Milli irade, milli egemenlik gibi kutsal bir takım kavramların gerçekten süratle "vesaire"lerle ifade edileceği dönemlere gidiyoruz.
Ve Türkiye bu dönemlerde özellikle Koç ailesini iyi takip etmeli, çünkü ne diyorlarsa aynen çıkıyor.
Sevr'den mülhem "İstanbul Komisyonu" savunucusu baba Koç'un TÜSİAD Parlamento İşleri Komisyonu Başkanı olan oğlu Mustafa Koç, TÜSİAD tarafından hazırlatılan "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasal Kriterleri-Görüşler ve Öncelikler" raporunun tanıtım toplantısında Kıbrıs konusuna ilişkin bir soruyu yanıtlarken KKTC'nin, hem siyasi hem de ekonomik olarak Türkiye'nin üzerinde çok büyük yük olduğunu iddia etmiş.
TÜSİAD bahse konu raporu açıklamadan sadece saatler önce Rahmi Koç da Sofya'da Türkiye'nin düze çıkması için yeni programdan başka alternatifi bulunmadığını belirterek şöyle seslenmişti: "Bu program, Türkiye'nin son şansı. Aksi takdirde üçüncü dünya ülkesi haline geleceğiz". Ve eklemişti Koç; "Muhakkak ki ABD Kemal Derviş Bey'in arkasındadır. Muhakkak onlar mühim bir misyon bekliyor."
Koçların konuşmalarından çok kısa bir süre sonra da TÜSİAD'ın "beklenilen" on emir'i geldi:
1. Siyasi partiler yasası, 2. Seçim sistemi, 3. Yasama dokunulmazlığı ve Meclis soruşturması, 4. Ölüm cezası, 5. Düşünce ve ifade özgürlüğü, 6. Kültürel yaşam ve bireysel özgürlük, 7. Toplantı hakkı ve sivil toplum, 8. İşkence ve kötü muamele, 9. MGK'nın yeniden düzenlenmesi ve 10. Hukuk devleti.
Yani kıymetli okuyucu bunu günlük dile tercüme edersek; Öcalan asılmayacak.
TMY değiştirilerek bölücülük suç olmaktan çıkarılacak, Kürtçe ve sair mikro dillere eğitim ve radyo TV yayını özgürlüğü sağlanacak ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün en dinamik koruyucusu MGK'nın yapısı değiştirilecek.
Ve bütün bunlar hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir AB rüyası uğruna yapılacak.
Çok geçmedi, "tamamen ve büyük bir tesadüf eseri" olarak Meclis Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, Anayasa'da köklü değişiklikler öneren paketi, 23.05.2001 Çarşamba günü ele almaya karar verdi.
Değişiklik düşünülen 51 maddenin bazıları şöyle;
Ölüm cezasının onaylanması Meclis'in görev ve yetkileri arasından çıkarılıyor. Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıla indiriliyor, iki dönem seçilmesine olanak tanınıyor. -MGK'nın sivil üye sayısı artırılıyor-. Milletvekili seçilme yaşı 25'e indiriliyor.
Bu demektir ki kıymetli okuyucu, ölüm cezasının onaylanması Meclis'in görev ve yetkileri arasından çıkarılarak, 12 Ocak 2000 tarihinde varılan mutabakat gereği Öcalan dosyası bekletildiği Başbakanlık'tan hiçbir zaman Meclis'e gönderilmeyecek. DSP parti programında yer alan idamın kaldırılması düşüncesini; bu düşünce MHP'nin programında olmamasına rağmen hayata geçirebilecek.
Koçlar, TÜSİAD raporu ve Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi...
Bu kadar tesadüfün birlikteliği sizi de şaşırtmıyor mu?
İşin kötüsü bu anayasa değişikliği sırasında Uzlaşma Komisyonu'nun üzerinde uzlaşmaya vardığı bazı değişikliklerin kamuoyu tepkisi çekmemek için basına sızdırılmamasına özen gösterilmesi kararlaştırıldı.
Eh yeni iç tüzüğün ne halde olduğunu biliyorsunuz. Hiç bir şey zaten tartışılamıyor... Kamuoyu duymayacak, Meclis'te tartışılmayacak ama AB anlayışı gereği devredilmesi gereken bazı egemenlik konuları el çabukluğu ile kotarılacak.
51 maddenin ellisini boş verin... Eşeleyin o elli maddeyi, altından "egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu, devredilemeyeceği" ile ilgili 6'ıncı maddesi gündeme gelecek. 90'ıncı madde filan kılıflarına sarılmasına aldanmayın "egemenliğin".
19 Şubat kriz zirvesinde siyasi iktidar tarafından pasifize edilerek bulunduğu mevzii terke zorlanan Cumhurbaşkanı, bırakınız hukukçu kimliğini, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı kartvizitini kullanmayacak mıdır bu değişiklikleri onaylarken?
Yoksa o kriz o günler için mi çıkarılmıştı?
Ve yoksa Batı da bunu bildiği için mi krize, kötü yönetime, her türlü beceriksizliğe rağmen dolarları sakınmıyor?
Dolara karşı egemenlik mi düşlüyor Batı?
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, egemenliği kullanmak üzere yetki verdiğimiz onurlu milletvekilleri, egemenliğin AB organlarına devri ile ilgili olarak parmak kaldıracaklar.
Genel Başkanlarına değil, millete sorsunlar emanetin devrine razı mı diye.
Türkiye "Büyük" Millet Meclisi'nin onurlu milletvekilleri, gündemdeki anayasa değişikliklerine evet demeden önce, bırakınız parti genel başkanlarınınkini, fakat gerçekten kendi hür iradeleri ile hareket ettiklerini düşünüyorlarsa da dönüp o muhteşem üçlünün yani baba-oğul koç'ların ve TÜSİAD'ın, yazının başına aldığımız ifadelerini bir daha okusunlar.
Meclis'in ismine "Büyük" kelimesi neden eklenmiştir, hiç düşündünüz mü?
Oradaki "büyük" tamlaması ya Meclis'i, ya da Millet'i ifade etmektedir.
İnanın, her iki halde de işiniz çok zor.
Ve Türkiye bu dönemlerde özellikle Koç ailesini iyi takip etmeli, çünkü ne diyorlarsa aynen çıkıyor.
Sevr'den mülhem "İstanbul Komisyonu" savunucusu baba Koç'un TÜSİAD Parlamento İşleri Komisyonu Başkanı olan oğlu Mustafa Koç, TÜSİAD tarafından hazırlatılan "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasal Kriterleri-Görüşler ve Öncelikler" raporunun tanıtım toplantısında Kıbrıs konusuna ilişkin bir soruyu yanıtlarken KKTC'nin, hem siyasi hem de ekonomik olarak Türkiye'nin üzerinde çok büyük yük olduğunu iddia etmiş.
TÜSİAD bahse konu raporu açıklamadan sadece saatler önce Rahmi Koç da Sofya'da Türkiye'nin düze çıkması için yeni programdan başka alternatifi bulunmadığını belirterek şöyle seslenmişti: "Bu program, Türkiye'nin son şansı. Aksi takdirde üçüncü dünya ülkesi haline geleceğiz". Ve eklemişti Koç; "Muhakkak ki ABD Kemal Derviş Bey'in arkasındadır. Muhakkak onlar mühim bir misyon bekliyor."
Koçların konuşmalarından çok kısa bir süre sonra da TÜSİAD'ın "beklenilen" on emir'i geldi:
1. Siyasi partiler yasası, 2. Seçim sistemi, 3. Yasama dokunulmazlığı ve Meclis soruşturması, 4. Ölüm cezası, 5. Düşünce ve ifade özgürlüğü, 6. Kültürel yaşam ve bireysel özgürlük, 7. Toplantı hakkı ve sivil toplum, 8. İşkence ve kötü muamele, 9. MGK'nın yeniden düzenlenmesi ve 10. Hukuk devleti.
Yani kıymetli okuyucu bunu günlük dile tercüme edersek; Öcalan asılmayacak.
TMY değiştirilerek bölücülük suç olmaktan çıkarılacak, Kürtçe ve sair mikro dillere eğitim ve radyo TV yayını özgürlüğü sağlanacak ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün en dinamik koruyucusu MGK'nın yapısı değiştirilecek.
Ve bütün bunlar hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir AB rüyası uğruna yapılacak.
Çok geçmedi, "tamamen ve büyük bir tesadüf eseri" olarak Meclis Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, Anayasa'da köklü değişiklikler öneren paketi, 23.05.2001 Çarşamba günü ele almaya karar verdi.
Değişiklik düşünülen 51 maddenin bazıları şöyle;
Ölüm cezasının onaylanması Meclis'in görev ve yetkileri arasından çıkarılıyor. Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıla indiriliyor, iki dönem seçilmesine olanak tanınıyor. -MGK'nın sivil üye sayısı artırılıyor-. Milletvekili seçilme yaşı 25'e indiriliyor.
Bu demektir ki kıymetli okuyucu, ölüm cezasının onaylanması Meclis'in görev ve yetkileri arasından çıkarılarak, 12 Ocak 2000 tarihinde varılan mutabakat gereği Öcalan dosyası bekletildiği Başbakanlık'tan hiçbir zaman Meclis'e gönderilmeyecek. DSP parti programında yer alan idamın kaldırılması düşüncesini; bu düşünce MHP'nin programında olmamasına rağmen hayata geçirebilecek.
Koçlar, TÜSİAD raporu ve Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi...
Bu kadar tesadüfün birlikteliği sizi de şaşırtmıyor mu?
İşin kötüsü bu anayasa değişikliği sırasında Uzlaşma Komisyonu'nun üzerinde uzlaşmaya vardığı bazı değişikliklerin kamuoyu tepkisi çekmemek için basına sızdırılmamasına özen gösterilmesi kararlaştırıldı.
Eh yeni iç tüzüğün ne halde olduğunu biliyorsunuz. Hiç bir şey zaten tartışılamıyor... Kamuoyu duymayacak, Meclis'te tartışılmayacak ama AB anlayışı gereği devredilmesi gereken bazı egemenlik konuları el çabukluğu ile kotarılacak.
51 maddenin ellisini boş verin... Eşeleyin o elli maddeyi, altından "egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu, devredilemeyeceği" ile ilgili 6'ıncı maddesi gündeme gelecek. 90'ıncı madde filan kılıflarına sarılmasına aldanmayın "egemenliğin".
19 Şubat kriz zirvesinde siyasi iktidar tarafından pasifize edilerek bulunduğu mevzii terke zorlanan Cumhurbaşkanı, bırakınız hukukçu kimliğini, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı kartvizitini kullanmayacak mıdır bu değişiklikleri onaylarken?
Yoksa o kriz o günler için mi çıkarılmıştı?
Ve yoksa Batı da bunu bildiği için mi krize, kötü yönetime, her türlü beceriksizliğe rağmen dolarları sakınmıyor?
Dolara karşı egemenlik mi düşlüyor Batı?
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, egemenliği kullanmak üzere yetki verdiğimiz onurlu milletvekilleri, egemenliğin AB organlarına devri ile ilgili olarak parmak kaldıracaklar.
Genel Başkanlarına değil, millete sorsunlar emanetin devrine razı mı diye.
Türkiye "Büyük" Millet Meclisi'nin onurlu milletvekilleri, gündemdeki anayasa değişikliklerine evet demeden önce, bırakınız parti genel başkanlarınınkini, fakat gerçekten kendi hür iradeleri ile hareket ettiklerini düşünüyorlarsa da dönüp o muhteşem üçlünün yani baba-oğul koç'ların ve TÜSİAD'ın, yazının başına aldığımız ifadelerini bir daha okusunlar.
Meclis'in ismine "Büyük" kelimesi neden eklenmiştir, hiç düşündünüz mü?
Oradaki "büyük" tamlaması ya Meclis'i, ya da Millet'i ifade etmektedir.
İnanın, her iki halde de işiniz çok zor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002