Powell, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in oluşturduğu sertlik yanlısı "şahinler" ile Ortadoğu'dan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne kadar pek çok konuda sıkıntı yaşadı.
Washington kulisleri, Powell'ın, istifa etmektense hükümette kalarak, mümkün olduğunca nüfuzunu kullanmaya çalışmayı tercih ettiğini belirtiyorlar.
Tartışmaların en büyüğü Ortadoğu konusunda çıkmıştı. Powell'ın "ABD, Filistin'in seçilmiş liderleriyle çalışmalıdır" sözünün ardından uzun süre beklenen konuşmasını yapan ABD Başkanı George Bush, Filistin lideri Yaser Arafat'ın indirilmesi için Filistin halkına çağrıda bulunmuştu. Bunun arkasından Powell, Bush'un konuşmasını destekleyerek, geri adım atmak zorunda bırakılmıştı.
Daha önce bunun örneği Irak konusunda da görülmüştü. Bush'un kongredeki konuşmasında, Irak, İran ve Kuzey Kore'yi "şer ekseni" ülkeleri arasında saymasının ardından ABD'nin harekete geçeceğine ilişkin endişeleri yatıştırmak isteyen "ılımlı" Powell, daha sonra Beyaz Saray tarafından, yaptığı açıklamaları Başkan Bush ile aynı çizgiye getiren türde yeni bir yaklaşım sergilemek zorunda kalmıştı.
Powell'ın yönetimdeki bu durumunun, bir bakan olarak ABD dış politikası üzerinde etkisi bulunmadığı ve özellikle Cheney, Rumsfeld ikilisinin nüfuzu altında ezildiği izlenimini doğurduğu söyleniyor.
ABD Dışişleri Bakanı'nın hükümetten ayrılmasının Beyaz Saray için de ciddi bir sıkıntı olduğuna işaret ediliyor. ABD'nin ilk siyah dışişleri bakanı ve asker kökenli Powell'ın, halk arasında Başkan Bush'tan bile fazla oy alabileceğini savunanlar bulunuyor. Mayıs ayında yapılan bir Gallup kamuoyu yoklamasında, seçmenlerin yüzde 85'i, Powell'ı çok beğendikleri ve iş performansını, "mükemmel" olarak değerlendirdikleri sonucu çıkmıştı.