Namaz ile Allah'a yakınlaşmaya çalışın
Namaza riayet edin, ona gözetin, çok kılın ve onunla Allah'a yakınlaşmaya çalışın. Çünkü namaz "Mü’minler üzerinde vakitleri belirli bir farzdır."(Nisa: 103)
21.06.2025 00:00:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s): "Namaza riayet edin, ona gözetin, çok kılın ve onunla Allah'a yakınlaşmaya çalışın. Çünkü namaz "Mü'minler üzerinde vakitleri belirli bir farzdır."(Nisa: 103)
Kendilerine "Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?" diye sorulduğunda Cehennem ehlinin "Biz namaz kılanlardan değildik"(Müddessir: 42-43) diye cevap verdiklerini işitmediniz mi?
Namaz, günahları yaprakların döküldüğü gibi döker ve iplerin çözüldüğü gibi çözer. Allah Resulü (s.a.a), namazı insanın kapısının önünde akan ve orada gece gündüz beş defa yıkandığı (şifalı) kaynarcalara benzetmiştir.
Böyle olan bir kimsede kirden hiç eser kalır mı? İşte bu namazın hakkını bilenler, mal ve evlada düşkünlükleri veya dünya metalarına dalmış olmaları, kendilerini namaz kılmaktan geri bırakmayan mümin kimselerdir.
Münezzeh olan Allah şöyle buyuruyor: "İşte, o kimseleri ne ticaret ve ne de alış-veriş, Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyar."(Nur: 37)
Peygamber (s.a.a) kendisi cennetle müjdelendikten sonra bile namaz kılmak hususunda kendini sıkıntıya sokuyordu. Allah'ın "Ehline namazı emret ve kendin de ona devam et."(Ta-Ha: 32) emri gereğince Allah Resulü, ehline namazı emrediyor ve kendisi de ona devam ediyordu.
Namazla beraber zekât da İslam ehline Allah'a yaklaşma vesilesi kılındı. Kim, zekâtı gönül rızasıyla verirse zekât kendisi için bir kefaret olduğu gibi, ateşten koruyan bir engel de olur ve korur. Hiç kimse, verdiği zekât için gözü arkada kalmasın ve üzülmesin.
Gönül hoşnutluğu duymadan veren ve ondan daha iyisini bekleyen kimse, sünneti bilmeyen, zekâtın ecrini kaybeden, ameli boşa giden ve çok pişman olacak olan bir kimsedir.
Sonra Allah, emaneti eda etmeyi emretmiştir. Zira emanete ehil olmayan hüsrana uğrar. Emanet daha önce kendilerinden daha uzun ve kuvvetli, daha yüksek ve büyük olmayan yükseltilmiş göklere, yayılmış yerlere ve sapasağlam uzun dağlara sunulmuştu.
Eğer bir şey uzunluk, yükseklik, güçlülük ve büyüklük açısından emaneti kabulden kaçınmaya yetseydi, onlar kaçınırlardı. Fakat o güçlü varlıklar, işin sonucundan korktular ve kendilerinden çok daha zayıf olanın anlamadığı şeyi kavradılar, işte bu varlık insandır "O çok zalim ve çok cahildir."(Ahzab: 72)
Muhakkak ki kulların gece ve gündüzlerinde işledikleri hiç bir şey, yüce ve münezzeh olan Allah'a gizli kalmaz. Kulların yapakları her şeyden tümüyle haberdar ve ilmiyle her şeyi kuşatandır. Sizin azalarınız, Allah'ın şahitleridir. Tüm organlarınız O'nun ordularıdır. Vicdanlarınız O'nun hafiyeleri ve halvetleriniz ona aşikârdır.
Bu hutbe H. 38 yılında Sıffin savaşından sonra irad edilmiştir.
"Allah'a andolsun ki, Muaviye, benden daha dahi değildir. O, hıyanet eder ve yalan söyler. Hıyanetin kötülüğü olmasaydı, ben de insanların en dâhisi olurdum. Her hıyanet yalandır, her yalan da bir çeşit hakkı gizlemektir. "Her hıyanet edenin kıyamet gününde kendisiyle tanınacağı bir bayrağı vardır."
Vallahi onların tuzakları beni gafil avlamaz ve ben zorluklarda asla zayıflığa düşmem."
Bu hutbe Kufe minberinde irad edilmiştir.
"Ey insanlar! Ehli azdır diye hidayet yolunda dehşete kapılmayın. Zira insanlar, doyumu kısa, açlığı uzun olan bir sofrada toplanmışlardır.
Ey insanlar! Halkı bir araya toplayan şey hoşnutluk ve hoşnutsuzluktur. (Bir iş hususundaki hoşnutluk veya hoşnutsuzluk sevap veya cezayı genelleştirir.)
Şüphesiz Semud'un devesini sadece tek bir kişi kesmişti de hepsi bu duruma ses çıkarmayıp razı olunca Allah da azabı hepsine göndermiş ve buyurmuştu ki: "Onlar onu (Salih'in devesini) boğazladılar, sonunda hepsi de pişman oldular."(Şuara: 157)
Çok geçmeden yerleri, kızdırılmış demirin yumuşak toprağa girerken çıkardığı ineğinkine benzer bir ses çıkararak yerin dibine geçti.
Ey insanlar! Kim dosdoğru yolda ilerlerse suya kavuşur; kim de muhalefet ederse, çöle düşer, (su bulamaz, şaşkınlık içinde bocalar.)" Nehc'ul Belaga 199-201 Hutbe
Kendilerine "Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?" diye sorulduğunda Cehennem ehlinin "Biz namaz kılanlardan değildik"(Müddessir: 42-43) diye cevap verdiklerini işitmediniz mi?
Namaz, günahları yaprakların döküldüğü gibi döker ve iplerin çözüldüğü gibi çözer. Allah Resulü (s.a.a), namazı insanın kapısının önünde akan ve orada gece gündüz beş defa yıkandığı (şifalı) kaynarcalara benzetmiştir.
Böyle olan bir kimsede kirden hiç eser kalır mı? İşte bu namazın hakkını bilenler, mal ve evlada düşkünlükleri veya dünya metalarına dalmış olmaları, kendilerini namaz kılmaktan geri bırakmayan mümin kimselerdir.
Münezzeh olan Allah şöyle buyuruyor: "İşte, o kimseleri ne ticaret ve ne de alış-veriş, Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyar."(Nur: 37)
Peygamber (s.a.a) kendisi cennetle müjdelendikten sonra bile namaz kılmak hususunda kendini sıkıntıya sokuyordu. Allah'ın "Ehline namazı emret ve kendin de ona devam et."(Ta-Ha: 32) emri gereğince Allah Resulü, ehline namazı emrediyor ve kendisi de ona devam ediyordu.
Namazla beraber zekât da İslam ehline Allah'a yaklaşma vesilesi kılındı. Kim, zekâtı gönül rızasıyla verirse zekât kendisi için bir kefaret olduğu gibi, ateşten koruyan bir engel de olur ve korur. Hiç kimse, verdiği zekât için gözü arkada kalmasın ve üzülmesin.
Gönül hoşnutluğu duymadan veren ve ondan daha iyisini bekleyen kimse, sünneti bilmeyen, zekâtın ecrini kaybeden, ameli boşa giden ve çok pişman olacak olan bir kimsedir.
Sonra Allah, emaneti eda etmeyi emretmiştir. Zira emanete ehil olmayan hüsrana uğrar. Emanet daha önce kendilerinden daha uzun ve kuvvetli, daha yüksek ve büyük olmayan yükseltilmiş göklere, yayılmış yerlere ve sapasağlam uzun dağlara sunulmuştu.
Eğer bir şey uzunluk, yükseklik, güçlülük ve büyüklük açısından emaneti kabulden kaçınmaya yetseydi, onlar kaçınırlardı. Fakat o güçlü varlıklar, işin sonucundan korktular ve kendilerinden çok daha zayıf olanın anlamadığı şeyi kavradılar, işte bu varlık insandır "O çok zalim ve çok cahildir."(Ahzab: 72)
Muhakkak ki kulların gece ve gündüzlerinde işledikleri hiç bir şey, yüce ve münezzeh olan Allah'a gizli kalmaz. Kulların yapakları her şeyden tümüyle haberdar ve ilmiyle her şeyi kuşatandır. Sizin azalarınız, Allah'ın şahitleridir. Tüm organlarınız O'nun ordularıdır. Vicdanlarınız O'nun hafiyeleri ve halvetleriniz ona aşikârdır.
Bu hutbe H. 38 yılında Sıffin savaşından sonra irad edilmiştir.
"Allah'a andolsun ki, Muaviye, benden daha dahi değildir. O, hıyanet eder ve yalan söyler. Hıyanetin kötülüğü olmasaydı, ben de insanların en dâhisi olurdum. Her hıyanet yalandır, her yalan da bir çeşit hakkı gizlemektir. "Her hıyanet edenin kıyamet gününde kendisiyle tanınacağı bir bayrağı vardır."
Vallahi onların tuzakları beni gafil avlamaz ve ben zorluklarda asla zayıflığa düşmem."
Bu hutbe Kufe minberinde irad edilmiştir.
"Ey insanlar! Ehli azdır diye hidayet yolunda dehşete kapılmayın. Zira insanlar, doyumu kısa, açlığı uzun olan bir sofrada toplanmışlardır.
Ey insanlar! Halkı bir araya toplayan şey hoşnutluk ve hoşnutsuzluktur. (Bir iş hususundaki hoşnutluk veya hoşnutsuzluk sevap veya cezayı genelleştirir.)
Şüphesiz Semud'un devesini sadece tek bir kişi kesmişti de hepsi bu duruma ses çıkarmayıp razı olunca Allah da azabı hepsine göndermiş ve buyurmuştu ki: "Onlar onu (Salih'in devesini) boğazladılar, sonunda hepsi de pişman oldular."(Şuara: 157)
Çok geçmeden yerleri, kızdırılmış demirin yumuşak toprağa girerken çıkardığı ineğinkine benzer bir ses çıkararak yerin dibine geçti.
Ey insanlar! Kim dosdoğru yolda ilerlerse suya kavuşur; kim de muhalefet ederse, çöle düşer, (su bulamaz, şaşkınlık içinde bocalar.)" Nehc'ul Belaga 199-201 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.