Birinci Dünya Paylaşım Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin toprakları, 30 Ekim 1918’de o zamanki Haçlı ordusu olan, kendilerine İtilaf Devletleri denilen ve şimdilerde adı Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri olan İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Amerika tarafından işgal edildi. Türk ordusu savaş suçlusu ve militarist ilan edilip dağıtıldı ve etkisiz hale getirildi. Bu işgali fırsat bilen ve Osmanlı vatandaşı olan bir kısım terörist Rum, Ermeni gruplar, şunlar bunlar azgınlaşmaya, eşkıyalık yapmaya, Türklere saldırmaya, öldürmeye, yağmalamaya başladılar. Bazı çeteci eşkıya Rumlar Türk toprakları üzerinde Pontus Rum devleti, bir kısım terörist Ermeniler de Ermeni devleti kurmak için her türlü terörü yaptılar. Düzen bozuldu, devlet hâkimiyeti ortadan kalktı.
31 Mart 1919’da dönemin başbakanı Damat Ferit, Rum ve Ermenilerin de yer aldığı ve şehzadelerin başkanlık ettiği Heyet-i Nâsihalar yani Nasihat Heyetleri kurdu ve bu öğüt kurulları, kendileri için belirlenen bölgelere dağıldılar.
İstanbul Hükûmetinin nasihat heyetleri, ayrı devlet kurma derdinde olan Rumlarla, Ermenilerle görüştüler ve onlarla aynı ağzı kullanarak Türk milliyetçisi olan İttihat ve Terakkicileri suçladılar. Halkı, din ve milliyet ayırımı olmadan herkesin kardeşçe, barış içinde yaşayacağı propagandaları ile kandırdılar. İsyan eden Rumları ikna edeceklerini, Rum terörizmini ve ayrılıkçı eğilimlerini ortadan kaldıracaklarını, anaların ağlamayacağını söylediler. Rum çeteleri ve Ermeni terör örgütleri, bugünkü PKK gibi batılı devletler tarafından beslenip korunmaktaydı. Barıştan, kardeşlikten, sükun ve huzurdan bahsettiler, kardeşlik, barış türküleri söylediler.
Nasihat heyetlerinin asıl amacı, isyancı Rum çeteleri ikna etmek ve eşkıyalıklarına son vermek değil, Türkleri ikna etmekti. Bir devlete isyan etmiş hangi terör örgütü, o devletin nasihatını dinlemiştir şimdiye kadar? Tarih, böyle bir şey kaydetmedi. Tarihin kaydettiği şey, isyan eden eşkiyanın tenkil edilmesidir.
Nasihat heyetlerinin ilkeleri şuydu: Rumları tatmin etmek, Türkleri de ikna etmek. Rumlar ne isterlerse vermek, onları razı ve memnun etmek, onları her türlü terörist faaliyetlerinde haklı ve mağdur görmekti. Türklere de İtilaf Devletlerinin Haçlı işgalini kabul ettirmek, hazmettirmek, bu işgale itiraz etmemelerini sağlamaktı.
Nasihat heyetlerinin yaptığı propaganda çalışmalarından biri, İttihat ve Terakki Partisi’ni Türk ırkçısı, zalim, barbar, dinsiz, Bolşevik; ama Türk düşmanı unsurların hâkim olduğu ve Batılı işgalci güçleri destekleyen, onlarla işbirliği yapan Hürriyet ve İtilaf Partisi’ni iyi, başarılı ve milletin hayrına göstermekti.
İsyancı Rum ve Ermenileri devlete bağlayacaklarını, silah bıraktıracaklarını, Türklerle kardeş yapacaklarını, bunun için her türlü tavizi vermeye hazır olduklarını söylediler.
Nasihat heyetlerinin bütün gayreti, Türklerin millî direnişte bulunmamalarını sağlamaya çalışmaktı. Onlara göre Türkler uyanmamalı, her durumu, her olumsuzluğu, her haksızlığı olduğu gibi kabul edip hazmetmeli ve sesini çıkarmamalı idi. Barış ancak böyle gelirdi.
Ülkenin her tarafını dolaşan bu nasihat heyetleri, gittikleri her yerde vatan, millet, bayrak, devlet, din sevdalısı Kuva-yı Milliyecileri kötülediler, onları din ve padişah düşmanı, maceracı ilan ettiler, milletimize millet fedailerini çıldırmış, dağa çıkmış eşkıyalar olarak göstermeye çalıştılar.
Tek yolun ve çarenin, işgalci İngilizlerle yani bugünkü Avrupa Birliği ve Amerika’nın akrabalarıyla uzlaşmak, onların emri altına girmek olduğunu anlattılar.
Ama bir de baktılar ki, Rumlar nasihat-masihat dinlememiş, 15 Mayıs 1919’da Yunan orduları denizden çıkarma yaparak İzmir’i işgal edivermişler.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’dan Anadolu’ya zuhur ve kıyam harekâtı bütün tezgâhları bozmuş. Türk’ün çelikten iradesi, millî vicdanın sembolü olan Mustafa Kemal, bozkurt asaletiyle Anadolu ufuklarında görünmüş, şimşek gibi çakan gözleriyle mazlum ve mağdur Türk’ün, yok edilmek istenen, ebediyyen izmihlal edilmek istenen Türk’ün önüne düşerek diri bir umuda tercüman olmuş. Türk milletine bu nasihat heyetlerinin ''yurt içinde halkı zehirlemek'' için dolaştığını, onlara itibar etmemeleri, onların sözlerine kulak asmamaları gerektiğini anlattı.
Yani bu nasihat heyetlerinin gerçek kimliğini gösterdi. Bunların, emperyalist Haçlıların milletimizi darağacına gönül rızasıyla göndermek için ikna etmeye çalışan görevlendirilmiş masalcılar ve aldatıcılar olduğunu anlattı.
Mustafa Kemal Paşa, işgalcilerin propaganda memuru olan nasihat heyetlerine karşı Mehmet Akif gibi helal süt emmiş, hakiki Müslüman, saf milliyetçi, sahih Türk aydınlarını Anadolu’ya göndererek psikolojik tahribata karşı psikolojik tamirle cevap verdi. Emperyalizme direnen Türk Atatürk’ün, Millî Mücadelenin, tam istiklâlci Kuva-yı Milliye’nin akıllı adamı Mehmet Akif’ti. Nitekim Millî Mücadele başlayınca Mustafa Kemal, Mehmet Akif’i Ankara’ya davet etti. Akif de tereddütsüz kabul edip Millî Mücadeleye katıldı. Eşref Edib’e de: “Bizim tarafımızdan halkı tenvire (aydınlatmaya) ihtiyaç varmış. Meşihattakilerle temas et harekât-ı Milliye aleyhinde bir halt etmesinler” dedi. Yani “Haçlı işgalcilerle işbirliği yapan bir kısım İslamcı ve alim geçinen, İslam Teâli Cemiyeti, İngiliz Muhipler Cemiyeti gibi ihanet derneklerine giren adamlara söyle, Anadolu’daki Kuva-yı Milliye aleyhine çalışmasınlar” diyerek safını belli etti.
Millî Mücadelemiz bir yönüyle emperyalist Haçlı ordularının vatanımızı işgalini hayırlı bir iş olarak anlatan, bu anlamda psikolojik harekât yapan, milletimizin algılarını yönlendirmek için görevlendirilen ve işgalcilerin yerli işbirlikçisi olan Damat Ferid’in nasihat heyetleriyle, Millî Mücadeleyi Haçlılara ve eşkıyaya karşı bir cihad olarak anlatan Mehmet Akif gibi aksakallar arasında geçti. Millî Mücadele zaferi, Müslüman Türk’ün vicdanı olan aksakalların, emperyalizmin sözcüsü olan nasihat heyetlerine karşı zaferidir. Akif’in torunları olan aksakallar da sahadadır. Allah büyük.
31 Mart 1919’da dönemin başbakanı Damat Ferit, Rum ve Ermenilerin de yer aldığı ve şehzadelerin başkanlık ettiği Heyet-i Nâsihalar yani Nasihat Heyetleri kurdu ve bu öğüt kurulları, kendileri için belirlenen bölgelere dağıldılar.
İstanbul Hükûmetinin nasihat heyetleri, ayrı devlet kurma derdinde olan Rumlarla, Ermenilerle görüştüler ve onlarla aynı ağzı kullanarak Türk milliyetçisi olan İttihat ve Terakkicileri suçladılar. Halkı, din ve milliyet ayırımı olmadan herkesin kardeşçe, barış içinde yaşayacağı propagandaları ile kandırdılar. İsyan eden Rumları ikna edeceklerini, Rum terörizmini ve ayrılıkçı eğilimlerini ortadan kaldıracaklarını, anaların ağlamayacağını söylediler. Rum çeteleri ve Ermeni terör örgütleri, bugünkü PKK gibi batılı devletler tarafından beslenip korunmaktaydı. Barıştan, kardeşlikten, sükun ve huzurdan bahsettiler, kardeşlik, barış türküleri söylediler.
Nasihat heyetlerinin asıl amacı, isyancı Rum çeteleri ikna etmek ve eşkıyalıklarına son vermek değil, Türkleri ikna etmekti. Bir devlete isyan etmiş hangi terör örgütü, o devletin nasihatını dinlemiştir şimdiye kadar? Tarih, böyle bir şey kaydetmedi. Tarihin kaydettiği şey, isyan eden eşkiyanın tenkil edilmesidir.
Nasihat heyetlerinin ilkeleri şuydu: Rumları tatmin etmek, Türkleri de ikna etmek. Rumlar ne isterlerse vermek, onları razı ve memnun etmek, onları her türlü terörist faaliyetlerinde haklı ve mağdur görmekti. Türklere de İtilaf Devletlerinin Haçlı işgalini kabul ettirmek, hazmettirmek, bu işgale itiraz etmemelerini sağlamaktı.
Nasihat heyetlerinin yaptığı propaganda çalışmalarından biri, İttihat ve Terakki Partisi’ni Türk ırkçısı, zalim, barbar, dinsiz, Bolşevik; ama Türk düşmanı unsurların hâkim olduğu ve Batılı işgalci güçleri destekleyen, onlarla işbirliği yapan Hürriyet ve İtilaf Partisi’ni iyi, başarılı ve milletin hayrına göstermekti.
İsyancı Rum ve Ermenileri devlete bağlayacaklarını, silah bıraktıracaklarını, Türklerle kardeş yapacaklarını, bunun için her türlü tavizi vermeye hazır olduklarını söylediler.
Nasihat heyetlerinin bütün gayreti, Türklerin millî direnişte bulunmamalarını sağlamaya çalışmaktı. Onlara göre Türkler uyanmamalı, her durumu, her olumsuzluğu, her haksızlığı olduğu gibi kabul edip hazmetmeli ve sesini çıkarmamalı idi. Barış ancak böyle gelirdi.
Ülkenin her tarafını dolaşan bu nasihat heyetleri, gittikleri her yerde vatan, millet, bayrak, devlet, din sevdalısı Kuva-yı Milliyecileri kötülediler, onları din ve padişah düşmanı, maceracı ilan ettiler, milletimize millet fedailerini çıldırmış, dağa çıkmış eşkıyalar olarak göstermeye çalıştılar.
Tek yolun ve çarenin, işgalci İngilizlerle yani bugünkü Avrupa Birliği ve Amerika’nın akrabalarıyla uzlaşmak, onların emri altına girmek olduğunu anlattılar.
Ama bir de baktılar ki, Rumlar nasihat-masihat dinlememiş, 15 Mayıs 1919’da Yunan orduları denizden çıkarma yaparak İzmir’i işgal edivermişler.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’dan Anadolu’ya zuhur ve kıyam harekâtı bütün tezgâhları bozmuş. Türk’ün çelikten iradesi, millî vicdanın sembolü olan Mustafa Kemal, bozkurt asaletiyle Anadolu ufuklarında görünmüş, şimşek gibi çakan gözleriyle mazlum ve mağdur Türk’ün, yok edilmek istenen, ebediyyen izmihlal edilmek istenen Türk’ün önüne düşerek diri bir umuda tercüman olmuş. Türk milletine bu nasihat heyetlerinin ''yurt içinde halkı zehirlemek'' için dolaştığını, onlara itibar etmemeleri, onların sözlerine kulak asmamaları gerektiğini anlattı.
Yani bu nasihat heyetlerinin gerçek kimliğini gösterdi. Bunların, emperyalist Haçlıların milletimizi darağacına gönül rızasıyla göndermek için ikna etmeye çalışan görevlendirilmiş masalcılar ve aldatıcılar olduğunu anlattı.
Mustafa Kemal Paşa, işgalcilerin propaganda memuru olan nasihat heyetlerine karşı Mehmet Akif gibi helal süt emmiş, hakiki Müslüman, saf milliyetçi, sahih Türk aydınlarını Anadolu’ya göndererek psikolojik tahribata karşı psikolojik tamirle cevap verdi. Emperyalizme direnen Türk Atatürk’ün, Millî Mücadelenin, tam istiklâlci Kuva-yı Milliye’nin akıllı adamı Mehmet Akif’ti. Nitekim Millî Mücadele başlayınca Mustafa Kemal, Mehmet Akif’i Ankara’ya davet etti. Akif de tereddütsüz kabul edip Millî Mücadeleye katıldı. Eşref Edib’e de: “Bizim tarafımızdan halkı tenvire (aydınlatmaya) ihtiyaç varmış. Meşihattakilerle temas et harekât-ı Milliye aleyhinde bir halt etmesinler” dedi. Yani “Haçlı işgalcilerle işbirliği yapan bir kısım İslamcı ve alim geçinen, İslam Teâli Cemiyeti, İngiliz Muhipler Cemiyeti gibi ihanet derneklerine giren adamlara söyle, Anadolu’daki Kuva-yı Milliye aleyhine çalışmasınlar” diyerek safını belli etti.
Millî Mücadelemiz bir yönüyle emperyalist Haçlı ordularının vatanımızı işgalini hayırlı bir iş olarak anlatan, bu anlamda psikolojik harekât yapan, milletimizin algılarını yönlendirmek için görevlendirilen ve işgalcilerin yerli işbirlikçisi olan Damat Ferid’in nasihat heyetleriyle, Millî Mücadeleyi Haçlılara ve eşkıyaya karşı bir cihad olarak anlatan Mehmet Akif gibi aksakallar arasında geçti. Millî Mücadele zaferi, Müslüman Türk’ün vicdanı olan aksakalların, emperyalizmin sözcüsü olan nasihat heyetlerine karşı zaferidir. Akif’in torunları olan aksakallar da sahadadır. Allah büyük.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015