Teknik ayrıntılardan oluşan binlerce sayfalık son Annan Planı, Türk delegasyonunca eski planlara nazaran olumlu karşılandı.
"Kötünün iyisini seçme''gibi bir seçenekle karşı karşıya bırakılan Türk Hükümeti'nin bu süreçten dönmesi beklenmiyordu ve öyle de oldu.
Kendi lehlerine bir ya da birkaç maddeyi büyük umutlarla halka anlatacak olan hükümet, büyük ihtimalle halkı da EVET şeklinde bir yönlendirmede bulunacak.
"Rumlar'dan bir adım önde olma'' havasıyla başlatılan barış sürecinin 24 Nisan'da yapılacak referandumda ne yönde dağişip/ değişmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Türkler'e Birleşik Kıbrıs Devleti'nde yasama ve yürütme alanında eşite yakın (tam eşit değil)bir pozisyon tanınması üzerine estirilen bahar havası tehlikeli.
Olmazsa olmazların tam olarak yerine oturtulamadığını ve pürüzlerin giderilemediğini söyleyen Denktaş'a katılmamak mümkün değil.
Annan'ın inisiyatifinden çıkan son planın 24 Nisan'da refedaranduma götürülmesi ile asıl iş başlıyor.
İşini kaybetmemek ve evine birkaç kilo erzak götürmekten başka gayreti olmayan Türk halkının Annan Planı'nın teknik ayrıntılarını bilerek ve isteyerek referanduma gidecek olması ne derece sağlam bir zemin?
Tüm ülke aydınlarına ve siyasilere bundan sonra büyük sorumluluk düşüyor.
Avrupa Birliği gibi kağıttan bir devin iş-aş bulma-daha zengin olma gibi pembe masallarla yönlendirilen halkın sağduyu sürecine derhal çekilmesi gerekiyor.
Hükümetler referandum gibi ciddi ve öncelikli bir konuyu hemen ve her zaman halk tercihi olarak görmemeli. Devetin devlet olma, hakim olma önceliği de burada başlıyor. Kendisini yönetmek için işbaşına getirilenlerin tekrar vekiline müracaat etmesi için onun o konuda belli bir bilgiye sahip olması gerekiyor. Formasyon süreci şart.
BM Genel Sekreteri Temsilcisi De Soto'nun da teyit ettiği üzere Annan'ın haritasında bir değişiklik yok.
Yüzlerce Türk köyü Rumlar'a bırakılıyor ve yeraltı ve yerüstü kaynaklarının statüsünde Rumlar'a ayrıcalıklı bir toprak alanı bırakılıyor. Askeri konularda indirmeler olumlu görünse de, bunun ileri yıllarda dağılışı tarafları tatmin etmiyor.
Birincil hukuk olarak metinlerde yeralması istenen Türk tarafının kısıtlamaları yani derogasyonları AB organları tarafından teminat altına alınmış değil.
Asli sorunlarda temel bir anlaşma yok . Rumlar da tedirgin.
Temel sorunları masada çözemeyeceksiniz; ama halkın önüne sen ne düsünüyorsun? diye sandık getireceksiniz.
EVET mi Hayır mı?
Kapalı uçlu ve yönlendirici bir anket sorusu. Avrupa Birliğinin nimetleri allandıra ballandıra anlatılarak halk gaza getirilirken bir çocuğa "elma şekeri istermisin?'' demek gibi bir soru ya da referandum.
KKTC gibi bağımsız bir devlet "Oluşturucu'' adı verilen bir sıfat ile Rumlar'a monte edilecek. 21'nci yüzyılda federasyonların bile dağılarak yeni yeni ulus devletlerin ortaya çıktığı günümüz dış politik dünyasında Kıbrıs'ın zoraki birleştirilmesinin temelinde Türkler'i AB'ye alarak huzura erdirmek mi yatıyor yoksa küçük balık büyük balığa yutturularak safdışı mı bırakılmak isteniyor?
Kıbrıs Türkü'nün bu fırsatı kaçırmamasını talep edenler bu zamana kadar o ülkeyi neden devlet olarak tanımadılar peki?
Harita aynı, taraflar aynı.
Derogasyonlarımızı kendimiz mi sulandırdık oysa?
Olmazsa olmazlarımız mı olabilirleşti?
Referandumda sandığa gidecek halk Derogasyonun ne olduğunu biliyor mu?
Halkın derhal aydınlatılması gerekiyor.
Biz nereye gidiyoruz?
"Kötünün iyisini seçme''gibi bir seçenekle karşı karşıya bırakılan Türk Hükümeti'nin bu süreçten dönmesi beklenmiyordu ve öyle de oldu.
Kendi lehlerine bir ya da birkaç maddeyi büyük umutlarla halka anlatacak olan hükümet, büyük ihtimalle halkı da EVET şeklinde bir yönlendirmede bulunacak.
"Rumlar'dan bir adım önde olma'' havasıyla başlatılan barış sürecinin 24 Nisan'da yapılacak referandumda ne yönde dağişip/ değişmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Türkler'e Birleşik Kıbrıs Devleti'nde yasama ve yürütme alanında eşite yakın (tam eşit değil)bir pozisyon tanınması üzerine estirilen bahar havası tehlikeli.
Olmazsa olmazların tam olarak yerine oturtulamadığını ve pürüzlerin giderilemediğini söyleyen Denktaş'a katılmamak mümkün değil.
Annan'ın inisiyatifinden çıkan son planın 24 Nisan'da refedaranduma götürülmesi ile asıl iş başlıyor.
İşini kaybetmemek ve evine birkaç kilo erzak götürmekten başka gayreti olmayan Türk halkının Annan Planı'nın teknik ayrıntılarını bilerek ve isteyerek referanduma gidecek olması ne derece sağlam bir zemin?
Tüm ülke aydınlarına ve siyasilere bundan sonra büyük sorumluluk düşüyor.
Avrupa Birliği gibi kağıttan bir devin iş-aş bulma-daha zengin olma gibi pembe masallarla yönlendirilen halkın sağduyu sürecine derhal çekilmesi gerekiyor.
Hükümetler referandum gibi ciddi ve öncelikli bir konuyu hemen ve her zaman halk tercihi olarak görmemeli. Devetin devlet olma, hakim olma önceliği de burada başlıyor. Kendisini yönetmek için işbaşına getirilenlerin tekrar vekiline müracaat etmesi için onun o konuda belli bir bilgiye sahip olması gerekiyor. Formasyon süreci şart.
BM Genel Sekreteri Temsilcisi De Soto'nun da teyit ettiği üzere Annan'ın haritasında bir değişiklik yok.
Yüzlerce Türk köyü Rumlar'a bırakılıyor ve yeraltı ve yerüstü kaynaklarının statüsünde Rumlar'a ayrıcalıklı bir toprak alanı bırakılıyor. Askeri konularda indirmeler olumlu görünse de, bunun ileri yıllarda dağılışı tarafları tatmin etmiyor.
Birincil hukuk olarak metinlerde yeralması istenen Türk tarafının kısıtlamaları yani derogasyonları AB organları tarafından teminat altına alınmış değil.
Asli sorunlarda temel bir anlaşma yok . Rumlar da tedirgin.
Temel sorunları masada çözemeyeceksiniz; ama halkın önüne sen ne düsünüyorsun? diye sandık getireceksiniz.
EVET mi Hayır mı?
Kapalı uçlu ve yönlendirici bir anket sorusu. Avrupa Birliğinin nimetleri allandıra ballandıra anlatılarak halk gaza getirilirken bir çocuğa "elma şekeri istermisin?'' demek gibi bir soru ya da referandum.
KKTC gibi bağımsız bir devlet "Oluşturucu'' adı verilen bir sıfat ile Rumlar'a monte edilecek. 21'nci yüzyılda federasyonların bile dağılarak yeni yeni ulus devletlerin ortaya çıktığı günümüz dış politik dünyasında Kıbrıs'ın zoraki birleştirilmesinin temelinde Türkler'i AB'ye alarak huzura erdirmek mi yatıyor yoksa küçük balık büyük balığa yutturularak safdışı mı bırakılmak isteniyor?
Kıbrıs Türkü'nün bu fırsatı kaçırmamasını talep edenler bu zamana kadar o ülkeyi neden devlet olarak tanımadılar peki?
Harita aynı, taraflar aynı.
Derogasyonlarımızı kendimiz mi sulandırdık oysa?
Olmazsa olmazlarımız mı olabilirleşti?
Referandumda sandığa gidecek halk Derogasyonun ne olduğunu biliyor mu?
Halkın derhal aydınlatılması gerekiyor.
Biz nereye gidiyoruz?
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005