O’na evlat olmak ne güzel nimet

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın geçtiğimiz Pazartesi günü, duygu dolu ama en az o kadar da ölçü dolu mükemmel bir makalesi vardı.

Makalenin başlığı, "Evlat ne demek bilir misiniz?" Tekrar tekrar okunmasını ve özellikle de bazı ölçülerin asla unutulmaması için bir kenara not alınmasını önemle tavsiye ediyorum.

"Ben, evlat ne demek babamdan öğrendim" diyen Hüseyin Baş, evladın tanımını şöyle yapıyordu: "Evlat, senin için hayatının büyük bir kısmını vakfetmiş, kendinden önce seni düşünmüş, hiçbir maddi kaygıyı hayatının merkezine koymadan, senin için sözde ölmeye değil, yaşamaya, yaşatmaya ve sadece seni mutlu etmeye kendini adamış kişidir."

Elbette ki bu tanım, sadece soy anlamında bir evladı anlatmıyor.

Esasen Sayın Baş, "Evladın kandan değil de, candan olduğunu öğretmişti bana babam. Başkasını bilmem ama bana da kanından değil canından muamele etmişti" ifadeleriyle kandan da olsa, kandan olmasa da "candan evlat" olmanın önemini vurguluyor.

Hayatını insan yetiştirmeye adamış, milletimizin ve devletimizin bekası için, içinde bulunduğu badirelerden kurtulması için hep çözüm üretmiş, büyük fekadakarlıklara katlanmış merhum Prof. Dr. Haydar Baş, bizlere babalarımızdan da öte büyük bir babalık yaptı.

O, Milli Ekonomi Modeli'nde madde madde ifade ettiği sosyal devlet projeleriyle biz Türk milletinin karnını doyurmak, sırtını giydirmek istedi. O "Baba Devlet" projesinin sahibiydi.

O mükemmel bir babalık yaptı ama bizler O'na gerçekten evlatlık yapabildik mi?

O bize "evladım" derdi, severek, kuşatarak, gönülden; ama biz O'na "candan evlat" olmayı başarabildik mi? Bunun muhasebesini çok iyi yapmalıyız.

Candan evlat olmak, bugün, O'nun bize yıllardır kazandırdığı kıymetli ölçülerle hiç sağa sola sapmadan ölene kadar istikamet üzere yürümeyi gerektiriyor. 

Bize emanet ettikleriyle beraber…

Merhum Prof. Dr. Baş'ın, çözümün tek modeli olan Milli Ekonomi Modeli'ni temel alarak kurduğu çözümün tek adresi BTP'nin bugünkü Genel Başkanı Hüseyin Baş beyefendi…

"Ben bu işin şifrelerini biliyorum" diyen Hüseyin Baş, Prof. Dr. Baş'ın özellikle son dönemlerinde ön plana çıkardığı, kendi yerine konuşmalarını yaptırdığı, sosyal medya yemekleri ve parti çalışmaları sebebiyle sürekli takdir ettiği bir kişiydi.

Prof. Dr. Baş'ı sosyal medyadan tanıyan onbinlerce vatandaşı, Türkiye'nin birçok ilinde organize ettiği programlarla Sayın Baş'la buluşturmuştu. Bu manada parti içinde hiç kimsenin yapamadığı çok önemli hizmetleri başarmıştı. 

Hüseyin Baş, çok genç yaşta olmasına rağmen bütün gayretiyle, özverisiyle Prof. Dr. Baş'ın tanınması, sevenleriyle buluşması için çalışıyordu.

Yazısında, "Evet, herkes onun için iyi şeyler diledi ama bazıları da bunu yapmak için kendini adadı" cümlesiyle esasen kendi yaşadığı bir gerçeği ifade ediyor.

Bugün bizler ülkemize, milletimize ve dünya insanlığına "kutlu kaderler" yaşatmak için, dün Prof. Dr. Baş'ın etrafında kenetleştiğimiz gibi, O'nun emaneti Hüseyin Baş'ın etrafında kenetleştik. Birilerinin salyalarını akıtarak beklediği dağılma yaşanmadı, umutları tükendi.

Hüseyin Baş, yazısında, "Ey güzel dava arkadaşım, bundan sonra bu davaya hizmet edebilmek, onun evladı olabilmek, benimle yürüyebilmek gibi bir sonuca çıktı" tespitiyle bu gerçeği özetliyor. BTP kadroları, Hüseyin Baş'ın liderliğinde dimdik ayakta; bugün Türkiye'nin ve dünyanın tek umudu ve çıkış kapısı olmaya devam ediyor.

Dün merhum Prof. Dr. Baş'ın evladıydık, bugün de liderimiz Hüseyin Baş'ın dava arkadaşıyız. Dava arkadaşlarının önemini bilen bir Genel Başkan var. Hüseyin Baş, "Babamın 'bu benim evladım' dediği o kadar çok dava arkadaşım var ki, onlarla beraber yürümek benim de en büyük güç kaynağım" ifadeleriyle dava arkadaşı olarak birlikteliğin önemine vurgu yapıyor. Tabi, önemli olan dava arkadaşı kalabilmek, rehavet yok, her şey yeni başlıyor.

Sayın Hüseyin Baş "bir dava arkadaşı nasıl olmalıdır" sorusuna da şu şekilde cevap veriyor: "Şartlar ne olursa olsun kendi çıkarlarını değil maddi hiçbir menfaate bağlı kalmaksızın gerektiğinde sevdiği ve sarıldığı her şeyden vazgeçebilen, öncelikle dava arkadaşının ve davasının çıkarlarını gözetebilen insandır. Benim de birçok dava arkadaşım var, davasına kendisini adayan… En zor zamanlarda asla vazgeçmeyen abilerim, iyi yürekli ablalarım, hanım kardeşlerim var. Ve hepsine babam 'evladım' demişti. Şimdi sesleniyorum! Ey babamın evlatları, canından evlatları! Davan, dava arkadaşın ve dava arkadaşların için korkusuzca yürümeye hazır mısın? Evet dediğini duyar gibiyim. İşte benim en büyük güç kaynağım bu."

Hüseyin Baş, yazısında, Prof. Dr. Baş'la yıllarca beraber olmuş dava arkadaşlarının bazılarını isim isim saydıktan sonra şu veciz cümleyi söylüyor:

"Ben bu geminin kaptanı oldum, bu insanlar da sizin pusulanız olsun."

İşte lider, işte kuşatıcılık, işte dava arkadaşlığı bilinci…

Merhum Prof. Dr. Baş hayattayken bize büyük babalık yaptı, biz O'na eksiğimizle kusurumuzla evlat olmaya çalıştık, O'nun bizim üzerimizde büyük emeği ve hakkı var; inşallah bizlere hakkını helal eder, ahirette de bizlere "bunlar benim evladımdır" der.

Şimdi Genel Başkanımız Hüseyin Baş'la yürüme zamanı; Allah bizlere Genel Başkanımıza layıkıyla "yoldaş" olmayı nasip eylesin.