Ehl-i Beyt imamlarının velayet, imamet ve meveddetleri hakkında ayet ve hadislerden anlaşılan şudur ki; Allah ve Peygambere varmanın ve ilahi gerçekleri anlamanın sadece bir tek yolu vardır. O yol da Ehl-i Beyt İmamlarına tabi olmaktır. Sadece, "ben de Ehl-i Beyti seviyorum" demek, yeterli değildir. Zira her sevginin bir mazharı ve tecellisi olmalıdır. İslam adına Ehl-i Beyt'in dışında yol arayanlar gerçekte yolsuzluğa düşmüşlerdir. Tarihte şöyle bir olay nakledilir; bir gün İmam Cafer Sadık (a.s)'a bazıları, bir şahıs hakkında ilim ve takva ehli olduğuna dair övgüyle bahsettiler. İmam Sadık (a.s) o mezkûr şâhısı görmek istiyordu. Günlerden bir gün İmam Sadık (a.s) sokakta bir kalabalık ve kalabalığa konuşan, hadis anlatan birisini gördü. İmam Cafer Sadık (a.s)'a konuşan kişinin anlatılan şahıs olduğu söylendiğinde İmam Sadık (a.s) kalabalığın yanına vardı ve dinlemeye koyuldu. Mezkûr şahıs İmam Cafer Sadık (a.s)'ı görünce sohbetini yarıda kesip oradan ayrıldı. İmam Cafer Sadık (a.s) da o kişiyi takibe koyuldu. Mezkûr kişi önce bir ekmek fırınına girerek iki ekmek ve sonrasında da bir manavdan iki tane nar çaldı. Bunları gören İmam Cafer Sadık (a.s) çok şaşırmıştı. Derken o kişi bir harabeye girerek çaldığı ekmek ve narları fakirler arasında bölüştürdü. Bunları gören İmam Cafer Sadık (a.s) mezkûr kişinin yanına giderek ona şöyle buyurdu; Seni bana övgüyle anlattılar. Ama duyduklarımla gördüklerim kesinlikle birbiriyle bağdaşmıyor. Kişi İmam Sadık (a.s)'a; "Ey Peygamber evladı, sen Kur'an-ı Kerim'deki şu ayeti bilmiyor musun; "Kim bir hayırla gelirse o hayırı on olarak kabul ederiz, kim de bir günahla gelirse onu da bir olarak hesap ederiz". Ben iki ekmek, iki de nar çaldım. Bu dört günah eder. Daha sonra onları fakirlere dağıttım. Bu da kırk sevap eder. Dört günahı kırk sevaptan çıkarsak geriye otuz altı sevap kalır. Dolayısıyla ben kârlıyım." Bunları duyan İmam Cafer Sadık (a.s) daha da şaşırdı ve şöyle buyurdu; "İnsan eğer yoldan saparsa Kur'an'ı böyle yanlış tefsir eder." Sonrasında o kişinin söylemiş olduğu ayetin gerçek manasını beyan etti. Bu olayda da görüldüğü gibi Kur'an-ı Ehl-i Beytsiz anlamaya çalışmak insanın sapmasının ilk adımı olur. İmamet ve velayet kavramı İslam dini kaynaklarında var olan metinlere göre çok önemli olup dine hayat kazandırır. İmamet ve velayet peygamberlik makamı gibi ilahi bir makam olup imam, Allah tarafından tayin edilir ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) kendisinden sonraki imam ve halifeyi Allahın emri ile açıklayarak belirtir. Bu konunun delillerinden bir tanesi velayet ayetidir. Velayet ayeti Hz. İmam Ali (a.s)'ın imametine delalet eden ayetlerden de bir tanesidir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor; "Sizin veliniz, ancak Allah ve onun resulü ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir." (Maide, 55). Bu ayet Şia ve Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre Hz. İmam Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur. Ayetin nüzul olayı tarih, hadis ve tefsir kaynaklarına göre şöyledir; Bir gün fakir birisi mescidi Nebiye gelerek orada olanlardan yardım istedi. O esnada rükû halinde olan Hz. İmam Ali (a.s) parmağını oynatarak fakire bir işaret verdi ve fakir gelip onun parmağından yüzüğü çıkardı ve böylelikle Hz. İmam Ali (a.s) namazdayken yüzüğünü ona sadaka olarak verdi. O sırada bu ayet Cebrail vasıtası ile Hz. Peygamber (s.a.a)'e evindeyken nazil oldu. Resul-i Ekrem mescide doğru yol alırken kendi kendine ayeti tilavet ediyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) mescide geldiklerinde o hazret şöyle sordu; Acaba birisi rükû halindeyken sadaka mı verdi? Fakir adam yüzüğü Resul-i Ekrem (s.a.a)'e göstererek şöyle dedi; "Bu sadakayı namaz kılan şu şahıs, namaz da rükû halindeyken bana bağışladı, bende yüzüğü onun parmağından çıkardım." Peygamber (s.a.a) böyle bir şahsın kendisinden sonra müminlerin veli ve koruyucusu olarak tayin edildiği için Allah'a hamd ettiler. Bu rivayeti sahabelerden birçoğu naklettikleri gibi ehlisünnet âlimleri de nakletmişlerdir. Bu ayetin tarihi belgelere göre Hz. İmam Ali (a.s) hakkında nazil olduğu bir gerçektir. Ayette geçen veli kelimesi, mesul, rehber, dost, yardımcı v.s gibi anlamları ifade eder. Ayette velayetten, müminlerin emirliği ve rehberliği kastedilmiştir. Zira ayette Allahın ve Resulünün velayetinden sonra, rükû halinde zekât verenin (Hz. Ali) velayetinden söz edilmektedir. Resul-ü Ekrem ve rükû halinde zekât verenin (Hz. Ali) velayeti Allah'tandır. Dolayısıyla Hz. Peygamberin müminler üzerinde olan velayet ve rehberliğinin aynısı Hz. Ali için de söz konusudur.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012