Oruçlu günlerin sonuna geldik.
Ömrü olanlar daha nice Ramazanlar görecek ve daha nice oruçlu aylar yaşayacaklar.
Müslüman Türk milleti olarak acılarla, sancılarla, terör saldırıları ile, şehit cenazelerine ağlamakla geçen bir Ramazanı daha geride bıraktık.
Özelde Anadolu coğrafyasında yaşayan ve bir bayrama daha hazırlanan Müslüman Türk milletinin perişan haline genelde ise tüm İslam aleminin yine perişan haline bakıyorum ve dönüp Nahl suresinin 97. ayetini okuyorum ve anlamaya çalışıyorum:
"Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız."
Demek ki diyorum yirmi birinci yüzyılın ilk çeğreğini yaşayan dünya Müslümanları olarak "amel-i salih" kavramının içini dolduramıyoruz, iyi işlerin faili, salih ameller sahibi olamıyoruz ki dünyada iken; "hayaten tayyibeten" ödülüne mazhar olamıyoruz bir türlü.
Biz biliyoruz ve inanıyoruz ki, asla şüphe etmiyoruz ki Allah vadiden dönmez, elbette verdiği sözde durur ve her şeye de gücü yeter.
Mutlaka eksiklik bizde, yardıma layık olmak, yardım almaya hak kazanmak için elbette yapılması gereken işler var.
Bir ay boyunca oruç tuttuk, Allah kabul etsin ancak dönüp sormamız lazım acaba oruç da bizi tuttu mu, tutabildi mi?
Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamet, tutabilene aşkolsun.
Orucu tuttuk da acaba oruç, harama kayan gözümüzü tutabildi mi, kul hakkına uzanan elimizi tutabildi mi, günah sözlere dalan dilimizi tutabildi mi?
Orucu emreden ayetin sonunda; "umulur ki korunursunuz, umulur ki takvaya ulaşırsınız" buyurulmaktadır, oruçlu geçen bir ayın sonun da bu kazanımları elde edebildik mi, acaba takvanın semtine uğrayabildik mi?
Oruç atmosferinde, orucun bize kazandırdığı hassas ruh ve gönül dünyamızla; kendi nefsimizin, yakınlarımızın, hatta ebeveynimizin aleyhine de olsa adaletten ayrılmamaya, her hal ve şartta doğruyu söylemeye karar verdi isek işte orucun da bizi tuttuğunu söyleyebiliriz.
Tevbe suresinin yirmi üçüncü ayetini içimize iyice sindirip; "hay hay başım gözüm üstüne" diyebiliyorsak tuttuğumuz oruç tarafından tutulduğumuzu söyleyebiliriz:
"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyiniz. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir."
Bu kadar keskin ve kesin hakikate rağmen hala tuttuğumuz partinin yalanlarını, yanlışlarını savunuyorsak, talanlarına kılıf uydurmaya uğraşıyorsak ne biz orucu tutmuşuz ne de oruç bizi tutmuş demektir.
Böylesine mübarek bir ayın sonunda, Kur'an ile haşir-neşir olduğumuz bu güzel mevsimin sonunda bir muhasebe yaparak elde ettiğimiz güzelliklere sımsıkı sarılmalı, terk ettiğimiz kötülüklere de bir daha dönmeme kararı almalı ve Şevvali de sonraki ayları da Ramazan gibi yaşamaya ant içmeliyiz.
Şu müjde ayetleri de bayram ödevimiz olsun, ezberlemeye çalışalım:
"Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfâr ederlerdi.
Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.
Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardır. Bizzat kendi varlıklarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız (rızkınızın vesileleri), hem de size vaad olunan cennet vardır.
İşte o göğün ve yerin Rabbine and olsun ki, vaad olunduğunuz ceza, hesap, cennet, cehennem gibi şeyler, tıpkı söylediğiniz sözün, kendi sözünüz olduğunda şüpheniz olmadığı gibi doğrudur ve mutlaka gerçekleşecektir." (Zariyat: 15-23).
Ömrü olanlar daha nice Ramazanlar görecek ve daha nice oruçlu aylar yaşayacaklar.
Müslüman Türk milleti olarak acılarla, sancılarla, terör saldırıları ile, şehit cenazelerine ağlamakla geçen bir Ramazanı daha geride bıraktık.
Özelde Anadolu coğrafyasında yaşayan ve bir bayrama daha hazırlanan Müslüman Türk milletinin perişan haline genelde ise tüm İslam aleminin yine perişan haline bakıyorum ve dönüp Nahl suresinin 97. ayetini okuyorum ve anlamaya çalışıyorum:
"Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız."
Demek ki diyorum yirmi birinci yüzyılın ilk çeğreğini yaşayan dünya Müslümanları olarak "amel-i salih" kavramının içini dolduramıyoruz, iyi işlerin faili, salih ameller sahibi olamıyoruz ki dünyada iken; "hayaten tayyibeten" ödülüne mazhar olamıyoruz bir türlü.
Biz biliyoruz ve inanıyoruz ki, asla şüphe etmiyoruz ki Allah vadiden dönmez, elbette verdiği sözde durur ve her şeye de gücü yeter.
Mutlaka eksiklik bizde, yardıma layık olmak, yardım almaya hak kazanmak için elbette yapılması gereken işler var.
Bir ay boyunca oruç tuttuk, Allah kabul etsin ancak dönüp sormamız lazım acaba oruç da bizi tuttu mu, tutabildi mi?
Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamet, tutabilene aşkolsun.
Orucu tuttuk da acaba oruç, harama kayan gözümüzü tutabildi mi, kul hakkına uzanan elimizi tutabildi mi, günah sözlere dalan dilimizi tutabildi mi?
Orucu emreden ayetin sonunda; "umulur ki korunursunuz, umulur ki takvaya ulaşırsınız" buyurulmaktadır, oruçlu geçen bir ayın sonun da bu kazanımları elde edebildik mi, acaba takvanın semtine uğrayabildik mi?
Oruç atmosferinde, orucun bize kazandırdığı hassas ruh ve gönül dünyamızla; kendi nefsimizin, yakınlarımızın, hatta ebeveynimizin aleyhine de olsa adaletten ayrılmamaya, her hal ve şartta doğruyu söylemeye karar verdi isek işte orucun da bizi tuttuğunu söyleyebiliriz.
Tevbe suresinin yirmi üçüncü ayetini içimize iyice sindirip; "hay hay başım gözüm üstüne" diyebiliyorsak tuttuğumuz oruç tarafından tutulduğumuzu söyleyebiliriz:
"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyiniz. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir."
Bu kadar keskin ve kesin hakikate rağmen hala tuttuğumuz partinin yalanlarını, yanlışlarını savunuyorsak, talanlarına kılıf uydurmaya uğraşıyorsak ne biz orucu tutmuşuz ne de oruç bizi tutmuş demektir.
Böylesine mübarek bir ayın sonunda, Kur'an ile haşir-neşir olduğumuz bu güzel mevsimin sonunda bir muhasebe yaparak elde ettiğimiz güzelliklere sımsıkı sarılmalı, terk ettiğimiz kötülüklere de bir daha dönmeme kararı almalı ve Şevvali de sonraki ayları da Ramazan gibi yaşamaya ant içmeliyiz.
Şu müjde ayetleri de bayram ödevimiz olsun, ezberlemeye çalışalım:
"Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfâr ederlerdi.
Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.
Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardır. Bizzat kendi varlıklarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız (rızkınızın vesileleri), hem de size vaad olunan cennet vardır.
İşte o göğün ve yerin Rabbine and olsun ki, vaad olunduğunuz ceza, hesap, cennet, cehennem gibi şeyler, tıpkı söylediğiniz sözün, kendi sözünüz olduğunda şüpheniz olmadığı gibi doğrudur ve mutlaka gerçekleşecektir." (Zariyat: 15-23).
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024