İnsanımızın bir kaymakam, vali, belediye başkanı ile muhatap olmak istediğini, onlar ile birkaç kelime konuştukları zaman çok keyif aldıklarına defalarca şahit olmuşumdur.
Hele bir genel başkan, vekil veya bakan ile muhatap olmuşsa bu mutluluğunun tarifi yoktur. Gerçi bu tablo ülkemizde çok sık rastlanan bir tablo değildir ve bu muhataplığı çok az kişi yaşar.
Evet, bütün liderler, bakanlar, vekiller 'biz, halkın adamıyız, milletin hizmetkârıyız' derler ama halkın arasına inmekten kaçarlar.
Bu gerçeği kendileri de, 'sadece seçim zamanlarında sokağa iniyoruz' itirafıyla kabul etmişlerdir.
Diğer taraftan sokağa çıkacakları zaman, bir açılışa, davete, mitinge veya namaza gidecekleri zaman en az bir karakol asker, polis eşliğinde en son teknolojiye sahip araçlarla hareket ederler.
Gidecekleri yer baştan dizayn edilmiş, alkışlayıcılar hazırlanmıştır. Yine de risk almazlar ve o kalabalıkların içine, bir o kadar da sivil görevli yerleştirirler.
Ola ki, o kalabalığın içine sızdın ve vekiline, liderine yanaşarak bir sorununu veya haksızlığı dile getirmeye, yanlışları söylemeye cüret ettin. Vay başına gelene!
Televizyonlarda izliyorsunuz! Tecrübemle sabittir ki, insanı anında paketliyorlar. Hem de ne paket!
Bu profil dışında iki lider var. Birini okudum, diğerini yaşadım. Okuduğumu sizler de okumuş, belgesellerde, fotoğraflarda görmüşsünüzdür. Evet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten bahsediyorum.
Çocuk ile çocuk, çiftçi işle çiftçi, öğretmen ile öğretmen olan halkı ile denize giren, oturan, dert dinleyen, eleştirileri sonuna kadar dinleyen, herkes ile istişare eden o büyük insan Atatürk.
Bir diğer büyük insan ise Prof. Dr. Haydar Baş. Anadolu'yu tabiri caizse karış karış gezdi. Kahvelerde bile konuşma yaptı. Vatandaşın sorunları tek tek dinlediği gibi sorularına da tek tek cevap verdi.
Ne zırhlı aracı vardı, ne özel uçağı, ne de koruma ordusu. Gideceği yere arkadaşlarıyla giderdi. Hatta bir toplantıya veya davete giderken aracın direksiyonuna geçtiğine bizzat şahit olmuşumdur.
İlginçtir! Özellikle memleketi Trabzon'da, Haydar Hocamın aleyhinde konuşanlar, namaz vakitlerinde gelir arkasında namaz kılardı.
Benim özelimde ise Prof. Dr. Haydar Baş çok farklıydı. Dört yıla yakın evinin kapısında görev yaptım.
Gece saat bir veya iki. Kapı açılıyor ve bir bakıyorum o mübarek insan, BTP'nin lideri, BRICS ülkelerinin ağzına baktığı lider, ilim, irfan adamı Prof. Dr. Haydar Baş elinde tepsi, çay, şeker ile bekçi kulübesine geliyor.
Bu mutluluğun tarifi yapılabilir mi? Evet, Muhterem Hocam o küçük kulübeye gelir. Hal-hatır sorar. Gündeme dair yorumlar alır ve kendi mütalaasını ortaya koyardı. Ehl-i Beyt'i, Atatürk'ü anlatırdı.
Sabah namazından gece yarılarına kadar her gün evi dolar, taşardı. Onlarca, yüzlerce insan gelirdi.
Kendi kendime merak ederdim, bu insan ne ara dinleniyor, ne ara ailesine, çocuklarına zaman ayırıyor, diye. Empati yapamazdım. Çünkü bu yük benim kaldırabileceğim bir yük değildi.
Arkadaşlar bir sorun, şikâyet veya mesele getirdiklerinde ilk cümlesini, 'Allah, bize yeter. O ne güzel vekildir' ayetinı okuyarak kurardı.
Diğer taraftan herhangi bir sorun veya iş hakkında yol, yordam öğretir, neticeyi isterdi. Verdiği işi layıkıyla yapmayanı anında uyarırdı.
Hülasa O, Hakk'ın adamı olduğu için halkın adamı da oldu. Ha! Halk bu adamlığı göremedi! O da onların sorunu.
Ruhun şad olsun Hocam.
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025