“Kim okurdu kim yazardı,
Bu düğümü kim çözerdi?
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa.”
Aşık Veysel
Gündemi değiştirmekle görevlendirilen Dolma Kalem vuvuzelalar; BOP Eş Başkanı, ABD’den talimat alıp gelinceye kadar yapabileceklerini yapmak üzere işe soyundular!
Güya Reyhanlı’da ölenlerin epeycesi, linç edilen Suriyeli mültecilermiş! Yuuuuh be!
Birkaç boş Suriye plakalı aracın camlarının kırıldığını biliyoruz ama hemen yanındaki Türk plakalı araçların camları da kırık!
Güya habercilik yapıyorlar! Habercilik buysa eğer; can acısından aklın durduğu anlardaki kişisel infiâller haber edilecekse -ki bazen edilmeli- “Nerede bu devlet? Bu başbakan nerede?” infiâlini, niye haber etmediler? Sosyal medya olmasaydı, duyabilir miydik?
Yayın yasağına rağmen, Reyhanlı’da olanları an be an izlediğimiz sosyal medyada tek kelime ile bile bahsedilmeyen bu konuya inanan çıkar mı?
Bu tezviratı duyar duymaz Sayın Murat Sökmenoğlu’nu aradım. Eski Hatay Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in oğlu... Sökmenoğlu, Hatay’ın bütün etnik ve dinsel gruplarının nabız sayılarını bilir. Aradığımda, Cumhurbaşkanı’nın davetine gitmek için yol hazırlığındalardı.
Sayın Sökmenoğlu, konuyu ilk defa ve benden duyunca hayret ettiler ki nasıl bir hayret!
Ulusları/halkları toplayıp budun/millet etme teâmülünün samimi bir takipçisi ve karakteri tescilli bir Türk Milletçisi olarak, çok ciddi endişeleri vardı! Yazılmamak kaydıyla lûtfettikleri beni aydınlatan bilgilerle sıkışan rûhum ferahladı.
Bombalı saldırıdan haftalar önce; “Sayın Başbakan biraz üslûbunu yumuşatmalı” uyarısını hatırlattı! Yine günlerce öncesinden Suriyeli Mültecilerin; rahatsız edici ve çok tahrik edici davranışlarına vurgu yaparak yaptığı uyarılarını da hatırlattı! Mültecilerin yiyip-içip, alış-veriş yapıp para ödemediklerini, hastanelerde doktorları, resmi kurumlarda memurları bizzat Başbakan’ın adıyla nasıl tehdit ettiklerini, Suriye plakalı araçların trafiği kasıtlı olarak nasıl alt-üst ettiklerini anlattılar!
Hatay’ın ve bütün bölgenin yabancı ajanlarla kaynadığına, gazeteci kimlikli casusların sokaklarda fink attığına dikkat çektiler! Bombalı menfûr saldırıdan sonra birkaç Suriye plakalı boş aracın taşlandığını ama asla kimsenin linç edildiğini ne gördüğünü, ne de duymadığını söylediler!
Ehil bir Hataylıdan olanları dinledikten sonra; BOP Eş Başkanımızın ABD seyahati süresince gündemi değiştirmekle görevli olduklarına inandıklarımdan birinin; yüreği yanık, gönlü kırık Reyhanlılılara, Suriyeli Mültecileri linç iftirasını görünce iğrendim!
İddia ve iftirâlara bakar mısınız: “Bombalı saldırıdan hemen sonra Suriyeliler kafaları ezilerek öldürüldü, doktorlar otopside bunu saklamaya zorlandı”ymış! “Bu insanlar maazallah Ermeni olsaydı acaba ne yapardık”mış! Devam ediyor: “Bu hükümet, bu ülkeye iki numara büyük. Bu hükümetin Suriye siyasetinin asaleti, şerefi, şanı bu ülkeye beş numara büyük! ... Esad’ın yerinde olsam sevinçten göbek atardım, Türkiye bu kadar kolay manipüle edilebilir bir yermiş diye, bombayı koyan istihbaratçılara aferin derdim”miş!
Hadi ordan be! Yalancı, dolma kalem müfterî seni!
Anlatabilmeme yardımcı olsun diye kısa bir satırarası; çocuklarım yüzünden, yıllarca evim, hayvanat bahçesi gibiydi! Kedi, muhabbet kuşları ve akvaryumda balıklar, yıllarca bir arada yaşadı evimde! Kontrolümüzdeki kedi; ne kuşlara, ne de akvaryumdaki balıklara, sulanarak bakmaktan öteye geçemedi! Ama evde yalnız kaldığı ilk anda kediliğini yapacaktı! Kedinin DNA’sından kediliği ve korkularını, itin DNA’sından itliği ve kurttan korkmayı yok edemezsiniz! Hiç bir eğitimin ve terbiyenin buna gücü yetmez!
Milletler de aynıdır. Ergenekon’a iki çift girip, 400 sene sonra 100 bin mızraklı savaşçıyla çıkan ve atalarının intikamını alan Türk Milletinin, karakterini “Ergenekon Destanı”ndan biliriz.
Bunu da hatırlattıktan sonra, gündem değiştirmekle görevli “dolma kalem”in; “Bu insanlar maazallah Ermeni olsaydı acaba ne yapardık?” sorusuna cevap vereyim: Yine toplayabildiğiniz kadar karaktersizlerle sokaklarda ‘Hepimiz Ermeniyiz!’ diye slogan atar, Türk Milletinden olmadığınızı ifade ederdiniz! Biz de istihza ile gülümserdik!
Türk Milleti, sizi de, yandaşlık, dolma kalemlik, yalakalık ettiğiniz BOP Eş Başkanı’nı da ve işbirliği ettiğiniz Haçlı Emperyalist zihniyeti de tanıyor artık!
Ne yaparsanız yapın, bu milleti istediğiniz şekilde manipüle edemezsiniz, karakterlerinin dışında bir harekete tahrîk edemezsiniz!
Bu memleket bombayla ilk defa mı tanıştı? Parklarda, dershane önlerinde, sokaklarda, kaç kere PKK bombalarıyla muhatap oldu bu Millet, unutuldu mu? Ve hangi PKK bombasından sonra; hangi Türk, hangi Kürt komşusuna sorgulayan gözle baktı?
Gidin işinize; yemimizi yeyip el folluğuna yumurtlayan kaçak tavuklar!
Türk Milleti! Allah aşkına bu densizlere hadlerini bildirin! Nasıl mı, okumayın bu namertleri! İzlemeyin bu namertlere vuvuzelalık ettirilen televizyonları!
Selâm almak farzdır biliyoruz. Selam verirlerse alın ama; “Git kardeşim! Benden uzak, şeytanına yakın ol!” diye def edin! Bu nâmertlerin akılları başlarına gelmez de, toplumdan tecrit edilerek ödlerini patlatan yalnızlığa mahkûm edin bunları ki sussun, pıssınlar!
Biliriz ki bir kurt, yüzlerce itin ses sese vererek aynı yere ürümesine yeter!
“OLAMAZ TÜRK’E BAŞ, TÜRK’ÜM DEMEYEN” vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Bu düğümü kim çözerdi?
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa.”
Aşık Veysel
Gündemi değiştirmekle görevlendirilen Dolma Kalem vuvuzelalar; BOP Eş Başkanı, ABD’den talimat alıp gelinceye kadar yapabileceklerini yapmak üzere işe soyundular!
Güya Reyhanlı’da ölenlerin epeycesi, linç edilen Suriyeli mültecilermiş! Yuuuuh be!
Birkaç boş Suriye plakalı aracın camlarının kırıldığını biliyoruz ama hemen yanındaki Türk plakalı araçların camları da kırık!
Güya habercilik yapıyorlar! Habercilik buysa eğer; can acısından aklın durduğu anlardaki kişisel infiâller haber edilecekse -ki bazen edilmeli- “Nerede bu devlet? Bu başbakan nerede?” infiâlini, niye haber etmediler? Sosyal medya olmasaydı, duyabilir miydik?
Yayın yasağına rağmen, Reyhanlı’da olanları an be an izlediğimiz sosyal medyada tek kelime ile bile bahsedilmeyen bu konuya inanan çıkar mı?
Bu tezviratı duyar duymaz Sayın Murat Sökmenoğlu’nu aradım. Eski Hatay Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in oğlu... Sökmenoğlu, Hatay’ın bütün etnik ve dinsel gruplarının nabız sayılarını bilir. Aradığımda, Cumhurbaşkanı’nın davetine gitmek için yol hazırlığındalardı.
Sayın Sökmenoğlu, konuyu ilk defa ve benden duyunca hayret ettiler ki nasıl bir hayret!
Ulusları/halkları toplayıp budun/millet etme teâmülünün samimi bir takipçisi ve karakteri tescilli bir Türk Milletçisi olarak, çok ciddi endişeleri vardı! Yazılmamak kaydıyla lûtfettikleri beni aydınlatan bilgilerle sıkışan rûhum ferahladı.
Bombalı saldırıdan haftalar önce; “Sayın Başbakan biraz üslûbunu yumuşatmalı” uyarısını hatırlattı! Yine günlerce öncesinden Suriyeli Mültecilerin; rahatsız edici ve çok tahrik edici davranışlarına vurgu yaparak yaptığı uyarılarını da hatırlattı! Mültecilerin yiyip-içip, alış-veriş yapıp para ödemediklerini, hastanelerde doktorları, resmi kurumlarda memurları bizzat Başbakan’ın adıyla nasıl tehdit ettiklerini, Suriye plakalı araçların trafiği kasıtlı olarak nasıl alt-üst ettiklerini anlattılar!
Hatay’ın ve bütün bölgenin yabancı ajanlarla kaynadığına, gazeteci kimlikli casusların sokaklarda fink attığına dikkat çektiler! Bombalı menfûr saldırıdan sonra birkaç Suriye plakalı boş aracın taşlandığını ama asla kimsenin linç edildiğini ne gördüğünü, ne de duymadığını söylediler!
Ehil bir Hataylıdan olanları dinledikten sonra; BOP Eş Başkanımızın ABD seyahati süresince gündemi değiştirmekle görevli olduklarına inandıklarımdan birinin; yüreği yanık, gönlü kırık Reyhanlılılara, Suriyeli Mültecileri linç iftirasını görünce iğrendim!
İddia ve iftirâlara bakar mısınız: “Bombalı saldırıdan hemen sonra Suriyeliler kafaları ezilerek öldürüldü, doktorlar otopside bunu saklamaya zorlandı”ymış! “Bu insanlar maazallah Ermeni olsaydı acaba ne yapardık”mış! Devam ediyor: “Bu hükümet, bu ülkeye iki numara büyük. Bu hükümetin Suriye siyasetinin asaleti, şerefi, şanı bu ülkeye beş numara büyük! ... Esad’ın yerinde olsam sevinçten göbek atardım, Türkiye bu kadar kolay manipüle edilebilir bir yermiş diye, bombayı koyan istihbaratçılara aferin derdim”miş!
Hadi ordan be! Yalancı, dolma kalem müfterî seni!
Anlatabilmeme yardımcı olsun diye kısa bir satırarası; çocuklarım yüzünden, yıllarca evim, hayvanat bahçesi gibiydi! Kedi, muhabbet kuşları ve akvaryumda balıklar, yıllarca bir arada yaşadı evimde! Kontrolümüzdeki kedi; ne kuşlara, ne de akvaryumdaki balıklara, sulanarak bakmaktan öteye geçemedi! Ama evde yalnız kaldığı ilk anda kediliğini yapacaktı! Kedinin DNA’sından kediliği ve korkularını, itin DNA’sından itliği ve kurttan korkmayı yok edemezsiniz! Hiç bir eğitimin ve terbiyenin buna gücü yetmez!
Milletler de aynıdır. Ergenekon’a iki çift girip, 400 sene sonra 100 bin mızraklı savaşçıyla çıkan ve atalarının intikamını alan Türk Milletinin, karakterini “Ergenekon Destanı”ndan biliriz.
Bunu da hatırlattıktan sonra, gündem değiştirmekle görevli “dolma kalem”in; “Bu insanlar maazallah Ermeni olsaydı acaba ne yapardık?” sorusuna cevap vereyim: Yine toplayabildiğiniz kadar karaktersizlerle sokaklarda ‘Hepimiz Ermeniyiz!’ diye slogan atar, Türk Milletinden olmadığınızı ifade ederdiniz! Biz de istihza ile gülümserdik!
Türk Milleti, sizi de, yandaşlık, dolma kalemlik, yalakalık ettiğiniz BOP Eş Başkanı’nı da ve işbirliği ettiğiniz Haçlı Emperyalist zihniyeti de tanıyor artık!
Ne yaparsanız yapın, bu milleti istediğiniz şekilde manipüle edemezsiniz, karakterlerinin dışında bir harekete tahrîk edemezsiniz!
Bu memleket bombayla ilk defa mı tanıştı? Parklarda, dershane önlerinde, sokaklarda, kaç kere PKK bombalarıyla muhatap oldu bu Millet, unutuldu mu? Ve hangi PKK bombasından sonra; hangi Türk, hangi Kürt komşusuna sorgulayan gözle baktı?
Gidin işinize; yemimizi yeyip el folluğuna yumurtlayan kaçak tavuklar!
Türk Milleti! Allah aşkına bu densizlere hadlerini bildirin! Nasıl mı, okumayın bu namertleri! İzlemeyin bu namertlere vuvuzelalık ettirilen televizyonları!
Selâm almak farzdır biliyoruz. Selam verirlerse alın ama; “Git kardeşim! Benden uzak, şeytanına yakın ol!” diye def edin! Bu nâmertlerin akılları başlarına gelmez de, toplumdan tecrit edilerek ödlerini patlatan yalnızlığa mahkûm edin bunları ki sussun, pıssınlar!
Biliriz ki bir kurt, yüzlerce itin ses sese vererek aynı yere ürümesine yeter!
“OLAMAZ TÜRK’E BAŞ, TÜRK’ÜM DEMEYEN” vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017


















































































