Türk Milleti, 'Asakirullah' makamına Ehl-i Beyt ile ulaştı.
İslam, kuru iddialar veya mücerret mefhumlar yığını değildir; bilakis yaşanan bir hayattır. "Canlı Kuran" olan Resulullah'ın (s.a.v.) ailesi, İslam'ın yaşanan ve yaşayan özüdür.
Ehl-i Beyt, son peygamber Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ve aile efradının şahsında Kur'an-ı Kerim'in ve İslam'ın yaşam modelidir, canlı hâlidir. Ehl-i Beyt, imanın ve İslam medeniyetinin çekirdeğidir.
Türk Milleti, Ehl-i Beyt yoluyla İslam'la şereflendiler; bu yolu hayatlarına geçirmede de "Asakir'ullah" (Allah'ın askerleri) unvanına layık oldular. Hacı Bektaş'lar, Ahmet Yesevi'ler, Mevlana'lar, Yunus'lar, zaman içerisinde Ehl-i Beyt'in müşahhas örnekleri olarak insanlığı aydınlattılar.
Bu kadronun yetiştirdiği Alperenler, Anadolu'yu ve bütün cihanı dantel gibi örmüş, insanların gönüllerinde İslam'ın çırağını yakmışlardır.
İslam'ın özü Ehl-i Beyt'tir
İslam dininin yaşanmış ve yaşanacak olan her türlü yücelikleri, her türlü hüzün ve fırtınalarının bir örneği adeta "Hane-i Saadet'te" yaşanmıştır. Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'inde "? Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab Suresi, 33) diye muştulayıp tebcil ettiği "Hane-i Saadet"te nübüvvet nuru ve velayet nuru cem olmuştur.
Bir başka ifadeyle, Ehl-i Beyt'in yüce İmamı Hz. Ali'deki "velayet nuru", âlemlere rahmet Hz. Muhammed'in "risalet nurunun" devamıdır. Risalet ve velayet nurları adeta aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Peygamberlerin ve risaletin şahı Hz. Muhammed'dir, velayetin şahı ise Ali'yyül Murteza'dır. Ancak, Resulüllah'tan sonra artık peygamber yoktur.
Resulüllah (s.a.v.), abasının altına Ali'yyül Murteza'yı, Fâtımâ'tüz- Zehra'yı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i alarak "Bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir" diyerek takdim etmiştir.
Peygambere giden yol Ali kapısından geçer
Yüce Allah, âlemlerin Rabbi, Resulüllah ise âlemlere rahmet peygamberdir. Resulüllah (s.a.v.) ilmin ve hikmetin şehri; Hz. Ali ise kapısıdır.
Allah'ın koruması ve ismeti altındaki Resulullah'ın ilim şehrine giden yolların hepsi Ali kapısından geçer.
Hak yollar Ali kapısına çıkar. Ali kapısı ise Resulüllah şehrine açılır. Resulullah'ın şehrinde ise Yüce Allah bulunur, orası tevhit şehridir.
Kıyamet sabahına kadar her kim ki, İslam'ın nuru ile tenvir olur; onun, Allah'ın lütfü, Resulullah'ın şefaati ile Hz. Ali'den bir nasibi vardır. Yani Peygambere açılan kapı, mutlak surette Ali'den geçer. Bir insan nebevî yoldan feyiz almış bile olsa mutlaka onun, Hz. Ali'den bir nasibi vardır.
"Şüphesiz ki Ali, Bendendir; Ben de, O'ndanım."
Hz. Ali (k.v), İslam'ın ilk gününden son nefesine kadar tevhit, iman, ibadet, hikmet, adalet, feragat, fedakarlık, şecaat ve cesaret timsali olarak Resulullah'ın adeta ikiz kardeşi gibidir.
Musa'ya nispetle Harun ne ise; Resulullah'a nispetle Hz. Ali O'dur. Kıyamete kadar gelmiş ve gelecek olan Ümmet-i Muhammed'e, Hz. Ali'nin "kim olduğunu bizzat Resulüllah anlatıyor, takdim ediyor:
"Şüphesiz ki Ali, Bendendir; Ben de, O'ndanım. O, Benden sonra her müminin velisidir" (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, IV, 437-8; Tirmizi,X, 209).
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali'nin elini kaldırdı ve şöyle ilan etti: "Ali Bendendir, Ben de O'ndanım. Ali, Benim velimdir, Benim namıma borcumu öder. Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Ben, O'na dost olanın dostuyum, düşmanının da düşmanıyım. Allah'ım, Ali'yi seveni sev, düşman olana Sen de düşman ol. O'na yardım edene de yardım et!" (Nesai, Hasais, Hd. No. 66, 95, 96; İbn Kesir, Bidaye, V, 212; el Bezzar, III, 188; Tirmizi, X, 221, Tuhfe; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, IV, 164-5 ve V, 3247;
Bera'a ibn-i Azib (r.a.) şöyle rivayet ediyor: Nebi (s.a.v.)'i gördüm; O, Hasan ibn Ali'yi (r. ahuma) omzuna alarak, "Allah'ım, Ben bunu seviyorum, bunu Sen de sev" buyurdu (Nesaî, Hasais, Hd. No, 139; Tirmizi, X, 273-4, Tuhfe; İbn Hibban, 2294).
(yarın devam edelim)?
İslam, kuru iddialar veya mücerret mefhumlar yığını değildir; bilakis yaşanan bir hayattır. "Canlı Kuran" olan Resulullah'ın (s.a.v.) ailesi, İslam'ın yaşanan ve yaşayan özüdür.
Ehl-i Beyt, son peygamber Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ve aile efradının şahsında Kur'an-ı Kerim'in ve İslam'ın yaşam modelidir, canlı hâlidir. Ehl-i Beyt, imanın ve İslam medeniyetinin çekirdeğidir.
Türk Milleti, Ehl-i Beyt yoluyla İslam'la şereflendiler; bu yolu hayatlarına geçirmede de "Asakir'ullah" (Allah'ın askerleri) unvanına layık oldular. Hacı Bektaş'lar, Ahmet Yesevi'ler, Mevlana'lar, Yunus'lar, zaman içerisinde Ehl-i Beyt'in müşahhas örnekleri olarak insanlığı aydınlattılar.
Bu kadronun yetiştirdiği Alperenler, Anadolu'yu ve bütün cihanı dantel gibi örmüş, insanların gönüllerinde İslam'ın çırağını yakmışlardır.
İslam'ın özü Ehl-i Beyt'tir
İslam dininin yaşanmış ve yaşanacak olan her türlü yücelikleri, her türlü hüzün ve fırtınalarının bir örneği adeta "Hane-i Saadet'te" yaşanmıştır. Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'inde "? Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab Suresi, 33) diye muştulayıp tebcil ettiği "Hane-i Saadet"te nübüvvet nuru ve velayet nuru cem olmuştur.
Bir başka ifadeyle, Ehl-i Beyt'in yüce İmamı Hz. Ali'deki "velayet nuru", âlemlere rahmet Hz. Muhammed'in "risalet nurunun" devamıdır. Risalet ve velayet nurları adeta aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Peygamberlerin ve risaletin şahı Hz. Muhammed'dir, velayetin şahı ise Ali'yyül Murteza'dır. Ancak, Resulüllah'tan sonra artık peygamber yoktur.
Resulüllah (s.a.v.), abasının altına Ali'yyül Murteza'yı, Fâtımâ'tüz- Zehra'yı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i alarak "Bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir" diyerek takdim etmiştir.
Peygambere giden yol Ali kapısından geçer
Yüce Allah, âlemlerin Rabbi, Resulüllah ise âlemlere rahmet peygamberdir. Resulüllah (s.a.v.) ilmin ve hikmetin şehri; Hz. Ali ise kapısıdır.
Allah'ın koruması ve ismeti altındaki Resulullah'ın ilim şehrine giden yolların hepsi Ali kapısından geçer.
Hak yollar Ali kapısına çıkar. Ali kapısı ise Resulüllah şehrine açılır. Resulullah'ın şehrinde ise Yüce Allah bulunur, orası tevhit şehridir.
Kıyamet sabahına kadar her kim ki, İslam'ın nuru ile tenvir olur; onun, Allah'ın lütfü, Resulullah'ın şefaati ile Hz. Ali'den bir nasibi vardır. Yani Peygambere açılan kapı, mutlak surette Ali'den geçer. Bir insan nebevî yoldan feyiz almış bile olsa mutlaka onun, Hz. Ali'den bir nasibi vardır.
"Şüphesiz ki Ali, Bendendir; Ben de, O'ndanım."
Hz. Ali (k.v), İslam'ın ilk gününden son nefesine kadar tevhit, iman, ibadet, hikmet, adalet, feragat, fedakarlık, şecaat ve cesaret timsali olarak Resulullah'ın adeta ikiz kardeşi gibidir.
Musa'ya nispetle Harun ne ise; Resulullah'a nispetle Hz. Ali O'dur. Kıyamete kadar gelmiş ve gelecek olan Ümmet-i Muhammed'e, Hz. Ali'nin "kim olduğunu bizzat Resulüllah anlatıyor, takdim ediyor:
"Şüphesiz ki Ali, Bendendir; Ben de, O'ndanım. O, Benden sonra her müminin velisidir" (Ahmed ibn Hanbel, Müsned, IV, 437-8; Tirmizi,X, 209).
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali'nin elini kaldırdı ve şöyle ilan etti: "Ali Bendendir, Ben de O'ndanım. Ali, Benim velimdir, Benim namıma borcumu öder. Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Ben, O'na dost olanın dostuyum, düşmanının da düşmanıyım. Allah'ım, Ali'yi seveni sev, düşman olana Sen de düşman ol. O'na yardım edene de yardım et!" (Nesai, Hasais, Hd. No. 66, 95, 96; İbn Kesir, Bidaye, V, 212; el Bezzar, III, 188; Tirmizi, X, 221, Tuhfe; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, IV, 164-5 ve V, 3247;
Bera'a ibn-i Azib (r.a.) şöyle rivayet ediyor: Nebi (s.a.v.)'i gördüm; O, Hasan ibn Ali'yi (r. ahuma) omzuna alarak, "Allah'ım, Ben bunu seviyorum, bunu Sen de sev" buyurdu (Nesaî, Hasais, Hd. No, 139; Tirmizi, X, 273-4, Tuhfe; İbn Hibban, 2294).
(yarın devam edelim)?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025