Mustafa Kemal, kendisini anlatıyor -1-
Vakit gazetesi başyazarı Ahmet Emin Bey’e hayatı hakkında yaptığı açıklama
27.05.2025 00:02:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





10 Kânun-ı Sânî 1338 (10 Ocak 1922)
Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe girmek meselesine dairdir. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu.
Rüsümatta memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendi Mektebi'ne devam etmeme ve yeni usul üzerine okumama taraftardı.
Nihayet babam işi mahirane bir surette halletti: Evvela merasim-i mutade ile mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım, Şemsi Efendi'nin mektebine kaydedildim.
Az zaman sonra babam vefat etti. Annemle beraber dayımın nezdine yerleştik. Dayım köy hayatı yaşıyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana vazifeler veriyor, ben de bunları yapıyordum.
Başlıca vazife tarla bekçiliği idi. Kardeşimle beraber bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuz ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam. Çiftlik hayatının diğer işlerine de karışıyordum.
Böylece biraz vakit geçince, annem, mektepsiz kaldığım için endişe etmeye başladı. Nihayet Selânik'te bulunan teyzemin evine gitmeme ve mektebe devam etmeme karar verildi: Selânik'te mülkiye idadisine kaydoldum. Mektepte Kaymak Hafız isminde bir hoca vardı.
Bir gün sınıfımızda ders verirken diğer bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu. Hoca beni yakaladı, çok dövdü. Bütün vücudum kan içinde kaldı. Büyük validem zaten mektepte okumama aleyhtardı, derhâl mektepten çıkardı.
Komşumuzda Binbaşı Kadri Bey isminde bir zat oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey Askerî Rüşdiyesi'ne devam ediyor ve mektep elbisesi giyiyordu.
Onu gördükçe ben de böyle elbise giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda zabitler görüyordum. Bu dereceye vasıl olmak için takip edilmesi lazım gelen yolun askerî rüşdiyesine girmek olduğunu anlıyordum.
O sırada annem Selânik'e gelmişti. Askerî rüşdiyesine girmek istediğimi söyledim. Valide, askerlikten mütehaşi idi. Asker olmama şiddetle mümanaat ediyordu. Kabul imtihanı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime Askerî Rüşdiyesi'ne giderek imtihan verdim. Böylece valideye karşı emr-i vaki ihdas edilmiş oldu.
Rüşdiyede en çok riyaziyeye merak sardırdım. Az zamanda bize bu dersi veren hoca kadar, belki de daha ziyade malumat sahibi oldum. Derslerin fevkinde meselelerle iştigal ediyordum. Tahrir-i sualler yazıyordum, riyaziye muallimi de tahriren cevap veriyordu.
Hocamın ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki: "Oğlum, senin de ismin Mustafa, benim de... Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı. Bundan sonra adın Mustafa Kemal olsun."
O zamandan beri adım filhakika Mustafa Kemal kaldı. Hoca sert bir adamdı. Sınıfta birinci, 2'nci tanımıyordu. Bir gün bize:
"Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar, onları müzakereci yapacağım."
Dedi. Evvela tereddüt ettim. Ayağa öyleleri kalktı ki ben kalkmamayı tercih ettim. Bunlardan birinin müzakeresi altına girdim. Müzakerenin sonunda tahammülüm son dereceye geldi. Ayağa kalkarak:
"Ben bundan iyi yaparım" dedim. Bunun üzerine hoca beni müzakereci yaptı, eski müzakereciyi benim müzakerem altına verdi.
Askerî rüşdiyesini ikmal ettiğim zaman merakım epeyce ileri gitmişti. Manastır Askerî İdadisi'nde riyaziye pek kolay geldi. Bununla meşgul olmaya devam ettim. Fakat Fransızcada geri idim. Muallim benimle çok meşgul olmuyor, acı ihtarlarda bulunuyordu.
Bu ihtarlar benim pek gücüme gitti. İlk sıla zamanında çare aradım. İki, üç ay gizlice Frerler mektebinin hususi sınıfına devam ettim. Böylece mektep derslerine nispetle fazla derecede Fransızca öğrendim.
O zamana kadar edebiyatla çok temasım yoktu. Merhum Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğuna o zaman muttali oldum. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Fakat kitabet hocası diye yeni gelen bir zat, beni şiirle iştigalden men etti:
"Bu tarz-ı iştigal seni askerlikten uzaklaştırır." dedi. Mahaza güzel yazmak hevesi bende baki kaldı... Devam edecek (Atatürk söylem ve demeçler eserinden)
Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe girmek meselesine dairdir. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu.
Rüsümatta memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendi Mektebi'ne devam etmeme ve yeni usul üzerine okumama taraftardı.
Nihayet babam işi mahirane bir surette halletti: Evvela merasim-i mutade ile mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım, Şemsi Efendi'nin mektebine kaydedildim.
Az zaman sonra babam vefat etti. Annemle beraber dayımın nezdine yerleştik. Dayım köy hayatı yaşıyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana vazifeler veriyor, ben de bunları yapıyordum.
Başlıca vazife tarla bekçiliği idi. Kardeşimle beraber bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede oturduğumuz ve kargaları kovmakla uğraştığımızı unutamam. Çiftlik hayatının diğer işlerine de karışıyordum.
Böylece biraz vakit geçince, annem, mektepsiz kaldığım için endişe etmeye başladı. Nihayet Selânik'te bulunan teyzemin evine gitmeme ve mektebe devam etmeme karar verildi: Selânik'te mülkiye idadisine kaydoldum. Mektepte Kaymak Hafız isminde bir hoca vardı.
Bir gün sınıfımızda ders verirken diğer bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu. Hoca beni yakaladı, çok dövdü. Bütün vücudum kan içinde kaldı. Büyük validem zaten mektepte okumama aleyhtardı, derhâl mektepten çıkardı.
Komşumuzda Binbaşı Kadri Bey isminde bir zat oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey Askerî Rüşdiyesi'ne devam ediyor ve mektep elbisesi giyiyordu.
Onu gördükçe ben de böyle elbise giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda zabitler görüyordum. Bu dereceye vasıl olmak için takip edilmesi lazım gelen yolun askerî rüşdiyesine girmek olduğunu anlıyordum.
O sırada annem Selânik'e gelmişti. Askerî rüşdiyesine girmek istediğimi söyledim. Valide, askerlikten mütehaşi idi. Asker olmama şiddetle mümanaat ediyordu. Kabul imtihanı zamanı ona sezdirmeden kendi kendime Askerî Rüşdiyesi'ne giderek imtihan verdim. Böylece valideye karşı emr-i vaki ihdas edilmiş oldu.
Rüşdiyede en çok riyaziyeye merak sardırdım. Az zamanda bize bu dersi veren hoca kadar, belki de daha ziyade malumat sahibi oldum. Derslerin fevkinde meselelerle iştigal ediyordum. Tahrir-i sualler yazıyordum, riyaziye muallimi de tahriren cevap veriyordu.
Hocamın ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki: "Oğlum, senin de ismin Mustafa, benim de... Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı. Bundan sonra adın Mustafa Kemal olsun."
O zamandan beri adım filhakika Mustafa Kemal kaldı. Hoca sert bir adamdı. Sınıfta birinci, 2'nci tanımıyordu. Bir gün bize:
"Aranızda kimler kendine güveniyorsa kalksınlar, onları müzakereci yapacağım."
Dedi. Evvela tereddüt ettim. Ayağa öyleleri kalktı ki ben kalkmamayı tercih ettim. Bunlardan birinin müzakeresi altına girdim. Müzakerenin sonunda tahammülüm son dereceye geldi. Ayağa kalkarak:
"Ben bundan iyi yaparım" dedim. Bunun üzerine hoca beni müzakereci yaptı, eski müzakereciyi benim müzakerem altına verdi.
Askerî rüşdiyesini ikmal ettiğim zaman merakım epeyce ileri gitmişti. Manastır Askerî İdadisi'nde riyaziye pek kolay geldi. Bununla meşgul olmaya devam ettim. Fakat Fransızcada geri idim. Muallim benimle çok meşgul olmuyor, acı ihtarlarda bulunuyordu.
Bu ihtarlar benim pek gücüme gitti. İlk sıla zamanında çare aradım. İki, üç ay gizlice Frerler mektebinin hususi sınıfına devam ettim. Böylece mektep derslerine nispetle fazla derecede Fransızca öğrendim.
O zamana kadar edebiyatla çok temasım yoktu. Merhum Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğuna o zaman muttali oldum. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Fakat kitabet hocası diye yeni gelen bir zat, beni şiirle iştigalden men etti:
"Bu tarz-ı iştigal seni askerlikten uzaklaştırır." dedi. Mahaza güzel yazmak hevesi bende baki kaldı... Devam edecek (Atatürk söylem ve demeçler eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.