Bir ülke düşününüz ki, o ülkede milli para ikinci konumda. Böyle bir ülke ne kadar bağımsızdır? Daha doğrusu, bu çeşit bir ülkeye "tam bağımsızdır" demek mümkün mü? Şöyle de sorabiliriz: Kendi parasını basamayan, yani bağımsız devletlerin en tabii hakkı olan senyoraj hakkını kullanamayan bir ülkede, ekonomi bağımsız olabilir mi? Ne yazık ki, Türkiye,. bu tanımladığımız ülkeler arasında yer almaktadır.
İşin en garip yanı, Türkiye'yi idare edenler, bu zilletten hiç de rahatsızlık duymuyorlar. Dahası, bunun dışında bir arayışı geçersiz ve tehlikeli görüyorlar. Anlayacağınız, bir kısım idarecilerimiz ve aydınlarımız, İstiklal Mücadelesi dönemindeki mandacıların ruh hali içerisinde. Bağımsız bir ekonomiyi, tam bağımsız bir Türkiye'yi düşünemiyorlar. Mecbur kalınca doğruyu söylüyorlar, ama doğruyu yapmaya, yapınca karşılarına çıkacak güçlükleri göğüslemeye cesaretleri yok.
Görünen o ki, Türkiye'de borçlanma ideolojisine inananlar, bir başka deyişle, yeni mandacılar egemen durumda. "Borçlanma ideolojisi olur mu?" demeyiniz. Evet, borçlanma bir ideolojidir. Bunu sadece biz söylemiyoruz, başkalarını borçlandırarak batıran ülkelerin yazarları, bilim adamları da söylüyorlar. Bunlardan biri olan Noam Chomsky, Nation Dergisi'ne verdiği mülakatta, bakınız ne diyor: "Dünya nüfusunun yarıdan fazlası resmen kendi milli politikaları üzerinde teorik düzeyde bile kontrole sahip değildir. Haciz yönetimi altındadırlar. Ekonomik politikaları, aslında ekonomik olmayan, aksine ideolojik bir tasarım olan borç krizleri sonucunda Washington'daki bürokratlar tarafından yönetilmektedir". Görüldüğü gibi , Noam Chomsky'e göre borç "ideolojik bir tasarımdır".
Bir diğer Batılı ekonomist Federe de şöyle der: "Devletlerin borçlanması, özellikle iç borçlanması, ekonomik bir zorunluluk değil, ideolojik bir tercihtir". Federe'ye göre bağımsız bir devlet, iç borçlanmaya başvurmaz, senyoraj hakkını kullanır, yani para basar. Bunu yapmayan devletler, borçlanırlar, rantiyecilere kaynak aktarırlar. "Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de aynı görüşü paylaşıyor" desem, şaşırırsınız, ama hiç şaşırmayın. Dedik ya... Bizimkiler (!) mecbur kalınca doğruyu söylerler. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de böyle yaptı.
İsterseniz, 17.1.2005 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde yer alan bir haberi aynen aktaralım da, kararı siz verin: "Merkez Banması Başkanı Serdengeçti'ye sordular: "Muhalefet bu kadar mı?" Serdengeçti : "Tabii değil, Diğer bir grup daha var. Onlara göre, bu ülkede emisyonun milli gelire oranı düşüktür., doğrudur bu. Merkez Bankası evvelden beri basması gerektiği kadar para basmamakta ve bunu faizleri yüksek tutmak için yapmaktadır. Rantiyeye hizmet etmeyi bırakıp çok para basılsa faizler düşecek, üretim ve yatırım artacak, üretim artınca enflasyon da düşecektir. Yani Merkez Bankası faizleri kasıtlı olarak düşürmemektedir". Bunu kim söylüyor? Merkez Bankası Başkanı. Nasıl yorumlarsanız yorumlayınız. İşte Türkiye'nin gerçeği bu.
Bütün bunlardan sonra, yıllardır, "milli ekonomi modeline geçelim, ülkemizde milli paramızı egemen kılalım, senyoraj hakkımızı kullanalım" diyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın hakkını teslim etmemek, nankörlük olmaz mı? Ben derim ki, "BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın ilmi gerçeklere dayanan bu görüşleri bir an önce hayata geçirilmelidir". Aksi halde, ekonomik bağımlılık ve esaret kaçınılmazdır.
İşin en garip yanı, Türkiye'yi idare edenler, bu zilletten hiç de rahatsızlık duymuyorlar. Dahası, bunun dışında bir arayışı geçersiz ve tehlikeli görüyorlar. Anlayacağınız, bir kısım idarecilerimiz ve aydınlarımız, İstiklal Mücadelesi dönemindeki mandacıların ruh hali içerisinde. Bağımsız bir ekonomiyi, tam bağımsız bir Türkiye'yi düşünemiyorlar. Mecbur kalınca doğruyu söylüyorlar, ama doğruyu yapmaya, yapınca karşılarına çıkacak güçlükleri göğüslemeye cesaretleri yok.
Görünen o ki, Türkiye'de borçlanma ideolojisine inananlar, bir başka deyişle, yeni mandacılar egemen durumda. "Borçlanma ideolojisi olur mu?" demeyiniz. Evet, borçlanma bir ideolojidir. Bunu sadece biz söylemiyoruz, başkalarını borçlandırarak batıran ülkelerin yazarları, bilim adamları da söylüyorlar. Bunlardan biri olan Noam Chomsky, Nation Dergisi'ne verdiği mülakatta, bakınız ne diyor: "Dünya nüfusunun yarıdan fazlası resmen kendi milli politikaları üzerinde teorik düzeyde bile kontrole sahip değildir. Haciz yönetimi altındadırlar. Ekonomik politikaları, aslında ekonomik olmayan, aksine ideolojik bir tasarım olan borç krizleri sonucunda Washington'daki bürokratlar tarafından yönetilmektedir". Görüldüğü gibi , Noam Chomsky'e göre borç "ideolojik bir tasarımdır".
Bir diğer Batılı ekonomist Federe de şöyle der: "Devletlerin borçlanması, özellikle iç borçlanması, ekonomik bir zorunluluk değil, ideolojik bir tercihtir". Federe'ye göre bağımsız bir devlet, iç borçlanmaya başvurmaz, senyoraj hakkını kullanır, yani para basar. Bunu yapmayan devletler, borçlanırlar, rantiyecilere kaynak aktarırlar. "Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de aynı görüşü paylaşıyor" desem, şaşırırsınız, ama hiç şaşırmayın. Dedik ya... Bizimkiler (!) mecbur kalınca doğruyu söylerler. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti de böyle yaptı.
İsterseniz, 17.1.2005 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde yer alan bir haberi aynen aktaralım da, kararı siz verin: "Merkez Banması Başkanı Serdengeçti'ye sordular: "Muhalefet bu kadar mı?" Serdengeçti : "Tabii değil, Diğer bir grup daha var. Onlara göre, bu ülkede emisyonun milli gelire oranı düşüktür., doğrudur bu. Merkez Bankası evvelden beri basması gerektiği kadar para basmamakta ve bunu faizleri yüksek tutmak için yapmaktadır. Rantiyeye hizmet etmeyi bırakıp çok para basılsa faizler düşecek, üretim ve yatırım artacak, üretim artınca enflasyon da düşecektir. Yani Merkez Bankası faizleri kasıtlı olarak düşürmemektedir". Bunu kim söylüyor? Merkez Bankası Başkanı. Nasıl yorumlarsanız yorumlayınız. İşte Türkiye'nin gerçeği bu.
Bütün bunlardan sonra, yıllardır, "milli ekonomi modeline geçelim, ülkemizde milli paramızı egemen kılalım, senyoraj hakkımızı kullanalım" diyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın hakkını teslim etmemek, nankörlük olmaz mı? Ben derim ki, "BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın ilmi gerçeklere dayanan bu görüşleri bir an önce hayata geçirilmelidir". Aksi halde, ekonomik bağımlılık ve esaret kaçınılmazdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018