Ülkemizde ve dünyada, nüfusun çoğunluğu şehirlerde yaşıyor. Ne yazık ki, az sayıdaki istisna dışında, şehirler insana mutluluk vermekten çok uzak.
Yarın 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü... İnsanlara mutluluk verecek şehirleri kurabilmek amacıyla böyle bir gün kabul edilmiş olsa da, vazgeçtik şehirden, gezegen elden gidiyor!
Çevreye, iklime, şehirlere hiç düşünülmeden, hesaplanmadan yapılan müdahaleler, insanların direnişi ve bunu görmezden gelen, yok sayan bir iktidar...
Şehirde üç temel işlev vardır. Öncelikle şehir olabilmesi için ekonomi olması lazım. Ekonomi, başta hizmet sektörü olmak üzere, sanayi gibi çalışma alanlarını kapsar. İkinci işlev barınma; üçüncüsü eğlence, dinlenme, kültürü kapsayan sosyal donatı alanlarıdır.
Şehirlerin planlanması bu üç işlevin sağlıklı ve uyum içinde gelişmesini esas alarak yapılmalıdır. Bu üçü arasında dengesizlik olursa ona şehir denmez.
2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) o zamanki adıyla Çevre ve Ormancılık Bakanlığı arasında bir protokol imzalanarak 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı (ÇDP) yapılmasına karar verildi. İstanbul'un ulaşımından, barınmasına, doğal kaynaklarından sanayisine, tarihi mirasından altyapısına kadar sosyal fiziki ve ekonomik şartlarını kapsayan Plan; hazırlanması, revizyonu ve oylama süreçlerinin ardından 2009 yılında tamamlandı ancak uygulamaya konulmadı. Konuyla ilgili hemen herkesin takdirini kazanan, akademisyenlerce İstanbul'un hassasiyetlerine uygun olarak hazırlanan, İBB Meclisi'nde oy birliğiyle kabul edilen bu Plan böylece rafa kaldırılmış oldu. İBB'nin yıllarca üzerinde çalıştığı ve milyonlarca dolar harcadığı İstanbul'un anayasası diyebileceğimiz Çevre Düzeni Planı çöpe atıldı.
Günümüze bakıldığında, özellikle İstanbul'da herkes proje yarışı içine girmiş durumda. Fakat şunu unutmamak gerekir; yaşanılabilir çevreler, ancak üzerinde gerçekleşen ekonomik sosyal ve ekolojik faaliyetler ile barışık olan, herkes için adil bir ortam sağlayan mekânlarda oluşturulabilir.
Ne var ki; kentsel dönüşüm masalı da önümüzde durmaktadır...
Kapitalizm, içinde bulunduğu krizi önlemek için kentsel mekânı bir araç olarak kullanmakta, bunu kullanırken de hukuk, planlama, demokratik katılım süreçlerini göz ardı etmektedir. Öte yandan kentteki kamusal alanı, doğayı, tarihi kültür değerlerini yağmalamaktadır.
Krizlerin mülkiyetlerin menkulleştirmesi üzerinden çözülmesi 1929 Ekonomik Buhranı ile öğrenildi. İşte şu anda gayrimenkul yatırım ortaklıkları, "mortage" lar, kent mekânında yapılan yatırımlar ve daha da önemlisi kamusal düzenlemeler hep bu amaçla gerçekleştiriliyor.
Satış kabiliyeti en yüksek olan alanlar tarihi ve kültürel alanlardır. İstanbul'dan örnek verirsek Tarlabaşı, Tarihi Yarımada, Beyoğlu, Sulukule, Fener, Balat... Bu rantı misli ile arttırarak, buradaki insanları dışarı atarak o parçalı mülkiyetin bir sermaye şirketine, bir devlet iradesi, hukuk kullanılarak devredilmesi yasasıdır Kentsel Dönüşüm.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023