"Mooncular, yeniden Türkiye sahnesinde" adlı dizimizin "Misyonerlik karşısında Atatürk" başlıklı son bölümünün bir özetini sunuyoruz. ( 7.4.2002 tarihli Yeni Mesaj gazetesi.)
Cumhuriyet'in kurucu iradesi misyonerliğe karşıdır:
Misyoner Severler Lobisi'ne Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu iradesinin misyonerliğe karşı da meydan savaşı verdiğini hatırlatmalıyız.
Nitekim Mustafa Kemal, 4 Mayıs 1924 tarihinde de, New York Herald gazetesinin muhabirine verdiği demeçte, Hıristiyan misyoner örgütlerce kurulan okullar hakkında şunları açıklıyordu:
"...İmparatorluk hududu dâhilinde her millet kendi lisanını ve dinini talim ederdi. Fakat bu okullar ihanet projelerine hizmet ettiler. Ermeniler, Türk hâkimiyeti altında, açıkça müstakil bir kraliyet lehinde çalışıyor, ecnebî anasırın fiilî muavenetiyle hayellerini hîz-i fiili isale için mütemadiyen entrikalarda bulunuyorlardı... Türkiye'de okullar ve kiliseler tahrikâtın ocağı idi."
Atatürk'e TBMM'de yaptığı bir konuşmada "misyonerler tarafından açılan ve finansmanları karşılanan bu okullar, Millî Mücadele sırasında işgalcilere karargâh olmuştur."(1) diyordu. Atatürk, misyoner okulları için "Bunlar mektep değil, memleketimizde düşmanın işgali altındaki kaleler"dir (2) ifadesini kullanmaktadır.
Ezcümle Atatürk, Hıristiyan misyoner örgütlere ait okulların ve kiliselerin vatana ihanet ettiklerini, devlete karşı komplolar peşinde koştuklarını ve provokasyona başvurduklarını vurgulamaktadır.
Bursa Amerikan Kız Koleji Olayı:
1928 yılında Bursa Amerikan Kız Koleji'nde üç müslüman kızın Hıristiyanlaştırıldığına dair rivayetler çıkması üzerine Atatürk bizzat olaya el koymuştur.
Bu gelişmeler karşısında Amerika'nın gösterdiği tavır da önemlidir. Amerikan büyükelçisi Mr. Grew bizzat devreye girer ve Amerikan yönetimi, Washington büyükelçimizi çağırarak Amerika'daki Türk düşmanlarını harekete geçirmek ve Türklerin İslam'a hala taassup düzeyinde bağlı oldukları propagandasını yapacaklarını bildirir. Bunun üzerine Dışişleri Başkanı Tevfik Rüştü Aras, Mr. Grew ile görüşür ve iki tarafı da memnun eden yol bulunur.(3)
Ancak Atatürk, Amerika'nın baskısına rağmen Bursa Amerikan Kız Koleji'ni kapattırmış ve misyonerlerin propaganda koşullarını çok güçleştirmiştir. (4) Üç öğretmen de misyonerlik suçundan hapsedilmiştir. (5)
Yehova Şahitlerinin talebi:
Atatürk'ün misyonerlik karşısında izlediği politika açısından Yehova Şahitlerinin taleplerine verdiği cevap da oldukça öğreticidir. Yehova Şahitlerinin ikinci başkanı olan J. F. Rutherford, 1934'te hareketin Amerika'da tanındığını, Türkiye'de de gerekli müracaatın yapılması istemiştir. Başvuru yapılmışsa da Atatürk, Yehova Şahitleri'nin Türkiye'de faaliyet yapmasına izin vermemiştir.(6)
Yabancı Okullar, Cumhuriyet döneminde "Hıristiyanlaştırmak"tan çok "Hıristiyangibileştirmek" işlevini benimsemiştir. Misyonerlerin bu geri adım atışında Atatürk'ün misyonerlik karşısındaki kesin tavrı belirleyici olmuştur.
Misyoner Örgütlerin yeni misyonu: Hıristiyangibileştirmek"
"Cumhuriyet'in ilk yıllarında, bilhassa 1924'ten sonra laikliğin kabul edilmesiyle okullardaki "dini resimler, haçlar kaldırılacak" deniyor. Bir kısım misyonerler bundan rahatsız oluyorlar. "Biz bunu yapmayacaksak niye varız" diyorlar. Mesela İtalyan misyonerler, bir kısım Fransız misyonerler kendiliklerinden okullarını kapatıyorlar. Fakat çoğunluk faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. Daha sonra vergiler yoluyla, hukuki tedbirlerle işleri zorlaştırılmaya çalışılıyor. Binalarından üç misli vergi alınıyor. Okullarda bazı derslerin Türkçe yapılması, Türk öğretmen, yönetici bulundurma zorunluluğu getiriliyor. Cumhuriyet yıllarında doğrudan Hıristiyanlık propagandası yapmak yasaklanıyor. Bunun üzerine şöyle bir sav geliştiriyorlar: "Bütün bu insanları Hıristiyan yapabilsek iyi olur. Yapamazsak da o kadar önemli değil. En önemlisi bu insanları Hıristiyanca yaşatmak. Hıristiyan felsefesini, yaşam tarzını, düşünce tarzını benimsetirsek mesele hallolmuştur. 'Unname Christianitiy' kavramını kullanıyorlar. 'Bu insanlara öyle bir eğitim vereceğiz ki, nüfus cüzdanlarında Müslüman da yazsa Hıristiyan gibi hareket edecekler' tezini kabul ediyorlar." (7)
Öyleyse Atatürk olsaydı, Hıristiyanlık propagandası yapan ne Mooncular ne de Caritas Şövalyeleri Türkiye'de cirit atamazdı. Yabancı misyonerler sınırdışı edilir yerli misyonerlerin ve misyoner severlerin de ya kulağı çekilirdi ya da derdest edilirdi. Hiçbir politikacı ve akademisyen de misyoner örgütlerin ajanı gibi çalışamazdı.
Çözüm ne?
Ezcümle Prof. Dr. Haydar Baş üstadın "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı eserinde vurguladığı üzere: "Tarih boyunca Hıristiyan alemi dünyayı kendi tasarrufuna almak için dini bir basamak olarak kullanmıştır. Haçlı Seferleri ve coğrafi keşif olarak adlandırılan sömürgecilik faaliyetleri bu hakikatin tarih sahnesindeki yansımalarıdır. Bu çerçevede misyonerlik, bir ülkeye egemen olmak ve burada Hıristiyanlığı hakim kılmak maksadına yönelik yürütülen faaliyetlerdir. Misyonerlikte Hıristiyanlık unsuru esas alınarak yapılan çalışmaların nihai hedefi iktisadi çıkardır. Amerika'ya bu maksatla ayak basılmıştır. Asya'ya, Afrika'ya hep bu maksatla gidilmiştir. Haçlı seferleri 200 yıl boyunca bu maksatla sürdürülmüştür."(8)
Öyleyse çözüm yolu Prof. Dr. Haydar Baş'ın vurguladığı gibi Türkiye'nin kuva-i milliye ruhu ile dini ve milli bütülüğüne sahip çıkmasından geçmektedir.
DİPNOTLAR:
1) Kazım Öztürk, Atatürk'ün TBMM Açık ve Gizli Oturumlardaki Konuşmaları, Ank.-1981, s. 180 vdd.
2) Kemal Atatürk, Nutuk, İst.-1952, II? 557-626.
3) Tozlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Misyoner Okullar, s. 332 vd.
4) Bkz., Ayten Sezer, Atatürk Döneminde Yabancı Okullar , s. 50-53.
5) Mehmet Can, Ortadoğu'da Amerikan Politikası, İst.-1993, s. 161.
6) Samih T. Ünsal, A. Akdamar, Türkiye'de Laiklek İlkesi ve Yehova Şahitleri, İst.-1983, s.116 vd'dan aktaran Prof. Dr. Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, İst.-1987, DİB yay., s. 15.
7) Doç. Dr. Ömer Turan ile söyleşi, Aydınlık 25.6.2000.
8) İst.-2000, 3. Bası, İcmal yay., s. 11.
Cumhuriyet'in kurucu iradesi misyonerliğe karşıdır:
Misyoner Severler Lobisi'ne Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu iradesinin misyonerliğe karşı da meydan savaşı verdiğini hatırlatmalıyız.
Nitekim Mustafa Kemal, 4 Mayıs 1924 tarihinde de, New York Herald gazetesinin muhabirine verdiği demeçte, Hıristiyan misyoner örgütlerce kurulan okullar hakkında şunları açıklıyordu:
"...İmparatorluk hududu dâhilinde her millet kendi lisanını ve dinini talim ederdi. Fakat bu okullar ihanet projelerine hizmet ettiler. Ermeniler, Türk hâkimiyeti altında, açıkça müstakil bir kraliyet lehinde çalışıyor, ecnebî anasırın fiilî muavenetiyle hayellerini hîz-i fiili isale için mütemadiyen entrikalarda bulunuyorlardı... Türkiye'de okullar ve kiliseler tahrikâtın ocağı idi."
Atatürk'e TBMM'de yaptığı bir konuşmada "misyonerler tarafından açılan ve finansmanları karşılanan bu okullar, Millî Mücadele sırasında işgalcilere karargâh olmuştur."(1) diyordu. Atatürk, misyoner okulları için "Bunlar mektep değil, memleketimizde düşmanın işgali altındaki kaleler"dir (2) ifadesini kullanmaktadır.
Ezcümle Atatürk, Hıristiyan misyoner örgütlere ait okulların ve kiliselerin vatana ihanet ettiklerini, devlete karşı komplolar peşinde koştuklarını ve provokasyona başvurduklarını vurgulamaktadır.
Bursa Amerikan Kız Koleji Olayı:
1928 yılında Bursa Amerikan Kız Koleji'nde üç müslüman kızın Hıristiyanlaştırıldığına dair rivayetler çıkması üzerine Atatürk bizzat olaya el koymuştur.
Bu gelişmeler karşısında Amerika'nın gösterdiği tavır da önemlidir. Amerikan büyükelçisi Mr. Grew bizzat devreye girer ve Amerikan yönetimi, Washington büyükelçimizi çağırarak Amerika'daki Türk düşmanlarını harekete geçirmek ve Türklerin İslam'a hala taassup düzeyinde bağlı oldukları propagandasını yapacaklarını bildirir. Bunun üzerine Dışişleri Başkanı Tevfik Rüştü Aras, Mr. Grew ile görüşür ve iki tarafı da memnun eden yol bulunur.(3)
Ancak Atatürk, Amerika'nın baskısına rağmen Bursa Amerikan Kız Koleji'ni kapattırmış ve misyonerlerin propaganda koşullarını çok güçleştirmiştir. (4) Üç öğretmen de misyonerlik suçundan hapsedilmiştir. (5)
Yehova Şahitlerinin talebi:
Atatürk'ün misyonerlik karşısında izlediği politika açısından Yehova Şahitlerinin taleplerine verdiği cevap da oldukça öğreticidir. Yehova Şahitlerinin ikinci başkanı olan J. F. Rutherford, 1934'te hareketin Amerika'da tanındığını, Türkiye'de de gerekli müracaatın yapılması istemiştir. Başvuru yapılmışsa da Atatürk, Yehova Şahitleri'nin Türkiye'de faaliyet yapmasına izin vermemiştir.(6)
Yabancı Okullar, Cumhuriyet döneminde "Hıristiyanlaştırmak"tan çok "Hıristiyangibileştirmek" işlevini benimsemiştir. Misyonerlerin bu geri adım atışında Atatürk'ün misyonerlik karşısındaki kesin tavrı belirleyici olmuştur.
Misyoner Örgütlerin yeni misyonu: Hıristiyangibileştirmek"
"Cumhuriyet'in ilk yıllarında, bilhassa 1924'ten sonra laikliğin kabul edilmesiyle okullardaki "dini resimler, haçlar kaldırılacak" deniyor. Bir kısım misyonerler bundan rahatsız oluyorlar. "Biz bunu yapmayacaksak niye varız" diyorlar. Mesela İtalyan misyonerler, bir kısım Fransız misyonerler kendiliklerinden okullarını kapatıyorlar. Fakat çoğunluk faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. Daha sonra vergiler yoluyla, hukuki tedbirlerle işleri zorlaştırılmaya çalışılıyor. Binalarından üç misli vergi alınıyor. Okullarda bazı derslerin Türkçe yapılması, Türk öğretmen, yönetici bulundurma zorunluluğu getiriliyor. Cumhuriyet yıllarında doğrudan Hıristiyanlık propagandası yapmak yasaklanıyor. Bunun üzerine şöyle bir sav geliştiriyorlar: "Bütün bu insanları Hıristiyan yapabilsek iyi olur. Yapamazsak da o kadar önemli değil. En önemlisi bu insanları Hıristiyanca yaşatmak. Hıristiyan felsefesini, yaşam tarzını, düşünce tarzını benimsetirsek mesele hallolmuştur. 'Unname Christianitiy' kavramını kullanıyorlar. 'Bu insanlara öyle bir eğitim vereceğiz ki, nüfus cüzdanlarında Müslüman da yazsa Hıristiyan gibi hareket edecekler' tezini kabul ediyorlar." (7)
Öyleyse Atatürk olsaydı, Hıristiyanlık propagandası yapan ne Mooncular ne de Caritas Şövalyeleri Türkiye'de cirit atamazdı. Yabancı misyonerler sınırdışı edilir yerli misyonerlerin ve misyoner severlerin de ya kulağı çekilirdi ya da derdest edilirdi. Hiçbir politikacı ve akademisyen de misyoner örgütlerin ajanı gibi çalışamazdı.
Çözüm ne?
Ezcümle Prof. Dr. Haydar Baş üstadın "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı eserinde vurguladığı üzere: "Tarih boyunca Hıristiyan alemi dünyayı kendi tasarrufuna almak için dini bir basamak olarak kullanmıştır. Haçlı Seferleri ve coğrafi keşif olarak adlandırılan sömürgecilik faaliyetleri bu hakikatin tarih sahnesindeki yansımalarıdır. Bu çerçevede misyonerlik, bir ülkeye egemen olmak ve burada Hıristiyanlığı hakim kılmak maksadına yönelik yürütülen faaliyetlerdir. Misyonerlikte Hıristiyanlık unsuru esas alınarak yapılan çalışmaların nihai hedefi iktisadi çıkardır. Amerika'ya bu maksatla ayak basılmıştır. Asya'ya, Afrika'ya hep bu maksatla gidilmiştir. Haçlı seferleri 200 yıl boyunca bu maksatla sürdürülmüştür."(8)
Öyleyse çözüm yolu Prof. Dr. Haydar Baş'ın vurguladığı gibi Türkiye'nin kuva-i milliye ruhu ile dini ve milli bütülüğüne sahip çıkmasından geçmektedir.
DİPNOTLAR:
1) Kazım Öztürk, Atatürk'ün TBMM Açık ve Gizli Oturumlardaki Konuşmaları, Ank.-1981, s. 180 vdd.
2) Kemal Atatürk, Nutuk, İst.-1952, II? 557-626.
3) Tozlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Misyoner Okullar, s. 332 vd.
4) Bkz., Ayten Sezer, Atatürk Döneminde Yabancı Okullar , s. 50-53.
5) Mehmet Can, Ortadoğu'da Amerikan Politikası, İst.-1993, s. 161.
6) Samih T. Ünsal, A. Akdamar, Türkiye'de Laiklek İlkesi ve Yehova Şahitleri, İst.-1983, s.116 vd'dan aktaran Prof. Dr. Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, İst.-1987, DİB yay., s. 15.
7) Doç. Dr. Ömer Turan ile söyleşi, Aydınlık 25.6.2000.
8) İst.-2000, 3. Bası, İcmal yay., s. 11.