Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri de Sevgili Peygamberimize olan muhabbet ve aşkını dile getirdiği kasidelerinden birinde şöyle demektedir: Server-i âlem, sana aşık olup da, yanarım!Her nerede olsam, o güzel cemalin ararım.Kâbe kavseyn tahtının sultanı sen, ben hiçim.Misafirinim dersem saygısızlık sayarım.Her şey cihanda senin şerefine bilirim.Rahmetin yağsa bana her gün olur baharım.Herkes Kâbe'yi tavaf için gelir Hicaz'a,Sana kavuşmak için ben dağları aşarım.Seadet tacına kavuştum ben rüyada.Yağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.Dostunu öven aşıkların bülbülü, ey Cami!Divanında şu yazılar, oluyor, tercümanım.Dili sarkmış, susuz kalmış, uyuz bir köpek gibi,Senin ihsan denizinden bir damla arzularım. Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:"En büyük saadet, iki cihanın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselama tâbi olmaktır. Cehennem azabından kurtulmak için, Allahü teâlânın seçtiği sevdiği insanların reisine uymak gerekir. Cennet nimetlerine kavuşmak, Ona tâbi olanlara mahsustur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Ona tâbi olmak şarttır. Ona uymayanların tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve duaları kabul olmaz. Onun yolunda olmayanların zikirleri, fikirleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir. Peygamberler, Onun hayat veren deryasından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere yükselmişlerdir. Evliya, Onun sonsuz deryasından bir yudum içmekle muradlarına ermişlerdir. Yer yüzündeki melekler, Onun hizmetçileri, göklerdekiler, aşıklarıdır. Her şey, Onun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, Onun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, Onun mübarek ruhundan feyz almışlardır. Allahü teâlânın varlığını O açıklamış, her şeyin yaratanı, Onun rızasını almak istemiştir. Ona ve Onun Âline ve Eshabına bizden dualar olsun. O yüce Peygamber, hepimizden razı olsun!" İslamiyet'ten evvel Arabistan bir çöl ve orada oturan insanlar da yarı vahşi bedevilerdi. Putperest idiler. Birçok putlara taparlardı. İptidai bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi korkunç âdetleri vardı. Bu yarımada, bir yol üzerinde olmadığı için, ne büyük İskenderler, ne Persler, ne Romalılar, Arablarla hiç uğraşmamış, birçok kavimlerle savaştıkları halde, Arabların yanından geçmemişlerdi. Bu sebepten, İranlıların, Romalıların ahlaksızlıkları, zulümleri, hilekârlıkları Arablara bulaşmadı. İşte böyle aciz, zavallı, yarı vahşi olan bir kavim, onlara mürşidlik, rehberlik eden Muhammed aleyhisselam sayesinde birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulade [olağanüstü] bir gayret ile 30 sene içinde, şarkta Türkistan ve Hindistan, garpta İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslam devleti meydana getirmiştir. İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok şeyler keşf etmişlerdir. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır. İlimde o kadar ileri gitmişlerdi ki, Papalar bile Endülüs Üniversitelerinde okuyor, dünyanın her tarafından koşup gelenler, bu üniversitelerde fen ve tıp tahsil ediyorlardı.