Bence bu seferki MGK Toplantısı tam zamanına denk düşmüştür.
Toplantıya girmeden önce lobideki beş dakikalık çay içimi sırasında Genelkurmay Başkanı dolaylı yoldan Ecevit'e değil, yaverini gönderip Mesut Yılmaz'ı yanına çağırtarak şu soruyu doğrudan ona sormalıdır: "Askeri silkeledik dediniz mi demediniz mi?
Mesut Yılmaz'ın soğuk bir takım espriler yapmasına, sigarasından birkaç nefes çekmesine, gözlerini başka yere kaçırmasına fırsat vermeden doğrudan yüzüne bakarak bu soruyu sormalı ve cevabını almalıdır.
Çünkü bu AB hesaplaşması ortamında askeri silkelemek, milleti silkelemek demektir.
Kıvrıkoğlu MGK'daki AB lobisi tarafından milletin silkelenmesine izin verecek midir? Asker artık bu mahcup, mütevazi, hayli kırılgan ve utangaç tavrından vaz geçmelidir.
AB muhibbi yazar, çizer, ilim adamı, bürokrat, hariciyeci, politikacı takımı tarafından kırk yöne çekilecek yuvarlak mesajlardan da vaz geçmelidir asker. Ne demek istediğini tam, doğru, açık ve net olarak ve üç gün sonra değil zamanında söylemelidir.
"Asker AB'yi istiyor ama.." ile başlayan cümlelerin anlaşılmadığı, sıralanan şartların kaale bile alınmadığı, yok farz edildiği iyice açığa çıkmıştır artık.
25 Mart Yunan Ulusal Günü ( Elenlerin Osmanlı'ya 1826'da Mora'da başlattığı isyanın yıldönümüdür ve ben bu kadar senedir bizim ilgililerin bu kutlamalarda neden bulunduğunu, bulunup neyi kutladıklarını kendi kendime sorar dururum) dolayısı ile Ankara Hilton'da verilen resepsiyona katılan Orgeneral Büyükanıt "Ordu AB'ye karşı diyeni Allah çarpar" demiş.
Sayın Orgeneral'in kafasının hayli karışık olduğunu düşünüyorum.
Yâni asker AB'ye karşı değil midir? Çünkü gelinen bu Sevr ortamında, şahsi menfaatlerin AB'cilerin siyasi emelleri ile tevhid edildiği bu ortamda gerçek vatanseverliğin AB'ye karşı olmak demek olduğu iyice açığa çıkmıştır.
Atatürkçülük, kuru kuruya "batıcı" olmak demek değildir. "Batılı" olmak başkadır, "batıcı" olmak başka. Atatürk batıya temenna çakarak değil, ümüğüne basıp çökerterek "batılı" olmuş ve "muasır medeniyet" çıtasını Türk milletinin önüne koymuştu.
"İstiyorum ama "ile başlayan cümleler düzüp ezilip, büzülmenin artık âlemi, sırası, zamanı ve yeri değildir.
Kimden, neden çekinmektedir, kimi küstürmek istememektedir asker bu köşesiz cümlelerle? Unutulmasın ki "idarei maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar". Ve bu şartlarda da esaslı devrim ancak, müstemleke sarmalından çıkıp "tam bağımsızlığa" ulaşmaktır.
Siz Fiat'ın Türkiye'de çok satan otomobil modelleri olan Doblo, Ducato, Palio, Siena ve Marea'nın, Roma İmparatorluğunda kullanılan para birimleri olduğunu biliyor muydunuz?
Siz Fransa'nın ve İngiltere'nin, eski sömürgelerini "Frankofon Ülkeler Topluluğu" ve "İngiliz Uluslar Topluluğu" adı altında toplayıp bir arada tuttuğunu ve bunun içinde Fransız ve İngiliz dillerini araç olarak kullandığını biliyor muydunuz?
"Spy Game", "Ocean Eleven" ve "K-Pax"ın Türkiye'de son hafta gösterilen filmler olduğunu; Amerikan yapımcı firmanın filmlerin isimlerinin Türkçeleştirilmemesini, "orijinal dilleriyle" reklâm yapılıp gösterilmesini istediğini de biliyor muydunuz?
Peki şu satırları okudunuz mu; "Eşsiz İstanbul'un eşsiz yemek kültüründe Osmanlı'dan Ermeniye, Rum'dan, Çerkez'e herkesin payı var. Bilinsin ki AB'ye giden yol o zaman açılacak?" (Ali Esad Göksel. Sabah. 17 Mart 2002)
Peki MGK'nın sayın asker üyeleri; TBMM Başkanı İzgi'nin, Ehli Beyt Vakfı Başkanını kabulünde; "TV'lerde Türkçe'nin dışında bir yayın yapılacaksa, insan hakları bağlamında ele alınacağı için belki Kırmançi, Zazaca, Çeçence, Arapça, Arnavutça ve Boşnakça gibi konularda tümüyle bir arayış içine girilebilir" dediğini duydunuz mu?
Duyduysanız yarınki toplantıda, TRT INT veya GAP TV'den Kürtçe yayın yapılması konusundaki teklifin; hem de Banker Kastelli'nin eski muhasebecisi, Salkım Hanım'ın yazarı TRT'den sorumlu Devlet Bakanı Karakoyunlu tarafından gündeme getirilmesine ne diyeceksiniz? "Biz aslında AB'ye karşı değiliz ama" ile başlayan o ünlü ve göz yaşartıcı tirada devam mı edeceksiniz?