Fransız Meclisi'nden sonra Fransız Senatosu da Türkiye'nin AB üyeliği için referanduma gidilmesini de öngören anayasa uyum paketini kabul etti. Türkiye'nin AB'ye girip girmeyeceğine artık Fransız halkı karar verecek. Fransız halkının yüzde 80'i Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkıyor.
-Senato da onayladı
Fransa'da, Adalet Bakanı Dominique Perben tarafından hazırlanan ve Türkiye'nin AB üyeliği için referanduma gidilmesini de öngören anayasa uyum paketi, senatoda yapılan oylamada kabul edildi. Oylamada, 263 "evet", 27 "hayır" oyu çıktı. Mecliste geçen ay yapılan oylamada, milletvekilleri açık farkla uyum paketi lehine oy kullanmışlardı.
-Düzenleme Türkiye için
Anayasa uyum paketinin ikinci bölümü, 2007 yılından sonra AB'nin yeni üyeleri için Fransa'da referandum yapılmasını öngörüyor. Uyum paketine göre, AB ile tam üyelik müzakerelerine 1 Temmuz 2004 tarihinden önce başlayan ülkeler için referanduma gerek görülmeyecek. Bu madde uyarınca, Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan'ın üyeliği konusunda Fransa'da referanduma gidilmeyecek. AB'nin 2007 yılından sonra yeni üye alması halinde referandum yapılmasını gerekli kılan maddenin, Fransa'da Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin tartışma yüzünden hazırlandığı belirtiliyor. Muhterem Hocam, Malum olduğu üzere üç yıldır tarım sektörü arka arkaya sürekli olarak daralıyor. Akdeniz'de narenciye dalında kalıyor, para etmiyor. Buğday 230 bin liradan alındı. Bir önceki sene 450 bin lira idi. Tarım kesiminin, köylünün çok ciddi şekilde zarar ettiğini görüyoruz. Hükümetin devreye koyacağı bir tarım kanunu taslağı var. Orada da tarım envanteri çıkartma adı altında bağdaki, bahçedeki tavuklar, inekler bile vergilendirilecek. Hükümette şöyle bir anlayış hakim. Tarıma tahdit, tarıma yasak getiriliyor. Çok üretmek sanki milletin sırtında bir yükmüş gibi telakki ediliyor. Oysa siz ısrarla "istediğiniz kadar ekeceksiniz. Hatta boş hazine arazilerini de vereceğim. Oraları da ekeceksiniz, biçeceksiniz" diyorsunuz. Peki bu ürünlere nasıl pazar bulacaksınız? Siz nasıl bir tarım politikası hayata geçireceksiniz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Dünyada kendi kendine yeten 7 tane ülke var. Bunlardan bir tanesi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve arazisi, coğrafyasıdır. Şayet bugün tarım eksi pozisyonuna geçmiş ise bu ana kadar uygulanan tarım politikalarının tamamen yanlış olmasındandır. Yoksa "ülke şartları buna müsait değildir. Ülkenin verimliliği yoktur" gibi düşünceler tamamen yanlıştır. Münbit arazilerimiz var. Ama bu münbit arazilerin sahipleri ve işletmecisi olan tarım kesimini devlet olarak desteklemediğimiz için maalesef ne istenilen ürünü alabiliyoruz ne de kaliteyi elde edebiliyoruz. Ürün elde edilmiş olsa bile vatandaş, yetiştirdiği ürününe pazar bulamadığı için ekip biçtiği araziyi terk etme durumunda kalıyor. Bu da tarım politikalarının yanlışlığından kaynaklanıyor. IMF politikası tarımın önünü kesti. AB politikası tarımın önünü kesti. Türkiye hem IMF hem de AB politikasına endekslendi.
Tarımda yabancılara pazar olduk
Avrupa ve dünyanın güçlü ülkeleri yetiştirdikleri tarım ürünlerine pazar arıyor. Buğday, mısır, yulaf, çay vs yetiştiriyor. "Ben kendi çiftçimin yetiştirdiği ürünlere pazar bulmam lazım" diyor. Türkiye'de az bir nüfus yok, 70 milyon insan var. Türkiye, daha evvel kendine yeten 7 ülkeden birisiydi. Şimdi bu da mı devreye girecek? Evet, bu da devreye girecek? Nasıl girecek? Şeker yasası, tütün yasası çıkması lazım. Tahdit kanunları gelmesi lazım. Vatandaş, tütünden, çaydan, şekerden, pamuktan tamamen uzaklaşsın, toprağını terk etsin ki Türkiye'de Türk milleti benim buğdayıma, mısırıma, çayıma, pamuğuma ihtiyaç duysun. Türkiye yabancı ürünlerin pazarı haline gelsin. Dikkat ederseniz bu mânâda ithal mallarına çok ciddi imkanlar tanınmış ve yabancı şirketler Türkiye'yi en güzel şekilde kendine pazar etmiştir. Yapılması gereken tamamen bunun tersi olmasıdır. Ne olacak? Bir defa ithal mallarını sınırlamak gerekir. Türkiye'de yetişen hiç bir tarım ürününün ithalatına müsaade etmek doğru değildir. Bilakis onun önüne set koymak lazım. Türkiye'nin bu şekildeki ithalata son vermesi gerekiyor. Ki son verdikten sonra kendi topraklarına dönüp bu hususta üretimini desteklesin ve desteklediği üretimi de istenilen seviyeye, noktaya gelsin. Bunun olması için ne yapmak lazım?
Devlet çiftçiyi sübvanse etmeli, ürününe pazar bulmalı
Madde bir, çiftçimizi sübvanse etmemiz, yani devlet desteği ile desteklememiz lazım. İki, cins tohumlar, bazı ülkelerde kendini katleden tohumlar değil, bizim örfümüzde olan tohum cinsini yetiştirerek tarım kesimine, köylümüze vermemiz lazım. Gübresini destek olarak vermemiz lazım. Tarlasını sürecek makinanın yakıtını vermemiz lazım. Çok cüz'i fiyatlarla, maliyet fiyatlarıyla vermemiz lazım. Bunlardan devletin vergi almaması gerektiği gibi önüne de bir engel koymaması lazımdır. Artı vatandaş, ekimini güzelce ifa etti, ürününü yetiştirdi. Devlet, bu yetişen ürüne, "Ben serbest pazar ekonomisine ayak uyduruyorum. Binaenaleyh senin yetiştirdiğin ürününü alamam" demeyecek. Bilakis devlet, altı ay evvelinden, çaydı, şeker pancarıydı neyi ne kadar yetiştiriyorsa en az %50'sini avans olarak çiftçinin eline verecek. Vatandaş bu sıcak parayı eline aldığı zaman diğer %50'sini de kazanma inancı ile işin içine girecek. Malının devlet tarafından pazarlanacağını bildiği için de ekimini yapacak, hasılatını toplayacak. Uygun bir zamanda, uygun bir zeminde teslim edecek. Parasının geriye kalanını da malını teslim ettikten sonra bizzat devletten alacak. Böylece vatandaş pazarlama problemiyle %1 nispetinde dahi karşı karşıya kalmayacak. Bu iş devletin işidir. Bazı işler vardır ki bunu insan fert olarak yapamaz. İşte burada devletin devreye girmesi lazım. Bizim bu konuda çok özel projelerimiz var. Biz sadece kendine yeten değil kendi civarında yaşayan ülkeleri de besleyebilecek bir kabiliyete sahibiz. Bu münasebetle oluşturacağımız para politikamız, tarım politikamız ile ihracatımızı en yakın ülkelerden başlayacak şekilde yapacağız. Ve de onlardan alacağımız siparişle vatandaşa "sen bunu yetiştir" diyerek tarımı tam destekle istenilen seviyeye getireceğiz. Sadece tarım değil hayvancılıkta da böyle olacak. Yeraltı kaynaklarımızın işletilmesinde de böyle olacak. Bunların hepsinin formülü var. Bugüne kadar niçin bu arkadaşlar bunu yapmamışlardır? Böyle bir şey düşünememişlerdir. Bu bir kadro işidir, bir cins kafa işidir, bir program işidir, bir plan işidir, kısaca bir fikir işidir. Bu da elhamdülillah bizim arkadaşlarımızda, bizim etrafımızda vardır. İnsanımız hiç ye'se kapılmasın. "Şu ana kadar olmadı. Bundan sonra da olmayacak" inancına sakın kapılmasın. Tekrar ediyorum; hiç kimse bir karış toprağını satmasın. Bir karış toprağınızın değeri bir sarı altındır. Hiç kimse bunun farkında değil. Hatta ondan da daha kıymetlidir. Bizim arazilerimiz çok kıymetlidir. Onu şu anda elimizden alabilmek için çok ciddi paralar da aktarabilirler. Ama hiç kimse bir karış toprağını elinden çıkarmasın. Biz bunu en fevkalade şekilde değerlendireceğiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
IMF'ye ihtiyacımız yok
n Muhterem Hocam, sizin ortaya koyduğunuz bu modelin dışında hiç kimsenin ortaya koyduğu bir model yok. En son İTO'nun yaptığı bazı çalışmalar oldu. IMF'nin tavsiyelerinin Türkiye'de ne kadar yanlış sonuçlar doğurduğu ile ilgili çalışmaları oldu. Hemen her kesimden IMF'nin Türkiye için fayda getirmediği ifade ediliyor. Hatta bir dönem sayın Başbakan da IMF ile ilişkiyi keseceğini söylemişti. Fakat sonuçta stand-by anlaşmasını yine yapıyoruz. Herkes IMF ile ilgili yanlışlıkları ifade ediyor ama sonuçta bakıyoruz IMF ile yine bir ve beraber oluyorlar. Kafalarında bir model yok demiştiniz. Tarım bağlamında bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş- IMF'nin talimatıyla tarım mamullerinin envanteri çıkartılıyor. Hatta neye malikseniz bütün bunların envanteri çıkartılıyor. Buradaki nükte şu: Artık bu arkadaşlar bittiler. Ne varsa envanteri çıkartalım ki onun vergisini alayım, diyorlar. Eskiler söyler. İnönü döneminde ahırdaki ineklerin bile vergisi alınırdı. Bugün o döneme doğru gidiyoruz. Ama kesinlikle milletimiz korkmasın, ürkmesin. Her çilenin ardından mutlaka saadetler, mutluluklar gelecektir. Biz de envanter çıkartacağız ama onu desteklemek için, devletin onun arkasında olduğu atmosferini yaşatmak için... Ne kadar fazla yetiştiriyorsa o kadar fazla onun arkasında olduğumuz göstermek için... Aramızda bu fark var; bir. İkincisi, olayın bir başka yönü de şudur: Neden zamanında IMF karşıtı olup da bu arkadaşlar iktidar sahibi olduktan sonra IMF'ye boyun eğiyorlar? Hatta fikir adamları olsun, siyaset adamlarımız olsun eğilmek mecburiyetinde kalıyor. Bunun sebebi de şudur: IMF programlarının karşısında maalesef bugün sadece Türkiye'mizde değil dünyada alternatif bir politika, bir program üreten yok. İşte bizim dik durmamızın tek sebebi alternatif program ve politika üretmemizdir. Diyoruz ki "O değil bu olacak. Bu değil şu olacak." Yani bizim IMF programının karşılığında alternatif bir programımız var. Onu fersah fersah aşacak ve milletimizi tamamen kârlı çıkartacak, milletimizin cebini dolduracak programlar bunlar... Binaenaleyh bunu bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız için çekinmeden deklere ediyor ve milletimizle beraber olmanın yollarını ve de atılım yapmanın, ileriye gitmenin inşaallah zamanını bekliyoruz. n
-Senato da onayladı
Fransa'da, Adalet Bakanı Dominique Perben tarafından hazırlanan ve Türkiye'nin AB üyeliği için referanduma gidilmesini de öngören anayasa uyum paketi, senatoda yapılan oylamada kabul edildi. Oylamada, 263 "evet", 27 "hayır" oyu çıktı. Mecliste geçen ay yapılan oylamada, milletvekilleri açık farkla uyum paketi lehine oy kullanmışlardı.
-Düzenleme Türkiye için
Anayasa uyum paketinin ikinci bölümü, 2007 yılından sonra AB'nin yeni üyeleri için Fransa'da referandum yapılmasını öngörüyor. Uyum paketine göre, AB ile tam üyelik müzakerelerine 1 Temmuz 2004 tarihinden önce başlayan ülkeler için referanduma gerek görülmeyecek. Bu madde uyarınca, Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan'ın üyeliği konusunda Fransa'da referanduma gidilmeyecek. AB'nin 2007 yılından sonra yeni üye alması halinde referandum yapılmasını gerekli kılan maddenin, Fransa'da Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin tartışma yüzünden hazırlandığı belirtiliyor. Muhterem Hocam, Malum olduğu üzere üç yıldır tarım sektörü arka arkaya sürekli olarak daralıyor. Akdeniz'de narenciye dalında kalıyor, para etmiyor. Buğday 230 bin liradan alındı. Bir önceki sene 450 bin lira idi. Tarım kesiminin, köylünün çok ciddi şekilde zarar ettiğini görüyoruz. Hükümetin devreye koyacağı bir tarım kanunu taslağı var. Orada da tarım envanteri çıkartma adı altında bağdaki, bahçedeki tavuklar, inekler bile vergilendirilecek. Hükümette şöyle bir anlayış hakim. Tarıma tahdit, tarıma yasak getiriliyor. Çok üretmek sanki milletin sırtında bir yükmüş gibi telakki ediliyor. Oysa siz ısrarla "istediğiniz kadar ekeceksiniz. Hatta boş hazine arazilerini de vereceğim. Oraları da ekeceksiniz, biçeceksiniz" diyorsunuz. Peki bu ürünlere nasıl pazar bulacaksınız? Siz nasıl bir tarım politikası hayata geçireceksiniz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Dünyada kendi kendine yeten 7 tane ülke var. Bunlardan bir tanesi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve arazisi, coğrafyasıdır. Şayet bugün tarım eksi pozisyonuna geçmiş ise bu ana kadar uygulanan tarım politikalarının tamamen yanlış olmasındandır. Yoksa "ülke şartları buna müsait değildir. Ülkenin verimliliği yoktur" gibi düşünceler tamamen yanlıştır. Münbit arazilerimiz var. Ama bu münbit arazilerin sahipleri ve işletmecisi olan tarım kesimini devlet olarak desteklemediğimiz için maalesef ne istenilen ürünü alabiliyoruz ne de kaliteyi elde edebiliyoruz. Ürün elde edilmiş olsa bile vatandaş, yetiştirdiği ürününe pazar bulamadığı için ekip biçtiği araziyi terk etme durumunda kalıyor. Bu da tarım politikalarının yanlışlığından kaynaklanıyor. IMF politikası tarımın önünü kesti. AB politikası tarımın önünü kesti. Türkiye hem IMF hem de AB politikasına endekslendi.
Tarımda yabancılara pazar olduk
Avrupa ve dünyanın güçlü ülkeleri yetiştirdikleri tarım ürünlerine pazar arıyor. Buğday, mısır, yulaf, çay vs yetiştiriyor. "Ben kendi çiftçimin yetiştirdiği ürünlere pazar bulmam lazım" diyor. Türkiye'de az bir nüfus yok, 70 milyon insan var. Türkiye, daha evvel kendine yeten 7 ülkeden birisiydi. Şimdi bu da mı devreye girecek? Evet, bu da devreye girecek? Nasıl girecek? Şeker yasası, tütün yasası çıkması lazım. Tahdit kanunları gelmesi lazım. Vatandaş, tütünden, çaydan, şekerden, pamuktan tamamen uzaklaşsın, toprağını terk etsin ki Türkiye'de Türk milleti benim buğdayıma, mısırıma, çayıma, pamuğuma ihtiyaç duysun. Türkiye yabancı ürünlerin pazarı haline gelsin. Dikkat ederseniz bu mânâda ithal mallarına çok ciddi imkanlar tanınmış ve yabancı şirketler Türkiye'yi en güzel şekilde kendine pazar etmiştir. Yapılması gereken tamamen bunun tersi olmasıdır. Ne olacak? Bir defa ithal mallarını sınırlamak gerekir. Türkiye'de yetişen hiç bir tarım ürününün ithalatına müsaade etmek doğru değildir. Bilakis onun önüne set koymak lazım. Türkiye'nin bu şekildeki ithalata son vermesi gerekiyor. Ki son verdikten sonra kendi topraklarına dönüp bu hususta üretimini desteklesin ve desteklediği üretimi de istenilen seviyeye, noktaya gelsin. Bunun olması için ne yapmak lazım?
Devlet çiftçiyi sübvanse etmeli, ürününe pazar bulmalı
Madde bir, çiftçimizi sübvanse etmemiz, yani devlet desteği ile desteklememiz lazım. İki, cins tohumlar, bazı ülkelerde kendini katleden tohumlar değil, bizim örfümüzde olan tohum cinsini yetiştirerek tarım kesimine, köylümüze vermemiz lazım. Gübresini destek olarak vermemiz lazım. Tarlasını sürecek makinanın yakıtını vermemiz lazım. Çok cüz'i fiyatlarla, maliyet fiyatlarıyla vermemiz lazım. Bunlardan devletin vergi almaması gerektiği gibi önüne de bir engel koymaması lazımdır. Artı vatandaş, ekimini güzelce ifa etti, ürününü yetiştirdi. Devlet, bu yetişen ürüne, "Ben serbest pazar ekonomisine ayak uyduruyorum. Binaenaleyh senin yetiştirdiğin ürününü alamam" demeyecek. Bilakis devlet, altı ay evvelinden, çaydı, şeker pancarıydı neyi ne kadar yetiştiriyorsa en az %50'sini avans olarak çiftçinin eline verecek. Vatandaş bu sıcak parayı eline aldığı zaman diğer %50'sini de kazanma inancı ile işin içine girecek. Malının devlet tarafından pazarlanacağını bildiği için de ekimini yapacak, hasılatını toplayacak. Uygun bir zamanda, uygun bir zeminde teslim edecek. Parasının geriye kalanını da malını teslim ettikten sonra bizzat devletten alacak. Böylece vatandaş pazarlama problemiyle %1 nispetinde dahi karşı karşıya kalmayacak. Bu iş devletin işidir. Bazı işler vardır ki bunu insan fert olarak yapamaz. İşte burada devletin devreye girmesi lazım. Bizim bu konuda çok özel projelerimiz var. Biz sadece kendine yeten değil kendi civarında yaşayan ülkeleri de besleyebilecek bir kabiliyete sahibiz. Bu münasebetle oluşturacağımız para politikamız, tarım politikamız ile ihracatımızı en yakın ülkelerden başlayacak şekilde yapacağız. Ve de onlardan alacağımız siparişle vatandaşa "sen bunu yetiştir" diyerek tarımı tam destekle istenilen seviyeye getireceğiz. Sadece tarım değil hayvancılıkta da böyle olacak. Yeraltı kaynaklarımızın işletilmesinde de böyle olacak. Bunların hepsinin formülü var. Bugüne kadar niçin bu arkadaşlar bunu yapmamışlardır? Böyle bir şey düşünememişlerdir. Bu bir kadro işidir, bir cins kafa işidir, bir program işidir, bir plan işidir, kısaca bir fikir işidir. Bu da elhamdülillah bizim arkadaşlarımızda, bizim etrafımızda vardır. İnsanımız hiç ye'se kapılmasın. "Şu ana kadar olmadı. Bundan sonra da olmayacak" inancına sakın kapılmasın. Tekrar ediyorum; hiç kimse bir karış toprağını satmasın. Bir karış toprağınızın değeri bir sarı altındır. Hiç kimse bunun farkında değil. Hatta ondan da daha kıymetlidir. Bizim arazilerimiz çok kıymetlidir. Onu şu anda elimizden alabilmek için çok ciddi paralar da aktarabilirler. Ama hiç kimse bir karış toprağını elinden çıkarmasın. Biz bunu en fevkalade şekilde değerlendireceğiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
IMF'ye ihtiyacımız yok
n Muhterem Hocam, sizin ortaya koyduğunuz bu modelin dışında hiç kimsenin ortaya koyduğu bir model yok. En son İTO'nun yaptığı bazı çalışmalar oldu. IMF'nin tavsiyelerinin Türkiye'de ne kadar yanlış sonuçlar doğurduğu ile ilgili çalışmaları oldu. Hemen her kesimden IMF'nin Türkiye için fayda getirmediği ifade ediliyor. Hatta bir dönem sayın Başbakan da IMF ile ilişkiyi keseceğini söylemişti. Fakat sonuçta stand-by anlaşmasını yine yapıyoruz. Herkes IMF ile ilgili yanlışlıkları ifade ediyor ama sonuçta bakıyoruz IMF ile yine bir ve beraber oluyorlar. Kafalarında bir model yok demiştiniz. Tarım bağlamında bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş- IMF'nin talimatıyla tarım mamullerinin envanteri çıkartılıyor. Hatta neye malikseniz bütün bunların envanteri çıkartılıyor. Buradaki nükte şu: Artık bu arkadaşlar bittiler. Ne varsa envanteri çıkartalım ki onun vergisini alayım, diyorlar. Eskiler söyler. İnönü döneminde ahırdaki ineklerin bile vergisi alınırdı. Bugün o döneme doğru gidiyoruz. Ama kesinlikle milletimiz korkmasın, ürkmesin. Her çilenin ardından mutlaka saadetler, mutluluklar gelecektir. Biz de envanter çıkartacağız ama onu desteklemek için, devletin onun arkasında olduğu atmosferini yaşatmak için... Ne kadar fazla yetiştiriyorsa o kadar fazla onun arkasında olduğumuz göstermek için... Aramızda bu fark var; bir. İkincisi, olayın bir başka yönü de şudur: Neden zamanında IMF karşıtı olup da bu arkadaşlar iktidar sahibi olduktan sonra IMF'ye boyun eğiyorlar? Hatta fikir adamları olsun, siyaset adamlarımız olsun eğilmek mecburiyetinde kalıyor. Bunun sebebi de şudur: IMF programlarının karşısında maalesef bugün sadece Türkiye'mizde değil dünyada alternatif bir politika, bir program üreten yok. İşte bizim dik durmamızın tek sebebi alternatif program ve politika üretmemizdir. Diyoruz ki "O değil bu olacak. Bu değil şu olacak." Yani bizim IMF programının karşılığında alternatif bir programımız var. Onu fersah fersah aşacak ve milletimizi tamamen kârlı çıkartacak, milletimizin cebini dolduracak programlar bunlar... Binaenaleyh bunu bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız için çekinmeden deklere ediyor ve milletimizle beraber olmanın yollarını ve de atılım yapmanın, ileriye gitmenin inşaallah zamanını bekliyoruz. n
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.