Hak mezhepler, insanların dış tabiatını İslam'ın zahiri düsturları ile yönlendirip programlarken, meşrepler de insanların iç tabiatını İslam'ın kalbi, ihsanî hükümleriyle yönlendirip programlar İslam pratiğe aktarıldığında şüphesiz bazı ölçüler çerçevesinde olması zaruridir. Bu meyanda akl-ı selim sahibi mümini, indî görüşler veya nefsi anlayışlar değil, mezhep ve meşrep ölçüleri yönlendirir. Bugünün yönsüz ve gayesiz insanı da bu usül ile yönünü ve yolunu bulabilir. Nitekim istikamet, Hak mezhep ve meşreplerle sözkonusu olur. Aksi halde dayanak ve deliller Kur'an-ı Kerim'den olsa dahi Mutezile, Cebriye, Kaderiye... gibi sapıklığa sürüklenmekten kurtulmak zor olur. Bu meyanda hak mezhepler, insanların dış tabiatını İslam'ın zahiri düsturları ile yönlendirip programlarken, meşrepler de insanların iç tabiatını İslam'ın kalbi, ihsanî hükümleriyle yönlendirip programlar. Böylece gerek iç ve gerekse dış tabiat bakımından insan, istikamet üzere kılınmış ve garanti altına alınmış olur. Diğer yandan, Ashab-ı Kiram'dan hemen bir nesil sonra, Tabiîn devrinde İsam'ı, Kur'an'ı, Hz. Peygamberi (sav), arkadaşlarını anlamak ile, asırlar sonra bugün anlamaya çalışmak ve hakikatlere nüfuz etmek arasında uçurumlar mevcuttur. Hem mezhep ve meşrep ölçülerini dikkate almadan direkt olarak Ashab-ı Kiram devrine yönelerek sadece Kitap ve Sünnet ile muhatap olmak gereğini iddia etmek, yine Kur'an ve Sünnetin işaret ettiği icma-i ümmet ve kıyas-ı fukahayı inkar manasına gelir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.