Muaviye biat etmiyor
Muaviye Hz. Ali’ye biat etmemeye kararlıydı. Buna gerekçe olarak önce Hz. Osman’ın katillerinin kendisine teslim edilmesi gerektiğini söylüyor, hatta daha da ileri giderek Hz. Ali’nin, Osman’ın katlinden sorumlu olduğunu ileri sürüyordu
01.03.2023 21:05:00





Muaviye Hz. Ali'ye biat etmemeye kararlıydı. Buna gerekçe olarak önce Hz. Osman'ın katillerinin kendisine teslim edilmesi gerektiğini söylüyor, hatta daha da ileri giderek Hz. Ali'nin, Osman'ın katlinden sorumlu olduğunu ileri sürüyordu. Ve Şam halkını da halifeye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanıyordu.
Muaviye'nin, Hz Ali'nin biat çağrısına cevaben yazdığı mektup şöyledir:
"... Sen, Muhacirleri Osman'ı öldürmeleri için tahrik ettin. Ve Ensar'ın onu himaye etmesini engelledin. Sonuçta cahil Sana itaat etti ve güçsüz güçlendi. Şam halkı ise Osman'ın katillerini teslim alıncaya kadar Seninle savaşma kararı aldılar.
Eğer Sen, onların isteğine uyarsan hilafet meselesi bir şûrada görüşülecektir. And içerim ki Senin, benimle olan durumun Talha ve Zübeyr'le olan durumundan çok farklıdır.
Zira o ikisi Sana önceden biat etmişlerdi. Ancak ben biat etmedim. Ve ayrıca Şam halkı, Basra halkı gibi değil.
Çünkü Basra halkı Senin halifeliğini kabul etmişti. Ancak Şam halkı böyle bir şey yapmadı. Tüm bunların yanında ben Senin İslam'daki önceliğini, Resulüllah ile olan yakınlığını ve Kureyş arasındaki dereceni inkar etmiyorum."
Burada Muaviye'nin girdiği hileli yol açıkça bellidir. Zira Hz. Ali'nin halifeliğini tanımak için Osman'ın katillerinin teslim edilmesini istemesi ne akla, ne de İslam'a uyar. Zira İslam'da halifeye biat herhangi bir şarta bağlı değildir. Yani biat şarta bağlanamaz.
Diğer bir husus kişi, iktidarını tanımadığı bir halifeden herhangi bir talepte bulunamaz. Ancak biat ettikten sonra varsa taleplerini sıralayabilir.
Hz. Ali Muaviye'ye yazdığı cevabî mektupta bu hakikatleri ortaya koyuyor ve şöyle diyor:
"... Öğütlerle yazdığın, sapıklığınla bezediğin, kötü ve bâtıl reyinle gönderdiğin mektubun geldi.
Bir kişinin mektubu ki ne doğru yolu görüp onu sevk edecek gözü var, ne de onu gerçeğe götürecek kılavuzu var.
Sapıklık onu çağırmış o da ona uymuş, gitmiş. Dalalet onu çağırmış o da buna icabet etmiş. Hatalara düşerek adım atar, yol yitirir.
Çünkü biat birdir, iki olmaz. Ona başka bir reis katılamaz. Ondan baş çekip, kabul etmeyen dine uygun buyruğu kınamış olur.
O biatte şüpheye kapılan hataya düşmüş olur. Osman'ın katli hakkında Ben ne emirde bir hataya düştüm ki yakalanayım, ne de onu öldürdüm ki kısas edileyim.
Osman'ın katillerini teslim et, diyorsun. Bu ne değersiz bir laf, Osman'dan sana ne? Sen, Ben-i Ümeyye'nin evlatlarındansın. İntikam almaksa Osman'ın evlatlarına düşer.
Eğer Osman'ın intikamını almakta en güçlü kişi olduğunu iddia ediyorsan, önce bize itaat et. Sonra onun katillerini şikayet et.
Ben herkesi doğru yola çağırıyorum. Ama senin Talha ve Zübeyr ve Şam ile Basra halkı hakkındaki hükmün çok yersiz ve bâtıl. Herkes için hüküm birdir.
Benim, Osman'ın katili olduğumu söylemene gelince, sen asla bu konuda bir haber almadın. Kendince yalan söylemektesin. Benim İslam'daki faziletim, Peygamber ile olan yakınlığım ve Kureyş arasındaki derecemi dile getirmişsin. Allah şahit olsun ki, eğer yapabilseydin onu da inkar ederdin!..."
Muaviye'nin asıl maksadı
Bazı tarihçiler Muaviye'nin hilafet iddiasında olmadığını, Hz. Ali'ye biat etmemesinin nedeninin hilafet talebi değil, Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılması talebi olduğunu iddia etmektedirler.
Başka bir ifadeyle, Ehl-i Beyt alimler Muaviye'nin hilafet makamında gözü olduğunu iddia ederken, Sünni kesim Hz. Osman'ın katillerini bulma isteğinde olduğunu söylerler.
Olayları tarafsız bir gözle değerlendirirsek, görürüz ki, Muaviye hilafet arzusunu Hz. Osman'ın katillerinin bulunması bahanesinin ardına gizlemiştir. Çünkü;
1- Muaviye, Sıffin Savaşı'ndan sonra Hakem Olayı'nda hile yapmıştır. Hakem Olayı'nın ardından yapılan antlaşmada Hz. Osman'ın katilleri konusu hiçbir şekilde yer almazken, Muaviye kendini halife ilan ettirmiştir.
Öte yandan, Muaviye hiçbir zaman Hz. Ali'ye biat etmemiştir. Ancak İmam Ali'nin hilafeti sahabenin tamamının isteği ile gerçekleştiği için icma vâki olmuştur ve Muaviye o dönemde halifelik isteğini açığa vurmamıştır.
2- Muaviye, Hz. Hasan döneminde de hilafete karşı muhalefet etmiş, Hz. Hasan'ı hilafetten vazgeçmeye mecbur etmiştir.
Bu iki olay göstermektedir ki, Muaviye halifeliğe olan isteğini "Hz. Osman'ın katillerinin bulunması" bahanesinin ardına gizlemiştir.
Hz. Ali'nin elçisi Cerir, Muaviye tarafından bir cevap verileceği bahanesi ile oyalanırken, Muaviye Şam'da savaş hazırlıkları yapıyor ve halkı örgütlüyordu.
Hz. Ali, Hicri 36 yılında Kûfe'ye geldi. Ve aylarca Cerir'in dönüşünü bekledi. Usta bir diplomat olan Cerir uzun bir bekleyişten sonra olumsuz bir cevap alarak Hz. Ali'nin yanına döndü.
Bu arada Muaviye güvendiği bazı kimselere mektuplar yazıyor, elçiler gönderiyor ve onları kendi safına çekmeye çalışıyordu.
Muaviye, Sa'd b. Ebi Vakkas, Muhammed b. Mesleme ve Abdullah b. Ömer'e mektuplar yazıp, Hz. Ali'ye karşı işbirliği yapmayı teklif etti.
Muaviye Muhammed b. Mesleme'ye yazdığı mektupta ona, "Ensar'ın yiğidi" diye hitap ediyor ve şöyle diyordu: "Ensar, Allah'a itaatsizlik ederek, Osman'ı zelil ettiler, kıyamet günü Allah onlardan ve senden bunun hesabını soracaktır."
Muhammed cevaben şöyle yazdı: "Sen dünyadan başka bir şey dilemiyor ve hevesten başka bir şey izlemiyorsun. Sen, Osman yaşarken, ona yardım etmedin, öldükten sonra ise kalkmış onu savunuyorsun..."
Muaviye Abdullah b. Ömer'e yazdığı mektupta ise şöyle diyordu: "Ben hilafeti kendim için değil senin için istiyorum. Eğer sen bunu kabul etmezsen, hilafet meselesi bir şûrada görüşülmelidir."
Muaviye Sa'd b. Ebi Vakkas'a da aynı mânâya gelen mektuplar gönderdiyse de bu girişimlerinin hiçbirinden olumlu netice alamadı. Bu kişilerin hiçbiri Muaviye'nin oyununa gelmediler.
Netice olarak deriz ki; bütün bu olaylar Muaviye'nin hilafeti istediğini, bunu elde etmek için her yolu denemekten kaçınmadığını göstermektedir.
Ancak Muaviye, şartlar gereği bu arzusunu Hz. Osman'ın katillerinin bulunması bahanesinin ardına gizlemiştir.
Öte yandan, Hz. Ali'nin hilafeti konusunda icma vâki olduğu, yani İslam ümmetinin tamamının isteği ile gerçekleştiği için Muaviye'nin bu isteği bâtıldır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Muaviye'nin, Hz Ali'nin biat çağrısına cevaben yazdığı mektup şöyledir:
"... Sen, Muhacirleri Osman'ı öldürmeleri için tahrik ettin. Ve Ensar'ın onu himaye etmesini engelledin. Sonuçta cahil Sana itaat etti ve güçsüz güçlendi. Şam halkı ise Osman'ın katillerini teslim alıncaya kadar Seninle savaşma kararı aldılar.
Eğer Sen, onların isteğine uyarsan hilafet meselesi bir şûrada görüşülecektir. And içerim ki Senin, benimle olan durumun Talha ve Zübeyr'le olan durumundan çok farklıdır.
Zira o ikisi Sana önceden biat etmişlerdi. Ancak ben biat etmedim. Ve ayrıca Şam halkı, Basra halkı gibi değil.
Çünkü Basra halkı Senin halifeliğini kabul etmişti. Ancak Şam halkı böyle bir şey yapmadı. Tüm bunların yanında ben Senin İslam'daki önceliğini, Resulüllah ile olan yakınlığını ve Kureyş arasındaki dereceni inkar etmiyorum."
Burada Muaviye'nin girdiği hileli yol açıkça bellidir. Zira Hz. Ali'nin halifeliğini tanımak için Osman'ın katillerinin teslim edilmesini istemesi ne akla, ne de İslam'a uyar. Zira İslam'da halifeye biat herhangi bir şarta bağlı değildir. Yani biat şarta bağlanamaz.
Diğer bir husus kişi, iktidarını tanımadığı bir halifeden herhangi bir talepte bulunamaz. Ancak biat ettikten sonra varsa taleplerini sıralayabilir.
Hz. Ali Muaviye'ye yazdığı cevabî mektupta bu hakikatleri ortaya koyuyor ve şöyle diyor:
"... Öğütlerle yazdığın, sapıklığınla bezediğin, kötü ve bâtıl reyinle gönderdiğin mektubun geldi.
Bir kişinin mektubu ki ne doğru yolu görüp onu sevk edecek gözü var, ne de onu gerçeğe götürecek kılavuzu var.
Sapıklık onu çağırmış o da ona uymuş, gitmiş. Dalalet onu çağırmış o da buna icabet etmiş. Hatalara düşerek adım atar, yol yitirir.
Çünkü biat birdir, iki olmaz. Ona başka bir reis katılamaz. Ondan baş çekip, kabul etmeyen dine uygun buyruğu kınamış olur.
O biatte şüpheye kapılan hataya düşmüş olur. Osman'ın katli hakkında Ben ne emirde bir hataya düştüm ki yakalanayım, ne de onu öldürdüm ki kısas edileyim.
Osman'ın katillerini teslim et, diyorsun. Bu ne değersiz bir laf, Osman'dan sana ne? Sen, Ben-i Ümeyye'nin evlatlarındansın. İntikam almaksa Osman'ın evlatlarına düşer.
Eğer Osman'ın intikamını almakta en güçlü kişi olduğunu iddia ediyorsan, önce bize itaat et. Sonra onun katillerini şikayet et.
Ben herkesi doğru yola çağırıyorum. Ama senin Talha ve Zübeyr ve Şam ile Basra halkı hakkındaki hükmün çok yersiz ve bâtıl. Herkes için hüküm birdir.
Benim, Osman'ın katili olduğumu söylemene gelince, sen asla bu konuda bir haber almadın. Kendince yalan söylemektesin. Benim İslam'daki faziletim, Peygamber ile olan yakınlığım ve Kureyş arasındaki derecemi dile getirmişsin. Allah şahit olsun ki, eğer yapabilseydin onu da inkar ederdin!..."
Muaviye'nin asıl maksadı
Bazı tarihçiler Muaviye'nin hilafet iddiasında olmadığını, Hz. Ali'ye biat etmemesinin nedeninin hilafet talebi değil, Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılması talebi olduğunu iddia etmektedirler.
Başka bir ifadeyle, Ehl-i Beyt alimler Muaviye'nin hilafet makamında gözü olduğunu iddia ederken, Sünni kesim Hz. Osman'ın katillerini bulma isteğinde olduğunu söylerler.
Olayları tarafsız bir gözle değerlendirirsek, görürüz ki, Muaviye hilafet arzusunu Hz. Osman'ın katillerinin bulunması bahanesinin ardına gizlemiştir. Çünkü;
1- Muaviye, Sıffin Savaşı'ndan sonra Hakem Olayı'nda hile yapmıştır. Hakem Olayı'nın ardından yapılan antlaşmada Hz. Osman'ın katilleri konusu hiçbir şekilde yer almazken, Muaviye kendini halife ilan ettirmiştir.
Öte yandan, Muaviye hiçbir zaman Hz. Ali'ye biat etmemiştir. Ancak İmam Ali'nin hilafeti sahabenin tamamının isteği ile gerçekleştiği için icma vâki olmuştur ve Muaviye o dönemde halifelik isteğini açığa vurmamıştır.
2- Muaviye, Hz. Hasan döneminde de hilafete karşı muhalefet etmiş, Hz. Hasan'ı hilafetten vazgeçmeye mecbur etmiştir.
Bu iki olay göstermektedir ki, Muaviye halifeliğe olan isteğini "Hz. Osman'ın katillerinin bulunması" bahanesinin ardına gizlemiştir.
Hz. Ali'nin elçisi Cerir, Muaviye tarafından bir cevap verileceği bahanesi ile oyalanırken, Muaviye Şam'da savaş hazırlıkları yapıyor ve halkı örgütlüyordu.
Hz. Ali, Hicri 36 yılında Kûfe'ye geldi. Ve aylarca Cerir'in dönüşünü bekledi. Usta bir diplomat olan Cerir uzun bir bekleyişten sonra olumsuz bir cevap alarak Hz. Ali'nin yanına döndü.
Bu arada Muaviye güvendiği bazı kimselere mektuplar yazıyor, elçiler gönderiyor ve onları kendi safına çekmeye çalışıyordu.
Muaviye, Sa'd b. Ebi Vakkas, Muhammed b. Mesleme ve Abdullah b. Ömer'e mektuplar yazıp, Hz. Ali'ye karşı işbirliği yapmayı teklif etti.
Muaviye Muhammed b. Mesleme'ye yazdığı mektupta ona, "Ensar'ın yiğidi" diye hitap ediyor ve şöyle diyordu: "Ensar, Allah'a itaatsizlik ederek, Osman'ı zelil ettiler, kıyamet günü Allah onlardan ve senden bunun hesabını soracaktır."
Muhammed cevaben şöyle yazdı: "Sen dünyadan başka bir şey dilemiyor ve hevesten başka bir şey izlemiyorsun. Sen, Osman yaşarken, ona yardım etmedin, öldükten sonra ise kalkmış onu savunuyorsun..."
Muaviye Abdullah b. Ömer'e yazdığı mektupta ise şöyle diyordu: "Ben hilafeti kendim için değil senin için istiyorum. Eğer sen bunu kabul etmezsen, hilafet meselesi bir şûrada görüşülmelidir."
Muaviye Sa'd b. Ebi Vakkas'a da aynı mânâya gelen mektuplar gönderdiyse de bu girişimlerinin hiçbirinden olumlu netice alamadı. Bu kişilerin hiçbiri Muaviye'nin oyununa gelmediler.
Netice olarak deriz ki; bütün bu olaylar Muaviye'nin hilafeti istediğini, bunu elde etmek için her yolu denemekten kaçınmadığını göstermektedir.
Ancak Muaviye, şartlar gereği bu arzusunu Hz. Osman'ın katillerinin bulunması bahanesinin ardına gizlemiştir.
Öte yandan, Hz. Ali'nin hilafeti konusunda icma vâki olduğu, yani İslam ümmetinin tamamının isteği ile gerçekleştiği için Muaviye'nin bu isteği bâtıldır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.