Allah'ın azameti hakkında...
O'nun hükmü kesin ve hikmet esasıncadır. O'nun rızası eman ve rahmettir. İlimle hüküm verir, hilimle affeder
08.06.2025 00:16:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s): "Sizlere iyi bir komşu oldum, gücümün yettiğince sizi arkanızda korumaya çalıştım. Sizi zillet bağından kurtarıp zulmü ve haksızlığı yok ettim. Gözün gördüğü ve bedenin şahit olduğu nice kötülüklerinize göz yumuyor, az iyiliğiniz için teşekkürler diyorum.
Allah'ın azameti hakkında...
"O'nun hükmü kesin ve hikmet esasıncadır. O'nun rızası eman ve rahmettir. İlimle hüküm verir, hilimle affeder.
Yarabbi! Aldığın ve verdiğin şeylere hamd olsun. Verdiğin afiyet ve belalara hamd olsun. Seni en güzel şekilde razı edecek, sana en sevimli gelecek, senin katında en makbul olacak hamdla sana hamd ederim.
Yarattığın şeyleri dolduracak, istediğin makama ulaşacak bir hamd! Senden gizli kalmayacak ve katında hiçbir kusur taşımayacak bir hamdla hamd ediyorum.
Sayısı kesilmeyecek, uzunluğu bitmeyecek bir hamdla! Çünkü biz senin azametinin künhünü hakkıyla bilemeliyiz.
Ancak biz, Hayy ve Kayyum olduğunu, uyku ve uyuklamanın seni tutmadığını biliyoruz. Sana hiç bir bakış ulaşamaz. Hiç bir göz seni idrak edemez. Sen bütün gözleri idrak eder, bütün amelleri sayar; "perçem ve ayaklarından"(Alak: 15-16) yakalar, alırsın.
Hakeza sadece senin yarattıklarından gördüğümüz, kudretinden hayrete düştüğümüz, saltanatının büyüklüğünden niteleyebildiğimiz sıfatlarını bilebiliriz. Bizim haberdar olmadığımız, gözlerimizin göremediği, akıllarımızın ulaşamadığı, aramıza perde gerdiğin o gayb âlemi ise çok büyük!
Arşını nasıl diktiğini, mahrukatını nasıl yarattığını, gökleri havaya nasıl astığını, ırmakları ve su dalgalarını yeryüzüne nasıl yaydığını öğrenebilmek için bakışlarını yönelten, fikrini çalıştıran bir kimsenin gözleri yorulur, aklı karışır, şuuru bulanır, fikri hayrete düşer, şaşakalır.
...(Birisi) Allah'a ümit bağladığını iddia ediyor. Allah'ın azametine yemin olsun ki yalan söylüyor. Ümit ediyor da niçin ümidi, ameli ile ortaya çıkmıyor?
Her kim ümit ederse ümidi amelinde ortaya çıkar. Onun ise Allah'a ümitten başka her ümidi amelinde gözükür. Allah'a ümidi ise kusurludur. Allah korkusu hariç her korkusu yerindedir. Allah korkusu ise amellerine yansımadığı için gerçek değildir.
Büyük şeyleri Allah'tan umar ve küçük şeyleri ise kuldan ümit eder. Ama Allah'a vermediği (değeri) kula veriyor! Niçin kullara verilen değer şanı yüce Allah'a vermiyor? Umudunun yalan çıkacağından mı korkuyorsun? Yoksa O'nu umuda layık mı görmüyorsun?
Aynı zamanda kullarından birinden korkarsa ona, Allah'a göstermediği saygıyı gösterir. Kullardan korkusu peşin, Rabbinden korkusu veresiye iledir. Dünyayı büyük gören, kalbindeki yeri yüce olan, onu Allah'a tercih eden, böylece sadece dünyaya bağlanan, dünyaya dalıp giden ve dünyanın kulu olan Allah'ın Resulü;
Dünyanın çirkinliklerine ve alçaklıklarına, dünyaya düşkünlüğün ayıplığına ve kötülüğüne karşı sana güzel bir örnek bir ve delil olarak yeter. Çünkü dünya etrafıyla Peygamber'den alınmış, bütün yönleriyle başkası için hazırlanmıştır. Peygamber onun sütünden kesilmiş ve süslerinden yüz çevirmiştir.
Eğer istiyorsan, Musa Kelimullah'ın şöyle dediğini ikinci örnek olarak sunabilirim "Ya Rabbi! Bana indireceğin iyiliklere ihtiyacım var."(Kasas: 26) Allah'a yemin olsun ki o, yiyeceği ekmekten başka bir şey istemedi.
Çünkü yerin bitirdiklerinden yiyordu. Yediği bitkilerin yeşilliği, zayıflığı ve sıskalığı nedeniyle karın derisinin altıdan gözüküyordu.
Eğer istersen, üçüncü olarak Zeburlar sahibi ve cennet ehlinin kârisi (okuyucusu) Davud'u örnek gösterebilirim. Çünkü o kendi eliyle hurma liflerinden örgü örüyordu da arkadaşlarına şöyle diyordu: "Kim bana bunu satar!" Onun satışından elde ettiği parayla arpa ekmeği yiyordu.
İstersen İsa b. Meryem hakkında söz edeyim. O da tası yastık yapıyor, sert şeyler giyiyordu ve katıksız kuru yiyecekler yiyordu. Azığı açlık, gece lambası ay, kışın barınağı yeryüzünün doğusu ve batısıydı. Meyveleri ve sebzeleri, yeryüzünde canlılar için biten şeylerdi.
Ne onu fitneye düşürecek bir hanımı, ne hüzünlendirecek bir çocuğu, ne kendisini meşgul edeceği bir malı ve ne de kendisini hor kılacak bir tamahı vardı. Bineği iki ayağı, hizmetçisi de iki eliydi.
Öyleyse tertemiz olan Peygamberine (s.a.a) uy; çünkü onda uyacak kimse için güzel örnekler, yaslanacak kişiye yaslanacak yerler vardır. Allah katında kullarının en sevgilisi, nebisine uyup onun yolunu izleyen kimsedir.
Dünyada ağız dolusu bir lokma yemediği gibi, gözünün ucuyla bile bakmadı ona. Dünya ehlinin, bedeni en zayıf karnı en aç olanıydı, Dünya ona sunuldu, kabul etmedi.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ın buğzettiği şeyi bildi de buğz etti, hor gördüğünü hor gördü ve küçük gördüğünü de küçük gördü. Hiç bir ayıbımız olmasa bile, yalnız Allah ve Resulünün buğzettiğini sevsek, Allah ve Resulünün küçülttüğünü büyültsek, Allah'a karşı gelmek ve Allah'ın emrinden çıkmak için yeter bize.
Peygamber (s.a.a) yerde yemek yer, kul gibi otururdu. Ayakkabısını kendisi tamir e-der, elbisesini kendisi yamardı. Çıplak merkebe biner, birini de arkasına bindirirdi. Evinin kapısına asılmış olan üzerinde resimler bulunan perdeyi görünce, zevcelerinden birine "Benden gizle, baktıkça dünyayı ve süslerini hatırlıyorum" dedi.
Dünyadan kalbiyle yüz çevirmiş, içinde yâd etmeyi öldürmüştü. Güzel bir elbisesi olmasın, dünyayı sürekli bir yer bilmesin ve onda her zaman kalma ümidini taşımasın diye, ziynetini gözünden uzak tutmayı severdi.
Bu yüzden ruhundan dışarı atmış, gönülden uzaklaştırmış, gözünden gizlemişti. Bir şeyi sevmeyen biri işte böyledir; ne onu görmek ve ne de yanında adının anılmasını ister.
Resulullah'ın bu dünyada dostlarıyla beraber aç yaşaması ve Allah nezdindeki yüce makamına rağmen dünya süslerini kendisinden esirgemesi bu dünyanın kötülüklerine ve ayıplarına delalet eder. Bakan kimse aklederek baksın; Allah Muhammed"i böyle yaşamakla alçaktı mı, yoksa ikram edip yüceltti mi?
Alçalttı diyen, yüce Allah'a andolsun büyük iftira eder, yalan söyler. İkram edip yüceltti diyen de bilsin ki Allah ondan gayrisine dünyayı vermekle alçaltmış, dergâhına en yakın olanlardan da dünyayı uzak tutmuştur. Peygambere uyan kişinin de onun izini takip etmesi, konduğu yere konması gerekir. Yoksa helak olmaktan kurtulamaz.
Allah Muhammed'i kıyametin yaklaştığına bir nişane; cenneti müjdeleyen, azapla korkutan bir kimse olarak gönderdi. Dünyadan karnı boş olarak çıktı, ahirete esenlik içinde vardı, taş üstüne taş koymadan rabbinin yolunu tuttu, davetine icabet etti. Rabbimiz onu bize uyulacak, tabi olunacak biri olarak göndermekle ne büyük lütufta bulunmuştur!
Allah'a andolsun, şu yünden dokunmuş gömleğimi o kadar yamattım ki artık yamayandan utanıyorum. Birisi bana, "(Bu kadar yamadan sonra hala bunu mu giyeceksiniz.) Artık bunu atmayacak mısın" dedi. Ona "Benden uzak dur" dedim. Sabah olduğu zaman halk, gece yol alanları över." Nehc'ul Belaga 159-160 Hutbe
Allah'ın azameti hakkında...
"O'nun hükmü kesin ve hikmet esasıncadır. O'nun rızası eman ve rahmettir. İlimle hüküm verir, hilimle affeder.
Yarabbi! Aldığın ve verdiğin şeylere hamd olsun. Verdiğin afiyet ve belalara hamd olsun. Seni en güzel şekilde razı edecek, sana en sevimli gelecek, senin katında en makbul olacak hamdla sana hamd ederim.
Yarattığın şeyleri dolduracak, istediğin makama ulaşacak bir hamd! Senden gizli kalmayacak ve katında hiçbir kusur taşımayacak bir hamdla hamd ediyorum.
Sayısı kesilmeyecek, uzunluğu bitmeyecek bir hamdla! Çünkü biz senin azametinin künhünü hakkıyla bilemeliyiz.
Ancak biz, Hayy ve Kayyum olduğunu, uyku ve uyuklamanın seni tutmadığını biliyoruz. Sana hiç bir bakış ulaşamaz. Hiç bir göz seni idrak edemez. Sen bütün gözleri idrak eder, bütün amelleri sayar; "perçem ve ayaklarından"(Alak: 15-16) yakalar, alırsın.
Hakeza sadece senin yarattıklarından gördüğümüz, kudretinden hayrete düştüğümüz, saltanatının büyüklüğünden niteleyebildiğimiz sıfatlarını bilebiliriz. Bizim haberdar olmadığımız, gözlerimizin göremediği, akıllarımızın ulaşamadığı, aramıza perde gerdiğin o gayb âlemi ise çok büyük!
Arşını nasıl diktiğini, mahrukatını nasıl yarattığını, gökleri havaya nasıl astığını, ırmakları ve su dalgalarını yeryüzüne nasıl yaydığını öğrenebilmek için bakışlarını yönelten, fikrini çalıştıran bir kimsenin gözleri yorulur, aklı karışır, şuuru bulanır, fikri hayrete düşer, şaşakalır.
...(Birisi) Allah'a ümit bağladığını iddia ediyor. Allah'ın azametine yemin olsun ki yalan söylüyor. Ümit ediyor da niçin ümidi, ameli ile ortaya çıkmıyor?
Her kim ümit ederse ümidi amelinde ortaya çıkar. Onun ise Allah'a ümitten başka her ümidi amelinde gözükür. Allah'a ümidi ise kusurludur. Allah korkusu hariç her korkusu yerindedir. Allah korkusu ise amellerine yansımadığı için gerçek değildir.
Büyük şeyleri Allah'tan umar ve küçük şeyleri ise kuldan ümit eder. Ama Allah'a vermediği (değeri) kula veriyor! Niçin kullara verilen değer şanı yüce Allah'a vermiyor? Umudunun yalan çıkacağından mı korkuyorsun? Yoksa O'nu umuda layık mı görmüyorsun?
Aynı zamanda kullarından birinden korkarsa ona, Allah'a göstermediği saygıyı gösterir. Kullardan korkusu peşin, Rabbinden korkusu veresiye iledir. Dünyayı büyük gören, kalbindeki yeri yüce olan, onu Allah'a tercih eden, böylece sadece dünyaya bağlanan, dünyaya dalıp giden ve dünyanın kulu olan Allah'ın Resulü;
Dünyanın çirkinliklerine ve alçaklıklarına, dünyaya düşkünlüğün ayıplığına ve kötülüğüne karşı sana güzel bir örnek bir ve delil olarak yeter. Çünkü dünya etrafıyla Peygamber'den alınmış, bütün yönleriyle başkası için hazırlanmıştır. Peygamber onun sütünden kesilmiş ve süslerinden yüz çevirmiştir.
Eğer istiyorsan, Musa Kelimullah'ın şöyle dediğini ikinci örnek olarak sunabilirim "Ya Rabbi! Bana indireceğin iyiliklere ihtiyacım var."(Kasas: 26) Allah'a yemin olsun ki o, yiyeceği ekmekten başka bir şey istemedi.
Çünkü yerin bitirdiklerinden yiyordu. Yediği bitkilerin yeşilliği, zayıflığı ve sıskalığı nedeniyle karın derisinin altıdan gözüküyordu.
Eğer istersen, üçüncü olarak Zeburlar sahibi ve cennet ehlinin kârisi (okuyucusu) Davud'u örnek gösterebilirim. Çünkü o kendi eliyle hurma liflerinden örgü örüyordu da arkadaşlarına şöyle diyordu: "Kim bana bunu satar!" Onun satışından elde ettiği parayla arpa ekmeği yiyordu.
İstersen İsa b. Meryem hakkında söz edeyim. O da tası yastık yapıyor, sert şeyler giyiyordu ve katıksız kuru yiyecekler yiyordu. Azığı açlık, gece lambası ay, kışın barınağı yeryüzünün doğusu ve batısıydı. Meyveleri ve sebzeleri, yeryüzünde canlılar için biten şeylerdi.
Ne onu fitneye düşürecek bir hanımı, ne hüzünlendirecek bir çocuğu, ne kendisini meşgul edeceği bir malı ve ne de kendisini hor kılacak bir tamahı vardı. Bineği iki ayağı, hizmetçisi de iki eliydi.
Öyleyse tertemiz olan Peygamberine (s.a.a) uy; çünkü onda uyacak kimse için güzel örnekler, yaslanacak kişiye yaslanacak yerler vardır. Allah katında kullarının en sevgilisi, nebisine uyup onun yolunu izleyen kimsedir.
Dünyada ağız dolusu bir lokma yemediği gibi, gözünün ucuyla bile bakmadı ona. Dünya ehlinin, bedeni en zayıf karnı en aç olanıydı, Dünya ona sunuldu, kabul etmedi.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ın buğzettiği şeyi bildi de buğz etti, hor gördüğünü hor gördü ve küçük gördüğünü de küçük gördü. Hiç bir ayıbımız olmasa bile, yalnız Allah ve Resulünün buğzettiğini sevsek, Allah ve Resulünün küçülttüğünü büyültsek, Allah'a karşı gelmek ve Allah'ın emrinden çıkmak için yeter bize.
Peygamber (s.a.a) yerde yemek yer, kul gibi otururdu. Ayakkabısını kendisi tamir e-der, elbisesini kendisi yamardı. Çıplak merkebe biner, birini de arkasına bindirirdi. Evinin kapısına asılmış olan üzerinde resimler bulunan perdeyi görünce, zevcelerinden birine "Benden gizle, baktıkça dünyayı ve süslerini hatırlıyorum" dedi.
Dünyadan kalbiyle yüz çevirmiş, içinde yâd etmeyi öldürmüştü. Güzel bir elbisesi olmasın, dünyayı sürekli bir yer bilmesin ve onda her zaman kalma ümidini taşımasın diye, ziynetini gözünden uzak tutmayı severdi.
Bu yüzden ruhundan dışarı atmış, gönülden uzaklaştırmış, gözünden gizlemişti. Bir şeyi sevmeyen biri işte böyledir; ne onu görmek ve ne de yanında adının anılmasını ister.
Resulullah'ın bu dünyada dostlarıyla beraber aç yaşaması ve Allah nezdindeki yüce makamına rağmen dünya süslerini kendisinden esirgemesi bu dünyanın kötülüklerine ve ayıplarına delalet eder. Bakan kimse aklederek baksın; Allah Muhammed"i böyle yaşamakla alçaktı mı, yoksa ikram edip yüceltti mi?
Alçalttı diyen, yüce Allah'a andolsun büyük iftira eder, yalan söyler. İkram edip yüceltti diyen de bilsin ki Allah ondan gayrisine dünyayı vermekle alçaltmış, dergâhına en yakın olanlardan da dünyayı uzak tutmuştur. Peygambere uyan kişinin de onun izini takip etmesi, konduğu yere konması gerekir. Yoksa helak olmaktan kurtulamaz.
Allah Muhammed'i kıyametin yaklaştığına bir nişane; cenneti müjdeleyen, azapla korkutan bir kimse olarak gönderdi. Dünyadan karnı boş olarak çıktı, ahirete esenlik içinde vardı, taş üstüne taş koymadan rabbinin yolunu tuttu, davetine icabet etti. Rabbimiz onu bize uyulacak, tabi olunacak biri olarak göndermekle ne büyük lütufta bulunmuştur!
Allah'a andolsun, şu yünden dokunmuş gömleğimi o kadar yamattım ki artık yamayandan utanıyorum. Birisi bana, "(Bu kadar yamadan sonra hala bunu mu giyeceksiniz.) Artık bunu atmayacak mısın" dedi. Ona "Benden uzak dur" dedim. Sabah olduğu zaman halk, gece yol alanları över." Nehc'ul Belaga 159-160 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.