Sahte sıfatların arkasına sığınanlar

Tarih boyunca devam eden hak ile bâtıl mücadelesinde hakkın safında mücadele edenler için en büyük mükâfat, Allah'ın rızasıdır. Onlar için bu yolda çekilen çileler ilahi bir armağan, şöhret ise afettir. Tek amaçları Hakk'ın rızasını kazanmak, en büyük mükâfat da Allah'ın kendilerini takdir etmesidir. Çöpçülük de sultanlık da onlar için eşittir. Halkın övmesi onları rahatsız eder. Mücadeleye başlarken ölüm ile ahireti kardeş bilir, "Nasip, insanın gölgesidir" diyerek Hakk'tan gelen her türlü nimeti eşit görürler. Zenginlikle fakirlik, varlık ile yokluk, sevinç ile keder onlar için birdir. Onlar Hakk'a iman ettikleri ölçüde halka hizmet ederler, Hakk'ı bildikleri ölçüde halka hizmetleri büyür.Bu konuda örnek olarak Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın hayatı bizler için turnusol görevi görür. Hakk'ın adamı olan er kişi nasıl yaşar, nasıl mücadele eder, çilelere nasıl göğüs gerer; bunları göstermekle kalmamış, adeta hayatıyla bunların destanını yazmıştır. Fikir meydanına çıktığı ilk yıllardan beri milletinin hayır duasından başka karşılık beklemeyen, yaptığı her işte iddia sahibi olan ve iddialarının arkasında durarak her yükü sırtlanan, bu yolda kimseye minnet etmeyen yapısıyla düşmanına bile diz çöktürmüştür. Bugün kendisine yapılan saldırıların yegâne nedeni, O'nun sarsılmaz imanı, vatan ve milletine olan eşsiz aşkı, herkesi şaşkına çeviren liderlik vasfı, kendi şahsında müşahhas hale gelen kınayıcının kınamasından korkmadan hakkın ve haklının yanında kelle koltukta sonuna kadar var olabilme yürekliliğidir. Kendisine teklif edilen makamları elinin tersiyle itmiş, dinine ve vatanına asla ihanet etmemiş, daima "Dinim, vatanım, milletim..." demiştir. En son telefon dinlemelerinde herkes tapeleri çıkacağından endişelenirken onun, "Ben hayatımın her anını ilahi iradenin gözetiminde olduğum şuuruyla yaşadım. İsteyen istediğini açıklasın. Hodri meydan!" demesi, gönülleri kamaştıracak iman ve asaletine en güzel örnektir.Bir de bâtılın yolunda olan, dinini, vatanını, milletini makama, mevkie, dünyalığa peşkeş çeken, en küçük bir iltifat duymak için atmadığı takla kalmayan, Kur'an'ın tabiriyle "dinini az bir pahaya satan zavallılar" var. Bunlar; sahte alimliklerini sahte sıfatlarının arkasına saklayarak elfi sanilik, bediüzzamanlık, mücedditlik, mehdilik, sahibü'z-zamanlık gibi manevi makamların tapusunu tekellerine alır ama burnunun ucunu görmezler. Milletin imanını kurtardıklarını söylerler ama Allah'ın ayetleri ayaklar altına alınınca susarlar. Allah'a kulluğu, saraya soytarılığa değişirler. Müslüman'ın Müslüman'ı katletmesine fetva döşer ama vatanına, namusuna, şerefine saldıran küfre rıza gösterirler. Bunlar dünyada rezil, ahirette zelil olmaya mahkûmdurlar. Bunlar, kendilerini tartmaya çalıştıkları Prof. Dr. Haydar Baş'ın muhatabı olmayı bile kendi aralarında itibar vesilesi kabul ederler. Haydar Hoca'ya saldırıp cevap beklerler, sonra da "Haydar Hoca beni muhatap aldı" diye beslendikleri kuburda caka satarlar.Bunlar, Haydar Hoca'yı tanıdıkça hayran olur, hayran oldukça düşman olurlar. Haydar Hoca siyasette, ticarette, sanatta, gazetecilikte zirveye çıktıkça hased ve kıskançlıklarından kendilerini yer, bitirirler. Fakat bunlara yine Haydar Hoca sahip çıkar. Onları uyarır, yanlışlarını gösterir, doğru yola çağırır. Allah (c.c.), Haydar Hoca gibi dost nasip eylesin. Çünkü o, Allah'tan vatanına ve milletine hayırlı bir evlat olmasını isteyen ana-babanın kabul olmuş hayır duasıdır.