Türk milletinin tarihi karakteri bağımsızlık üzerine kurulmuştur. Atatürk'ün ifade buyurduğu gibi bağımsızlık bu milletin karakteridir. Bir milletin hiçbir gücün etkisinde kalmadan kendisini idare etmesine, öz değerleriyle istediği tarz ve biçimde yaşamasına, can emniyeti, mal emniyetini, namus emniyetini, din ve vicdan emniyetini, okuma-yazma emniyetini, seyahat etme emniyet ve hürriyetini yaşamanın adıdır bağımsızlık. Onun için bağımsız olduğunu söyleyebilmek için iktisadi, hukukî, siyasî, tarihî, kültürel, bütün değerlerimizle bağımsız olmak mecburiyeti söz konusudur.
Bağımsızlığını korumayan milletlerin, ahlâkının da kaybolduğunu görüyoruz. Yine bağımsız olmayan bir milletin kültür hayatını devam ettirmesi, dinini, dilini yaşaması da mümkün olamamaktadır.
Bağımsızlığın olmadığı yerde vatanın bütünlüğünün olması da mümkün değildir. Bağımsızlık yoksa milli kimlik, milli karakter de yoktur. Bu bakımdan Türk milleti tarihinin her döneminde bağımsız yaşamıştır.
Bağımsızlık bir insanın aynen can damarı gibidir. Nasıl bir insan can damarı olmadan yaşayamazsa millet olarak, milli irade olarak bağımsız olmadan yaşanması da hiç mümkün değildir.
Türk milleti olarak üzerinde yaşadığımız coğrafyanın gereği olarak da tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti şart ve de esastır. Zira Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan bir köprü olması münasebetiyle olsun, temsil ettiği medeniyet bakımından olsun bütün dünyanın gözü Anadolu toprakları üzerindedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin şu andan itibaren vakit geçirmeden hariciye politikasını ciddi şekilde gözden geçirmesi ve bu şartlara göre bir strateji belirlemesi de şarttır. Bu büyük milletin başka devletlerin kuyruğu, uydusu olmaması lazımdır. Kendi özüne mahsus bir hariciye politikası kimliği oluşturmamız lazımdır.
Bu aziz millet layık olduğu şerefli yerde olduğu müddetçe dünyanın da huzur ve sükuneti sağlanmış olacaktır. Bu noktada, batının değil, kendi şartlarımızda yeni bir dünyanın projesini hayata geçirmemiz gereklidir. Bütün bunların olması için et ve kemik gibi bir bünye olmamız lazımdır. Vatanımıza, bayrağımıza, sancağımıza, her şeyimize sımsıkı sarılmamız lazımdır. Eğer farkında isek, AB meselesi ile Batı her zaman elinin tersiyle bizi itmektedir. Derhal bu politikaların terk edilmesi zarurîdir.
AB ve IMF ile ilişkilerde düzeyi, hep reddedilen tarafın hezimeti olarak korumak, bu milletin tarihine ve de karakterine asla yakışmaz. Bu sebeple tam bağımsız, onurlu ve dünya hakimiyetine namzet olacak Türkiye'nin yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Bu yeni şekil elbette fikri hür, vicdanı hür bir kadronun eliyle hayat bulabilir.
Bağımsızlığını korumayan milletlerin, ahlâkının da kaybolduğunu görüyoruz. Yine bağımsız olmayan bir milletin kültür hayatını devam ettirmesi, dinini, dilini yaşaması da mümkün olamamaktadır.
Bağımsızlığın olmadığı yerde vatanın bütünlüğünün olması da mümkün değildir. Bağımsızlık yoksa milli kimlik, milli karakter de yoktur. Bu bakımdan Türk milleti tarihinin her döneminde bağımsız yaşamıştır.
Bağımsızlık bir insanın aynen can damarı gibidir. Nasıl bir insan can damarı olmadan yaşayamazsa millet olarak, milli irade olarak bağımsız olmadan yaşanması da hiç mümkün değildir.
Türk milleti olarak üzerinde yaşadığımız coğrafyanın gereği olarak da tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti şart ve de esastır. Zira Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan bir köprü olması münasebetiyle olsun, temsil ettiği medeniyet bakımından olsun bütün dünyanın gözü Anadolu toprakları üzerindedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin şu andan itibaren vakit geçirmeden hariciye politikasını ciddi şekilde gözden geçirmesi ve bu şartlara göre bir strateji belirlemesi de şarttır. Bu büyük milletin başka devletlerin kuyruğu, uydusu olmaması lazımdır. Kendi özüne mahsus bir hariciye politikası kimliği oluşturmamız lazımdır.
Bu aziz millet layık olduğu şerefli yerde olduğu müddetçe dünyanın da huzur ve sükuneti sağlanmış olacaktır. Bu noktada, batının değil, kendi şartlarımızda yeni bir dünyanın projesini hayata geçirmemiz gereklidir. Bütün bunların olması için et ve kemik gibi bir bünye olmamız lazımdır. Vatanımıza, bayrağımıza, sancağımıza, her şeyimize sımsıkı sarılmamız lazımdır. Eğer farkında isek, AB meselesi ile Batı her zaman elinin tersiyle bizi itmektedir. Derhal bu politikaların terk edilmesi zarurîdir.
AB ve IMF ile ilişkilerde düzeyi, hep reddedilen tarafın hezimeti olarak korumak, bu milletin tarihine ve de karakterine asla yakışmaz. Bu sebeple tam bağımsız, onurlu ve dünya hakimiyetine namzet olacak Türkiye'nin yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Bu yeni şekil elbette fikri hür, vicdanı hür bir kadronun eliyle hayat bulabilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Aktaş / diğer yazıları
- IMF'nin kurban listesi / 05.11.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002