"Ramazanın gelişiyle" diye başlarlar "eskiler"; sonra, evlere şenlik doğar, bereket yağardı. Ailenin tüm üyelerinin toplandığı iftar sofraları, birbirinden leziz özel Ramazan tatlarıyla donatılırdı" sözleriyle "bereket" vurgusu yaparlar.
Eskilerin feryadı:
Sofralarda bereket kalmadı
Ve, şöyle devam ederler: Sofranın muazzam görüntüsü nefis yemek kokularıyla birleşince, insanda bir imrenme duygusu yaratırdı. Top atılır atılmaz yemeklere hücum edilirdi. İftariyeliklerle başlayan iftar yemeğine, hep birlikte kılınan akşam namazıyla ara verilir, namazdan sonra devam edilirdi. Bereketli iftar sofralarında değişmez ilk yemek; et veya tavuk suyuyla hazırlanan düğün, mercimek, yoğurt, pirinç çorbalarıydı. Ramazan'ın vazgeçilmez yemeği, pastırmalı yumurta sahanlar içinde mutlaka Ramazan pidesiyle sunulurdu.
Daha sonraki yemekler etinden sebzesine, pilavından böreğine ev sahibinin gücüne göre yapılan lezzetlerdi. Kuru meyvelerden yapılan hoşaflar, kat kat yufkadan oluşan baklavalar, kazandibi, kabak tatlısı, keşkül ve Ramazan'a has bir tatlı olarak bilinen gül kokulu güllaç, iftar sofralarının vazgeçilmez tatlılarıydı.
Halil İbrahim sofraları
Maneviyat dolu atmosferiyle Ramazan sofralarında çocuklar, birer Cennet bülbülü gibi neşeli idiler. İzzet-i ikram faslından sonra yudumlanan kahveler, içilen şerbetlerin ardından masallar anlatılır, yaşlılar bilmece faslında ortaya çıkarlardı. Bilmeceyi bilmek ve diğer hünerlerini -adabına göre oturup kalkmak ve büyüklere hürmette kusur etmemek dahil- gösteren izdivaç çağındaki kızlara çaktırmadan not verilirdi. Ramazan boyunca devletin önde gelenleri ve varlıklı kişilerin konaklarında büyük iftar sofraları kurulurdu. İftarların en görkemlerinin yaşandığı sarayda sofraya büyük siniler salonlara dizilir, saraylılar sofranın çevresine sıralanıp iftar açarlardı.
"Diş kirası"nı bilenimiz var mı?
Şerbet ve şuruplar, boza ve sahlep de önemli Ramazan içecekleriydi. Demirhindi, ağaç kavunu, menekşe, kızılcık gibi şimdilerde adını bile duymadığımız içecekler, karla soğutularak sunuluyordu. Kahve ile iftar keyfi tamamlanırdı. Büyük konaklarda iftarın, tüm misafirlere aynı anda verilmesi şarttı. Kahve ibriğinin soğumaması için gümüş zincirli ateşlikler yakılır ve misafir sayısı kadar hizmetkâr, kahvecibaşının etrafına dizilir, kahveler, kafesli gümüş zarfların ucundan tutulmak suretiyle misafirlere ikram edilirdi. İftardan sonra haremağaları vasıtasıyla Sultan ve Hanım Efendilere saygılar iletilir, iltifatla beraber, derecelere göre "diş kirası" adı altında armağanlar ya da para alınırdı. Akraba ve dostlar arasında ise Ramazan'ın ilk haftasında habersiz iftara gitmek, bir saygının belirtisi sayılırdı.
Eskilerin feryadı:
Sofralarda bereket kalmadı
Ve, şöyle devam ederler: Sofranın muazzam görüntüsü nefis yemek kokularıyla birleşince, insanda bir imrenme duygusu yaratırdı. Top atılır atılmaz yemeklere hücum edilirdi. İftariyeliklerle başlayan iftar yemeğine, hep birlikte kılınan akşam namazıyla ara verilir, namazdan sonra devam edilirdi. Bereketli iftar sofralarında değişmez ilk yemek; et veya tavuk suyuyla hazırlanan düğün, mercimek, yoğurt, pirinç çorbalarıydı. Ramazan'ın vazgeçilmez yemeği, pastırmalı yumurta sahanlar içinde mutlaka Ramazan pidesiyle sunulurdu.
Daha sonraki yemekler etinden sebzesine, pilavından böreğine ev sahibinin gücüne göre yapılan lezzetlerdi. Kuru meyvelerden yapılan hoşaflar, kat kat yufkadan oluşan baklavalar, kazandibi, kabak tatlısı, keşkül ve Ramazan'a has bir tatlı olarak bilinen gül kokulu güllaç, iftar sofralarının vazgeçilmez tatlılarıydı.
Halil İbrahim sofraları
Maneviyat dolu atmosferiyle Ramazan sofralarında çocuklar, birer Cennet bülbülü gibi neşeli idiler. İzzet-i ikram faslından sonra yudumlanan kahveler, içilen şerbetlerin ardından masallar anlatılır, yaşlılar bilmece faslında ortaya çıkarlardı. Bilmeceyi bilmek ve diğer hünerlerini -adabına göre oturup kalkmak ve büyüklere hürmette kusur etmemek dahil- gösteren izdivaç çağındaki kızlara çaktırmadan not verilirdi. Ramazan boyunca devletin önde gelenleri ve varlıklı kişilerin konaklarında büyük iftar sofraları kurulurdu. İftarların en görkemlerinin yaşandığı sarayda sofraya büyük siniler salonlara dizilir, saraylılar sofranın çevresine sıralanıp iftar açarlardı.
"Diş kirası"nı bilenimiz var mı?
Şerbet ve şuruplar, boza ve sahlep de önemli Ramazan içecekleriydi. Demirhindi, ağaç kavunu, menekşe, kızılcık gibi şimdilerde adını bile duymadığımız içecekler, karla soğutularak sunuluyordu. Kahve ile iftar keyfi tamamlanırdı. Büyük konaklarda iftarın, tüm misafirlere aynı anda verilmesi şarttı. Kahve ibriğinin soğumaması için gümüş zincirli ateşlikler yakılır ve misafir sayısı kadar hizmetkâr, kahvecibaşının etrafına dizilir, kahveler, kafesli gümüş zarfların ucundan tutulmak suretiyle misafirlere ikram edilirdi. İftardan sonra haremağaları vasıtasıyla Sultan ve Hanım Efendilere saygılar iletilir, iltifatla beraber, derecelere göre "diş kirası" adı altında armağanlar ya da para alınırdı. Akraba ve dostlar arasında ise Ramazan'ın ilk haftasında habersiz iftara gitmek, bir saygının belirtisi sayılırdı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.