomide yapılıyor, diyor toplum.
Enflasyon düşüyormuş, ekonomi düzeliyormuş, dolar dibe vurmuşmuş, ortalık tozpembeymiş? Tamam, ama diyor vatandaş, Ankara'nın bu kadar pembe yorumlarına rağmen niye millete bir şey düşmüyor, niye yaprak kıpırdamıyor, niçin bir tane işsize iş bulunmuyor, bir tane açın karnı doymuyor, neden işçiye-memura yüzde 0 ila yüzde 5 arasında zamdan dem vuruluyor, diyor.
Enformatik kirlenmenin varlığı kadar, medyatik enformasyonun zirvelerde gezindiği zamanımızda artık eskisi gibi milleti avutmak kolay değil. Bu sebeple, tek parti gibi uyumlu koalisyonlar ve hatta en güçlü iktidarlar, sürpriz biçimde gümlüyorlar politik arenada, gümleyecekler.
8 ay geçmesine rağmen gırtlağından değil ilave bir lokma, ek bir ufantı dahi geçmeyen milletin sabır taşları genleşmeye, ayran kabarmaya başladı.
Bu yaşanan gerçeklerin üstüne, görünen köye yapılan avutmalık izahatlar eklenince, toplum şirazeden çıkıp çıkıp geliyor. 8 ay önce tek umut deyu tam destek vermesini hatırlayarak, sadece şu kendi desteğim hürmetine bari birkaç hafta daha dişimi sıkayım, diyerek bağrına taş basıyor. Taş bastıkça basan toplumun bağrı yandıkça yanıyor.
Bu yanık bağırlara basılan taşların ne kadar riskli olduğunu, bu taşlarla kimlerin politik taşlamaya uğradığını görmek için ANAP'ın, MHP'nin, DYP'nin ve DSP'nin ahvalini hatırlamak yeter.
Milletimiz, kendi gibi olanı, kendinden olanı aramaya başladı. Milletimiz, artık yürek ve karın doyuracak milli projeleri, BTP'nin milli duruşu ve modelini içselleştirmeye başladı. Ne ekonomik, ne siyasi, ne de dış politik meşru müdafaa hakkımızı kullanmak için hiç kimseye bilgi vermeye ihtiyaç duymayacak yüreklerin kozaları milli bir umutla örülmeye devam ediyor şimdi. Herkese uğurlar getirmek üzere?
Yaz akşamlarının duvardibi muhabbetlerinde, kahve bahçeleri ve ağaç altlarındaki politik gündem, ABD küstahlıkları ve 'bu iş böyle gitmez'e kadar varan ekonomik göstergelerin sıcak değerlendirmeleri...
Efendim, Ankara'nın gürlemesi sebebiyle ABD'nin Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones, hemen Ankara'ya damlamış. Eeee? Ankara'dakiler de, Org. Jones'e, "TSK'nın meşru müdafaa hakkını kullanmasının doğal olduğu" mesajını vermiş.
Süleymaniye'deki şu ABD'nin küstahça baskınında kullanmış mı? Hayır. Daha sonraki baskında kullanacağız; şimdi bilgi verdik.
Ankara bu mesajı vererek kendini tatmin edebilir. Ancak Süleymaniye'de sergilenen küstahlığın teferruatı ve izahat, toplumun bu bağlamdaki tatminsizliğini gidermiyor, aksine artırıyor.
Coniler tarafından, duvarlardaki kurşun izlerinden anlaşıldığı üzere karargahımızın bütün bölümleri taranırken, çelik kasalara varıncaya kadar darmadağın edilirken, askeri evrak ve şifrelere el konulurken, dahası şu kadar asker ve şu kadar sivilimizin başına çuvallar geçirilirken, bizim oradaki askerimiz ne yapıyordu? Meşru müdafaa hakkını kullanmada ABD'ye bilgi verilmediği için mi, bu haklarını kullanmadılar?
İçi içine sığmayan, sözkonusu hakaretleri Ankara kadar içine sindiremeyen halkımız, dost sitemi kabilinden aynen şu ifadeyi kullanıyor; coniler bu dolapları çevirirken, bizimkiler armut mu topluyordu? Hiçbir tane nöbetçimiz de mi yoktu? Askerlerimizin nefsi müdafaa hakkı, meşru müdafaa hakkı da mı yok?
Meşru müdafaa hakkını kullanmak için Ankara'nın, ABD'nin Avrupa Kuvvetleri Komutanı Orgeneral James Jones'e haber vermesi mi gerekiyormuş?
Coniler, çay içmeye gelen misafirler pozisyonunda gelmişlermiş? Tamam da diyor vatandaş, çay içmeye gelen coni ile etrafı darmadağın etmeye gelen silahlı kovboyun psikolojisi de mi fark edilmez?
Bütün bu izahat ve medyaya yansıyan teferruat, zaten işi içine sığdıramayan vatandaşın Amerika'ya ve Amerikancılığa karşı hıncını daha da artırıyor. Açıkçası Ankara'nın, genelde vaki olduğu üzere yine kendilerini avutmaya çalıştığını ifade ediyor.
Aynı avutma durumu ekonomide yapılıyor, diyor toplum.
Enflasyon düşüyormuş, ekonomi düzeliyormuş, dolar dibe vurmuşmuş, ortalık tozpembeymiş? Tamam, ama diyor vatandaş, Ankara'nın bu kadar pembe yorumlarına rağmen niye millete bir şey düşmüyor, niye yaprak kıpırdamıyor, niçin bir tane işsize iş bulunmuyor, bir tane açın karnı doymuyor, neden işçiye-memura yüzde 0 ila yüzde 5 arasında zamdan dem vuruluyor, diyor.
Enformatik kirlenmenin varlığı kadar, medyatik enformasyonun zirvelerde gezindiği zamanımızda artık eskisi gibi milleti avutmak kolay değil. Bu sebeple, tek parti gibi uyumlu koalisyonlar ve hatta en güçlü iktidarlar, sürpriz biçimde gümlüyorlar politik arenada, gümleyecekler.
8 ay geçmesine rağmen gırtlağından değil ilave bir lokma, ek bir ufantı dahi geçmeyen milletin sabır taşları genleşmeye, ayran kabarmaya başladı.
Bu yaşanan gerçeklerin üstüne, görünen köye yapılan avutmalık izahatlar eklenince, toplum şirazeden çıkıp çıkıp geliyor. 8 ay önce tek umut deyu tam destek vermesini hatırlayarak, sadece şu kendi desteğim hürmetine bari birkaç hafta daha dişimi sıkayım, diyerek bağrına taş basıyor. Taş bastıkça basan toplumun bağrı yandıkça yanıyor.
Bu yanık bağırlara basılan taşların ne kadar riskli olduğunu, bu taşlarla kimlerin politik taşlamaya uğradığını görmek için ANAP'ın, MHP'nin, DYP'nin ve DSP'nin ahvalini hatırlamak yeter.
Milletimiz, kendi gibi olanı, kendinden olanı aramaya başladı. Milletimiz, artık yürek ve karın doyuracak milli projeleri, BTP'nin milli duruşu ve modelini içselleştirmeye başladı. Ne ekonomik, ne siyasi, ne de dış politik meşru müdafaa hakkımızı kullanmak için hiç kimseye bilgi vermeye ihtiyaç duymayacak yüreklerin kozaları milli bir umutla örülmeye devam ediyor şimdi. Herkese uğurlar getirmek üzere?
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019