Muhabbetullah’ın bir şartı da Allah’ın sevdiklerini sevmektir
Muhabbetullah için gerekli olan bir başka husus da, Allah’ın sevdiklerini sevmektir. Allah’ın, sevdikleri içinde en sevgilisi olan, Muhammed Mustafa’sını ve O’nun Ehl-i Beyt’ini sevmektir. Bu, Meveddet Âyetiyle de farz kılınmıştır
29.11.2024 18:40:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Muhabbetullah için gerekli olan bir başka husus da, Allah'ın sevdiklerini sevmektir. Allah'ın, sevdikleri içinde en sevgilisi olan, Muhammed Mustafa'sını ve O'nun Ehl-i Beyt'ini sevmektir. Bu, Meveddet Âyetiyle de farz kılınmıştır:
"İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden yakınlarımın sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir."
Meveddet edilecek kimseler ise, Cenâb-ı Hakk'ın, haklarında; "Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" âyetini indirdiği, "Hamse-i Âl-i Aba" olarak bilinen Resûlullah (s.a.a.), Hz. Fâtıma (a.s.), Hz. Ali (a.s.), Hz. Hasan (a.s.) ve Hz. Hüseyin'dir (a.s.). Bu hem Sünnî hem de Ehl-i Beyt Ekolü'nden gelen kaynaklarda bildirilmiştir.
Sa'd'den, "Muâviye, ona dedi ki: 'Ali'ye hakaret etmeni engelleyen nedir?' Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona söylemiş olduğu şu üç şeyi hatırladığım sürece ona hakaret edemem.
O üç hasletten birine sahip olmak, benim için kızıl develere sahip olmaktan daha iyidir. Çıktığı savaşlardan birinde Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu, kendi yerine bırakmıştı. Ali ise ona, 'Ey Allah Resûlü! Beni kadın ve çocuklarla geride bıraktın' demişti.
Bunun üzerine O (s.a.a.), şöyle buyurdu: 'Hârun Mûsâ'ya göre ne ise sen de Bana göre öyle olmak istemez misin ya Ali? Yalnız, Benden sonra peygamberlik yoktur.'
Hayber günü şöyle buyurduğunu duydum: 'Bugün sancağı Allah'ı ve Resulünü seven, Allah ve Resûlü tarafından sevilen bir adama vereceğim.'
Hepimiz sancağı almak istedik. Ondan sonra, 'Haydi bana Ali'yi çağırın!' buyurdu. Ali gözü ağrıyarak geldi, gözüne tükürüğünü sürdü ve sancağı ona verdi. Allah, fethi onun elinde müyesser kıldı.
'Bizim ve sizin çocuklarınızı çağıralım' mealindeki ayet indiği zaman, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve 'Allah'ım! İşte bunlar Benim ehlim (ailem)dir' buyurdu."
Cenâb-ı Hakk nübüvvet nurunu sevgilisi Muhammed'inde (s.a.a.), velâyet nurunu da Muhammed'inin (s.a.a.) kanalıyla Ali'sinde (a.s.) cem etmiştir. Bu Cenâb-ı Hakk'ın dileğidir. Ezele taalluk eden kader hesabının yoludur.
Ebû Râfi'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) Ali hakkında şöyle buyurdu:
"Kim ondan nefret ederse, Benden nefret etmiş olur, kim de Benden nefret ederse, Allah'tan nefret etmiş olur. Kim onu severse Beni sevmiş olur. Kim Beni severse Allah'ı sevmiş olur."
Dolayısıyla, Ehl-i Beyt'le Muhammed (s.a.a.) dergâhına, Muhammed (s.a.a.) beytine/hânesine girilir. Oradan da derya-yı ehadiyete, Cenâb-ı Hakk'a vuslat edilir. İnsan sevdiğini taklit eder, onun gibi yaşamak ister. Ehl-i Beyt'in her hâli ibâdetti. Ehl-i Beyt'i sevenin hâli ise, Ehl-i Beyt gibi Allah ile beraber olmak, daim O'nu zikretmek ister. Hakk'a vuslat etmenin yolu bu sevdadır.
Muhabbetullah için bir gerekli unsurda, inananların sırf Allah rızası için birbirlerini sevmeleridir. Resûlullah'ın (s.a.a.) hadis-i şeriflerinde bu, Allah'ın velisi olmak için gerekli sebep olarak bildirilmiştir, ki Allah, dostlarını sever.
Ömer'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Allah'ın kullarından bazı kimseler vardır ki ne peygamber, ne de şehittirler. Ama Allah katındaki mevkilerinden dolayı onlara hem peygamberler, hem de şehitler Kıyâmet Günü gıpta edeceklerdir.'
Dediler ki: 'Ey Allah Resûlü kimdir onlar, bize bildirir misin?' 'Akraba olmadıkları hâlde ve maddî hiçbir çıkarları bulunmadığı hâlde birbirlerini sırf Allah için seven kimselerdir.
Vallahi onların yüzleri nurdur, şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmayacak, üzüldükleri zaman da onlar üzülmeyeceklerdir.'
Sonra, "Haberiniz olsun. Allah'ın velileri var ya, onlar için ne korku vardır ve ne de mahzun olacaklardır" âyetini okudu."
Ebû İdrîs el-Havlânî'den, "Dımeşk Mescidi'ne girdim. Bembeyaz dişleri olan parlak yüzlü bir delikanlı gördüm; insanlar etrafını çevirmişlerdi. Bir şeyde ihtilafa düştükleri zaman ona soruyorlar ve onun fikrini alıp geri dönüyorlardı.
Onun kim olduğunu sordum; 'Muâz b. Cebel'dir' dediler. Ertesi gün erkenden onun yanına gittim, baktım ki erken gelmekte beni geçmiş, namaz kılıyordu.
Namazını bitirene kadar bekledim, sonra huzuruna vardım, selâm verip dedim ki: 'Vallahi ben seni seviyorum.' 'Vallahi mi?' dedi.
'Vallahi' dedim.
'Vallahi mi?' dedi.
'Vallahi' dedim.
'Vallahi mi?' dedi.
'Vallahi' dedim.
Bunun üzerine cübbemin kenarından tutup beni kendine çekti ve 'Müjde! Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurduğunu duydum: Allah Teâlâ buyurdu: Benim rızam için birbirlerini sevenlere, Benim rızam için birbirlerini ziyaret edenlere ve Benim rızam için birbirlerine ikram edenlere muhabbetim vâcip olmuştur' dedi."
Büyük veli Mustafa Hayri Öğüt Hazretleri şöyle derdi:
"Evladım her şapkanın altındaki gönül sahibini Hakk dostu olarak kabul edersen ne kaybedersin. Ola ki gerçekten Allah dostu olur da, sana bir nazarı isabet eder, ihya olursun. Ama gönlünü kırdığın o insan, ola ki Hakk dostu olur, sen de mahvolup gidersin."
Her hastalığın bir doktoru ve de çaresi vardır. Mesela gözü hastalanan göz doktoruna, midesi hastalanan dahiliye uzmanına gider.
Bunun gibi kalp de mânen rahatsızlanır. Kalp rahatsızlandı mı küfürde doruk noktaya çıkılır. Onun tedavisi de Muhabbetullah ile olur. O rahatsızlanan kalbi, Hakk'ın muhabbetiyle dolu olan insanların duası, nazarı tedavi eder.
Ayrıca, Allah dostları Allah'ı hatırlatır. Allah'ı hatırlamak O'nu zikretmektir. Bu nedenle Allah dostlarının yüzüne bakmak da ibâdettir. Muhabbetullaha vesiledir.
İbn Mes'ûd'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Ali'ye bakmak ibâdettir."
Allah'a olan sevgi O'nun mahlûkatı ile de bağlantılıdır. Bu bağlantı istense de kopartılamaz. Allah'ı seven bir kul her baktığında Yaratanını görür. Bu yüzden ona olan sevgisi Yaratanına olan sevgisinden ötürüdür.
Yunus'un söylediği gibi: "Yaratılmışı severim yaratandan ötürü." Sözü, Dâvud Peygamberin (a.s.) Muhabbetullah'ı kazanmak için yaptığı duayı bildiren Peygamber Efendimizin hadis-i şerifi ile bitirelim:
Ebu'd-Derdâ'dan (r.a.) rivâyetle; "Resûlullah (s.a.a.) buyurdu: Dâvud Peygamberin bir duası şöyle idi:
Allah'ım! Senden, sevgini ve Seni sevenleri sevmeyi dilerim. Bana sevgini kazandıracak amelleri işlemeyi nasip et. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden ve soğuk sudan daha üstün kıl." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
"İşte Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden yakınlarımın sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir."
Meveddet edilecek kimseler ise, Cenâb-ı Hakk'ın, haklarında; "Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" âyetini indirdiği, "Hamse-i Âl-i Aba" olarak bilinen Resûlullah (s.a.a.), Hz. Fâtıma (a.s.), Hz. Ali (a.s.), Hz. Hasan (a.s.) ve Hz. Hüseyin'dir (a.s.). Bu hem Sünnî hem de Ehl-i Beyt Ekolü'nden gelen kaynaklarda bildirilmiştir.
Sa'd'den, "Muâviye, ona dedi ki: 'Ali'ye hakaret etmeni engelleyen nedir?' Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona söylemiş olduğu şu üç şeyi hatırladığım sürece ona hakaret edemem.
O üç hasletten birine sahip olmak, benim için kızıl develere sahip olmaktan daha iyidir. Çıktığı savaşlardan birinde Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu, kendi yerine bırakmıştı. Ali ise ona, 'Ey Allah Resûlü! Beni kadın ve çocuklarla geride bıraktın' demişti.
Bunun üzerine O (s.a.a.), şöyle buyurdu: 'Hârun Mûsâ'ya göre ne ise sen de Bana göre öyle olmak istemez misin ya Ali? Yalnız, Benden sonra peygamberlik yoktur.'
Hayber günü şöyle buyurduğunu duydum: 'Bugün sancağı Allah'ı ve Resulünü seven, Allah ve Resûlü tarafından sevilen bir adama vereceğim.'
Hepimiz sancağı almak istedik. Ondan sonra, 'Haydi bana Ali'yi çağırın!' buyurdu. Ali gözü ağrıyarak geldi, gözüne tükürüğünü sürdü ve sancağı ona verdi. Allah, fethi onun elinde müyesser kıldı.
'Bizim ve sizin çocuklarınızı çağıralım' mealindeki ayet indiği zaman, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve 'Allah'ım! İşte bunlar Benim ehlim (ailem)dir' buyurdu."
Cenâb-ı Hakk nübüvvet nurunu sevgilisi Muhammed'inde (s.a.a.), velâyet nurunu da Muhammed'inin (s.a.a.) kanalıyla Ali'sinde (a.s.) cem etmiştir. Bu Cenâb-ı Hakk'ın dileğidir. Ezele taalluk eden kader hesabının yoludur.
Ebû Râfi'den, "Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) Ali hakkında şöyle buyurdu:
"Kim ondan nefret ederse, Benden nefret etmiş olur, kim de Benden nefret ederse, Allah'tan nefret etmiş olur. Kim onu severse Beni sevmiş olur. Kim Beni severse Allah'ı sevmiş olur."
Dolayısıyla, Ehl-i Beyt'le Muhammed (s.a.a.) dergâhına, Muhammed (s.a.a.) beytine/hânesine girilir. Oradan da derya-yı ehadiyete, Cenâb-ı Hakk'a vuslat edilir. İnsan sevdiğini taklit eder, onun gibi yaşamak ister. Ehl-i Beyt'in her hâli ibâdetti. Ehl-i Beyt'i sevenin hâli ise, Ehl-i Beyt gibi Allah ile beraber olmak, daim O'nu zikretmek ister. Hakk'a vuslat etmenin yolu bu sevdadır.
Muhabbetullah için bir gerekli unsurda, inananların sırf Allah rızası için birbirlerini sevmeleridir. Resûlullah'ın (s.a.a.) hadis-i şeriflerinde bu, Allah'ın velisi olmak için gerekli sebep olarak bildirilmiştir, ki Allah, dostlarını sever.
Ömer'den, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: 'Allah'ın kullarından bazı kimseler vardır ki ne peygamber, ne de şehittirler. Ama Allah katındaki mevkilerinden dolayı onlara hem peygamberler, hem de şehitler Kıyâmet Günü gıpta edeceklerdir.'
Dediler ki: 'Ey Allah Resûlü kimdir onlar, bize bildirir misin?' 'Akraba olmadıkları hâlde ve maddî hiçbir çıkarları bulunmadığı hâlde birbirlerini sırf Allah için seven kimselerdir.
Vallahi onların yüzleri nurdur, şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmayacak, üzüldükleri zaman da onlar üzülmeyeceklerdir.'
Sonra, "Haberiniz olsun. Allah'ın velileri var ya, onlar için ne korku vardır ve ne de mahzun olacaklardır" âyetini okudu."
Ebû İdrîs el-Havlânî'den, "Dımeşk Mescidi'ne girdim. Bembeyaz dişleri olan parlak yüzlü bir delikanlı gördüm; insanlar etrafını çevirmişlerdi. Bir şeyde ihtilafa düştükleri zaman ona soruyorlar ve onun fikrini alıp geri dönüyorlardı.
Onun kim olduğunu sordum; 'Muâz b. Cebel'dir' dediler. Ertesi gün erkenden onun yanına gittim, baktım ki erken gelmekte beni geçmiş, namaz kılıyordu.
Namazını bitirene kadar bekledim, sonra huzuruna vardım, selâm verip dedim ki: 'Vallahi ben seni seviyorum.' 'Vallahi mi?' dedi.
'Vallahi' dedim.
'Vallahi mi?' dedi.
'Vallahi' dedim.
'Vallahi mi?' dedi.
'Vallahi' dedim.
Bunun üzerine cübbemin kenarından tutup beni kendine çekti ve 'Müjde! Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurduğunu duydum: Allah Teâlâ buyurdu: Benim rızam için birbirlerini sevenlere, Benim rızam için birbirlerini ziyaret edenlere ve Benim rızam için birbirlerine ikram edenlere muhabbetim vâcip olmuştur' dedi."
Büyük veli Mustafa Hayri Öğüt Hazretleri şöyle derdi:
"Evladım her şapkanın altındaki gönül sahibini Hakk dostu olarak kabul edersen ne kaybedersin. Ola ki gerçekten Allah dostu olur da, sana bir nazarı isabet eder, ihya olursun. Ama gönlünü kırdığın o insan, ola ki Hakk dostu olur, sen de mahvolup gidersin."
Her hastalığın bir doktoru ve de çaresi vardır. Mesela gözü hastalanan göz doktoruna, midesi hastalanan dahiliye uzmanına gider.
Bunun gibi kalp de mânen rahatsızlanır. Kalp rahatsızlandı mı küfürde doruk noktaya çıkılır. Onun tedavisi de Muhabbetullah ile olur. O rahatsızlanan kalbi, Hakk'ın muhabbetiyle dolu olan insanların duası, nazarı tedavi eder.
Ayrıca, Allah dostları Allah'ı hatırlatır. Allah'ı hatırlamak O'nu zikretmektir. Bu nedenle Allah dostlarının yüzüne bakmak da ibâdettir. Muhabbetullaha vesiledir.
İbn Mes'ûd'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Ali'ye bakmak ibâdettir."
Allah'a olan sevgi O'nun mahlûkatı ile de bağlantılıdır. Bu bağlantı istense de kopartılamaz. Allah'ı seven bir kul her baktığında Yaratanını görür. Bu yüzden ona olan sevgisi Yaratanına olan sevgisinden ötürüdür.
Yunus'un söylediği gibi: "Yaratılmışı severim yaratandan ötürü." Sözü, Dâvud Peygamberin (a.s.) Muhabbetullah'ı kazanmak için yaptığı duayı bildiren Peygamber Efendimizin hadis-i şerifi ile bitirelim:
Ebu'd-Derdâ'dan (r.a.) rivâyetle; "Resûlullah (s.a.a.) buyurdu: Dâvud Peygamberin bir duası şöyle idi:
Allah'ım! Senden, sevgini ve Seni sevenleri sevmeyi dilerim. Bana sevgini kazandıracak amelleri işlemeyi nasip et. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden ve soğuk sudan daha üstün kıl." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)