Bağımsız Türkiye Partisi'nin İstanbul'da düzenlemiş olduğu "Tanıtım ve Katılım Gecesi'nin hemen ardından girdiğimiz yoğun koşturmacada gündemimiz hep 'o gece' olmasına rağmen 'tepki'leri yazmayı unutmuşum.
İyi ki gazetemizin her konuda olduğu gibi fikr-i takip noktasında en titiz kalemlerinden Hüseyin Mümtaz bey, geceden bahis açtı da bizi kışkırttı.
Gecenin coşkusunu ve büyüsünü üzerimizden atamadık. Çünkü zaten İstanbul geceye bir hafta öncesinden hazırlanmıştı. Bez afişler, duvar afişleri, el ilanları, gazete ve TV haberleri (tabiî ki sadece Meltem ve Mesaj ailesi) sayesinde tüm İstanbul'u heyecan bir hafta öncesinden sarmıştı.
Bu tempoyla İstanbullular'ın Bağcılar Olimpik Salonu'na akacağını ve salondan taşacağını biliyorduk.
Ve nitekim öyle oldu. Her renkten, her meşrepten, hatta her mezhep ve siyasî hizipten insanımız "Prof. Dr. Haydar Baş İstanbul'da Bağcılar'da" afişini görünce tam da saatinde salona koşmuştu.
Bugüne kadar hiçbir siyasî, resmî, gayr-i resmî toplantıya 20 bini aşkın insanın tam zamanında saatinde iştirak ettiğini sanmıyorum.
Kapalı Spor Solunu 19.30'da hınca hınç dolmuş, güvenlik görevlileri kapıları kapatmak durumunda kalmıştı.
Ama içeri giremeyen insanları ekrandan izledim. Onlar da bu coşkuya selam durmuş, "Ne yapalım geç kaldık" diyerek büyük bir vakarla ayrılmışlardı.
Salona hemen her parti, gözlemcisini göndermişti. Aşina olduğumuz bir iki gözcü dostumuza, nasıl buldunuz deyince, "Olamaz hiçbir parti bu katılımı sağlayamaz" demişti. Hele bir dostumuzun gözlemi her şeyi anlatıyordu:
"Kalabalık muhteşem, konuşmalar seviyeli ve kuşatıcı, bayraklar göz yaşartıcı. Ama beni en çok çarpan insanların bakışlarındaki samimiyet, kararlılık ve güleç yüzler." Bu tespit, güneydoğu gazisi, iktidar partilerine yakın ama dili yanmış tecrübeli bir politikacıya ait...
Dünkü yazısında Hüseyin Mümtaz bey, asker gözüyle gecede yakaladığı görüntüleri analiz etmiş.
Çarşaflı ve kot pantolonlu kadının birlikte Türk bayrağı sallamasına dikkat çekmiş.
BTP'nin bunu millet ile askeri kaynaştırma misyonu sayesinde sağladığının altını çizmiş.
Ve eklemiş: "İyi niyetli toplum mühendisleri" de bu tablo üzerinde başka açıdan düşünmeli; bu kadar farklı kesimleri, zıt kutupları, uç noktaları bir araya getiren fikrî ve düşünce olgusunu "meseleye tesir etmesi muhtemel bir faktör" olarak hesaba katmalıdırlar."
Ben de Hüseyin Mümtaz beyle bir gözlemimi paylaşarak bu zıt kutupları buluşturan "insan"ı gözardı etmemesini isteyeceğim.
O çarşaflı bayan ile o kot pantolonlu kız, tüm salondaki onbinler gibi, kaynaşmışlardı. Prof. Dr. Haydar Baş'ın adı geçince "Bu vatan, bu millet seni bekliyor" diye haykırıyordu.
İşte o zıt kutupları, uç noktaları bir araya getiren "merkez nokta" Prof. Dr. Haydar Baş'tı.
İnsanlar BTP'nin seslendirdiği söylemden çok, o söylemi; İçten, samimi, kararlı ve inançlı bir biçimde yıllarca hançeresini yırtarak seslendiren Baş'a koşuyor.
Hem de Baş'a karşı örülen medya duvarına rağmen millet duvarları aşıp BTP'ye koşuyor.
Medyanın milletin buluşma noktası haline gelen Haydar Baş ve BTP'nin yerine taklitlerini üretmesine de kızmıyoruz.
Çünkü bu millet gerçek sesini gerçek nefesini iyi tanıyor. Bu noktada hep İsa (as) ile köylü arasında geçen diyalogu hatırlatırım.
Ölülere nefesi ile şifa dağıtan İsa (as)'a köylü, ne olur, şu duayı bana da öğret de ben de hastaları iyileştireyim demiş.
Köylü ne kadar hastaya dua okumuşsa sonuç vermemiş. İsa (as), tebessüm ederek demiş ki, "Dua aynı dua, ama ağız aynı ağız" değil. Bu coşkunun sırrı doğru söylemin, doğru ağızlardan dillendirilmesi.
Bir müjde de benden. Millet kitleler halinde medya duvarını aştıkça, fildişi kulelerde, boğazdaki yalısındaki beyler de BTP'yi konuşmaya başladı. Onun için hiç tereddüde mahal yok. BTP iyi yapıyor, doğru yapıyor. Ve iktidar olacak.
Devletle millet iki denizin buluşması gibi görkemle buluşacak. Sabredin, çoğu gitti azı kaldı.
İyi ki gazetemizin her konuda olduğu gibi fikr-i takip noktasında en titiz kalemlerinden Hüseyin Mümtaz bey, geceden bahis açtı da bizi kışkırttı.
Gecenin coşkusunu ve büyüsünü üzerimizden atamadık. Çünkü zaten İstanbul geceye bir hafta öncesinden hazırlanmıştı. Bez afişler, duvar afişleri, el ilanları, gazete ve TV haberleri (tabiî ki sadece Meltem ve Mesaj ailesi) sayesinde tüm İstanbul'u heyecan bir hafta öncesinden sarmıştı.
Bu tempoyla İstanbullular'ın Bağcılar Olimpik Salonu'na akacağını ve salondan taşacağını biliyorduk.
Ve nitekim öyle oldu. Her renkten, her meşrepten, hatta her mezhep ve siyasî hizipten insanımız "Prof. Dr. Haydar Baş İstanbul'da Bağcılar'da" afişini görünce tam da saatinde salona koşmuştu.
Bugüne kadar hiçbir siyasî, resmî, gayr-i resmî toplantıya 20 bini aşkın insanın tam zamanında saatinde iştirak ettiğini sanmıyorum.
Kapalı Spor Solunu 19.30'da hınca hınç dolmuş, güvenlik görevlileri kapıları kapatmak durumunda kalmıştı.
Ama içeri giremeyen insanları ekrandan izledim. Onlar da bu coşkuya selam durmuş, "Ne yapalım geç kaldık" diyerek büyük bir vakarla ayrılmışlardı.
Salona hemen her parti, gözlemcisini göndermişti. Aşina olduğumuz bir iki gözcü dostumuza, nasıl buldunuz deyince, "Olamaz hiçbir parti bu katılımı sağlayamaz" demişti. Hele bir dostumuzun gözlemi her şeyi anlatıyordu:
"Kalabalık muhteşem, konuşmalar seviyeli ve kuşatıcı, bayraklar göz yaşartıcı. Ama beni en çok çarpan insanların bakışlarındaki samimiyet, kararlılık ve güleç yüzler." Bu tespit, güneydoğu gazisi, iktidar partilerine yakın ama dili yanmış tecrübeli bir politikacıya ait...
Dünkü yazısında Hüseyin Mümtaz bey, asker gözüyle gecede yakaladığı görüntüleri analiz etmiş.
Çarşaflı ve kot pantolonlu kadının birlikte Türk bayrağı sallamasına dikkat çekmiş.
BTP'nin bunu millet ile askeri kaynaştırma misyonu sayesinde sağladığının altını çizmiş.
Ve eklemiş: "İyi niyetli toplum mühendisleri" de bu tablo üzerinde başka açıdan düşünmeli; bu kadar farklı kesimleri, zıt kutupları, uç noktaları bir araya getiren fikrî ve düşünce olgusunu "meseleye tesir etmesi muhtemel bir faktör" olarak hesaba katmalıdırlar."
Ben de Hüseyin Mümtaz beyle bir gözlemimi paylaşarak bu zıt kutupları buluşturan "insan"ı gözardı etmemesini isteyeceğim.
O çarşaflı bayan ile o kot pantolonlu kız, tüm salondaki onbinler gibi, kaynaşmışlardı. Prof. Dr. Haydar Baş'ın adı geçince "Bu vatan, bu millet seni bekliyor" diye haykırıyordu.
İşte o zıt kutupları, uç noktaları bir araya getiren "merkez nokta" Prof. Dr. Haydar Baş'tı.
İnsanlar BTP'nin seslendirdiği söylemden çok, o söylemi; İçten, samimi, kararlı ve inançlı bir biçimde yıllarca hançeresini yırtarak seslendiren Baş'a koşuyor.
Hem de Baş'a karşı örülen medya duvarına rağmen millet duvarları aşıp BTP'ye koşuyor.
Medyanın milletin buluşma noktası haline gelen Haydar Baş ve BTP'nin yerine taklitlerini üretmesine de kızmıyoruz.
Çünkü bu millet gerçek sesini gerçek nefesini iyi tanıyor. Bu noktada hep İsa (as) ile köylü arasında geçen diyalogu hatırlatırım.
Ölülere nefesi ile şifa dağıtan İsa (as)'a köylü, ne olur, şu duayı bana da öğret de ben de hastaları iyileştireyim demiş.
Köylü ne kadar hastaya dua okumuşsa sonuç vermemiş. İsa (as), tebessüm ederek demiş ki, "Dua aynı dua, ama ağız aynı ağız" değil. Bu coşkunun sırrı doğru söylemin, doğru ağızlardan dillendirilmesi.
Bir müjde de benden. Millet kitleler halinde medya duvarını aştıkça, fildişi kulelerde, boğazdaki yalısındaki beyler de BTP'yi konuşmaya başladı. Onun için hiç tereddüde mahal yok. BTP iyi yapıyor, doğru yapıyor. Ve iktidar olacak.
Devletle millet iki denizin buluşması gibi görkemle buluşacak. Sabredin, çoğu gitti azı kaldı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
/ diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014



















































































