8 Eylül akşamı Adapazarı'nda idik. Kuvayı Milliye yürüyüşü Cumartesi günü Adapazarlılarla devam etti. Kelimenin tam manası ile Adapazarlılar yüreklerini ortaya koyup milli bir tavır sergilediler.
Daha iki yıl önce binlerce insanını depremde şehit veren bu güzel insanlar, umutlarından hiçbir şey kaybetmemişlerdi. Dimdik ayakta idiler. Hep bir ağızdan "Bu vatan bizimdir bizim kalacak" diye haykırıyorlardı.
Ancak şehri bir baştan bir başa geçtik. Tam manası ile sokaklar köstebek yuvasına dönmüş. Daha önce deprem vesilesi ile bu şehri gezmiştim. O günden beri kayda değer bir değişiklik yok.
Sayın Belediye, Sayın Hükümet ve Sayın İl Milletvekillerine seslenmek istiyorum. Bu nasıl bir anlayış; iki yılı aşkın bir zaman olduğu halde şehir hala baykuş yuvası gibi.
Esnaflarla görüştük, durumu sorduk. Hepsi şikayetçi, hepsi dertli. Efendim diyorlar, depremden beri çamur çiğniyoruz, çamur soluyoruz. Tabii ki onlar da ilgililere, özellikle il milletvekillerine sitem ediyorlar.
Bir yandan da "Şu Kuvayı Milliye ekibi gelirse çile biter" diyorlar. Evet doğru diyorlar, zira kendi adına kazanılamamış kadroların, millete yararlı olması hiç mümkün değildir. Programa gelince, Adapazarlılarda farklı bir bekleyiş gördük. Adeta çileden bıkan bu insanlar bir ışık arıyorlar. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in il'e geleceğini duyunca "Köşk" tesislerini taşırırcasına doldurdular. "Bu vatan bu millet sizi bekliyor" sloganları ile karşıladılar Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i. Süngerin suyu emdiği gibi izlediler. Her söze büyük bir alaka duydular. Katıldılar, alkışladılar.
Gecenin konuşmasını yapan Prof. Dr. Haydar Baş Bey, şöyle diyordu:
"Önce insanımızı kaybettik. Çürüyen bu insanı nereye koyarsanız koyunuz, netice alamazsınız. Öyleyse yapılacak iş, insanımızı kendi yararına kazanmaktır...
Misyonerlere gelince, onların temel amacı dinlerini yaymak değildir. Zira onlar Avrupa'daki kiliselerini Türklere satıyorlar. Aynı binalar camiye çevriliyor. 19. yüzyılda olduğu gibi, İslam'ı karıştırıp manevi ve milli direnci kırmak istiyorlar. Sonra milletin ekonomisine ve siyasetine el koymaya kalkıyorlar. Bugün Türkiye'de sergilenen senaryo bundan başka bir şey değildir. Dinler arası diyalog bu projenin yaftalı şeklidir.
Hepimiz şehit torunuyuz. Bu vatan için kan vermişiz, can vermişiz. Bu vatandan bir çakıl taşı bile veremeyiz.
Ekonomiye gelince; Türkiye'nin bugünkü hali yapay bir durum arzediyor. Türkiye IMF'nin yanlış programları ile oyalanıyor. Yanlış yollar çözüm olarak gösteriliyor. Biz çözümün ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bize imkan verildiği zaman, ülke para sıkıntısını kısa zamanda aşacak, enflasyonu halledecektir".
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, konuşmasını birlik remzi olan Leyla ve Mecnun hikayesini anlatarak bitiriyor. Kolunu kaldırıp "Bu kol Sakaryalıların kolu" diyerek, halkı selamlıyor.
Bu tablonun doyumsuz seyrinden sonra bize düşen şey şu iki mısrayı terennüm etmek olsa gerek;
"Sakarya saf çocuğu masum Anadolunun
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun".
Daha iki yıl önce binlerce insanını depremde şehit veren bu güzel insanlar, umutlarından hiçbir şey kaybetmemişlerdi. Dimdik ayakta idiler. Hep bir ağızdan "Bu vatan bizimdir bizim kalacak" diye haykırıyorlardı.
Ancak şehri bir baştan bir başa geçtik. Tam manası ile sokaklar köstebek yuvasına dönmüş. Daha önce deprem vesilesi ile bu şehri gezmiştim. O günden beri kayda değer bir değişiklik yok.
Sayın Belediye, Sayın Hükümet ve Sayın İl Milletvekillerine seslenmek istiyorum. Bu nasıl bir anlayış; iki yılı aşkın bir zaman olduğu halde şehir hala baykuş yuvası gibi.
Esnaflarla görüştük, durumu sorduk. Hepsi şikayetçi, hepsi dertli. Efendim diyorlar, depremden beri çamur çiğniyoruz, çamur soluyoruz. Tabii ki onlar da ilgililere, özellikle il milletvekillerine sitem ediyorlar.
Bir yandan da "Şu Kuvayı Milliye ekibi gelirse çile biter" diyorlar. Evet doğru diyorlar, zira kendi adına kazanılamamış kadroların, millete yararlı olması hiç mümkün değildir. Programa gelince, Adapazarlılarda farklı bir bekleyiş gördük. Adeta çileden bıkan bu insanlar bir ışık arıyorlar. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in il'e geleceğini duyunca "Köşk" tesislerini taşırırcasına doldurdular. "Bu vatan bu millet sizi bekliyor" sloganları ile karşıladılar Prof. Dr. Haydar Baş Bey'i. Süngerin suyu emdiği gibi izlediler. Her söze büyük bir alaka duydular. Katıldılar, alkışladılar.
Gecenin konuşmasını yapan Prof. Dr. Haydar Baş Bey, şöyle diyordu:
"Önce insanımızı kaybettik. Çürüyen bu insanı nereye koyarsanız koyunuz, netice alamazsınız. Öyleyse yapılacak iş, insanımızı kendi yararına kazanmaktır...
Misyonerlere gelince, onların temel amacı dinlerini yaymak değildir. Zira onlar Avrupa'daki kiliselerini Türklere satıyorlar. Aynı binalar camiye çevriliyor. 19. yüzyılda olduğu gibi, İslam'ı karıştırıp manevi ve milli direnci kırmak istiyorlar. Sonra milletin ekonomisine ve siyasetine el koymaya kalkıyorlar. Bugün Türkiye'de sergilenen senaryo bundan başka bir şey değildir. Dinler arası diyalog bu projenin yaftalı şeklidir.
Hepimiz şehit torunuyuz. Bu vatan için kan vermişiz, can vermişiz. Bu vatandan bir çakıl taşı bile veremeyiz.
Ekonomiye gelince; Türkiye'nin bugünkü hali yapay bir durum arzediyor. Türkiye IMF'nin yanlış programları ile oyalanıyor. Yanlış yollar çözüm olarak gösteriliyor. Biz çözümün ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bize imkan verildiği zaman, ülke para sıkıntısını kısa zamanda aşacak, enflasyonu halledecektir".
Prof. Dr. Haydar Baş Bey, konuşmasını birlik remzi olan Leyla ve Mecnun hikayesini anlatarak bitiriyor. Kolunu kaldırıp "Bu kol Sakaryalıların kolu" diyerek, halkı selamlıyor.
Bu tablonun doyumsuz seyrinden sonra bize düşen şey şu iki mısrayı terennüm etmek olsa gerek;
"Sakarya saf çocuğu masum Anadolunun
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002