Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Bu olay üzerine; Mümtehine sûresinin birinci âyeti nazil oldu: "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi (yüzünden Peygamberin ve mü'minlerin maksadını) ulaştırıyorsunuz. Halbuki onlar size hak olarak gelen Kur'ân'ı inkâr etmişler; Resûlü de, sizi de, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer siz, benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıkıp hicret etmişseniz, onlara sevgiyle (nasıl) sır veriyorsunuz? Ey kullarım! Oysa ben, gizlediğinizi de, açıkladığınızı da çok iyi bilenim. İçinizden kim bunu yaparsa, muhakkak dosdoğru yoldan sapmış olur." Taberi, bu âyetin tefsirinde; "Yakınlarınız, akrabanız, çocuklarınız sizi Allah'a inkâra sevketmesin. Böylece, gidip Allah düşmanlarına sevgi kucağınızı açmak suretiyle dostluk kurmayınız. Çünkü kıyamet gününde, Allah katında hiç bir yakınınız, akrabanız ve çocuğunuz size yarar ve menfaat sağlayamayacaktır. Allah'a itaat edenler cennete girecekler ve masiyet ehli ile küfür ehli ise cehennem ateşine girenlerden olacaklardır" der.
Allame İbn Kayyım ise, bu hadiseye dayanarak; casusun Müslüman da olsa, öldürülmesinin câiz olduğu görüşünü savunmaktadır. Bu görüşüne gerekçe olarak da şunu göstermektedir: Hz. Ömer, Resûlullah'dan Hatıb'ı öldürmek için izin istediğinde Resûlullah; "O Müslümandır, öldürülmesi helâl değildir", dememiş; "Ne bilirsin; Allah'ın Bedir ehli hakkında bir bildiği var ki, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: 'Dilediğinizi yapınız' " şeklinde cevap vermiştir. Başka bir deyişle; İbn Kayyım, eğer Hatıb, Bedir'de bulunmamış olsaydı, Resûlullah'ın onu öldüreceği görüşündedir.
Sakıflar'ın Müslüman olmaları
Resûlullah, Ramazan ayında Tebük'ten dönünce, Sakif kabilesinin temsilcileri de onu ziyarete geldiler. Niyetleri, Müslüman olmaktı. Resûlullah, onları mescidde kabul etti ve mescide yakın bir yerde çadır kurdurup onları orada ağırladı. Her namazdan sonra onlarla sohbet edip İslâm'ı anlattı. Onların Kur'ân dinlemelerini, saf olup namaz kılan cemaatı seyretmelerini sağladı. Sakıflılar Müslümanların güçlü olduklarını temaşa ediyorlar ve kendileri bundan korkuyorlardı. Neticede İslâmiyeti kabul ettiler. Ancak, namazdan muaf olmak dahil bazı teklifleri Resûlullah'a getirdiler. Savaşa girmek ve öşür vergisi vermek de istemiyorlardı. Resûlullah, namazla ilgili istek dışındakilerini kabul etti. Zina etmek, şarap içmek ve faiz yemek hususunda da taviz koparma ısrarlarına rağmen bunlara kesinlikle izin verilmedi. Onlara İslâm'ın farzları ve şeriatı öğretildi.
Onların bir istekleri de; putları, Lat'ı yıkmamak idi. Resûlullah buna da izin vermedi. Üç yıl müddet istediler, reddedildi. İki yıl, bir ay derken; Resûlullah bu iş için zaman tayin etmek istemiyordu. Sakıflıların bu isteklerinin sebebi güya kadınlar, yaşlılar ve küçükleri idi. Putu yıkmaları birden bire oluyordu ve onlar için bu çok zor olacaktı. Sakıflılar, yıkma işini Resûlullah'a havale ettiler. O da Halid b. Velid başkanlığında, Ebu Süfyan b. Harb'in de bulunduğu bir topluluğu bu iş için görevlendirdi. Put yıkılırken, Sakıf kadınları ağlayıp feryat ediyorlardı. Ebu Süfyan da, onlarla alay ediyordu.
Sakıflılara, Osman b. Abdi'l-As vali tayin edildi. Kendisi Resûlullah'a gelen heyetin en genci idi. Heyet içinde İslâm'a en meraklı olan kişi de o idi. Sık sık Resûlullah'a gider, onunla dinî sohbet ederdi. O'nu bulamadığı zamanlarda Hz. Ebubekir'i bulup, onunla konuşurdu.
Sakıf heyetinin arkasından, her bölgeden Arap heyetler Medine'ye geldiler. Hepsi Müslüman olduklarını Resûlullah'a bildirdiler. Zaten onların bekledikleri Kureyş idi. Çünkü Kureyş, Arapların yakından takip ettiği gözde durumunda topluluk idi. Onlar da Müslüman olduktan sonra, kendileri için başka yol kalmıyordu. Müslümanlara karşı koyacak bir güç kalmamıştı. Ve akın akın insanlar İslâm'a koşuyorlardı.
Bu konuda Cenâb-ı Hak şöyle beyan buyuruyor: "Allah'ın yardımı ulaşıp fetih müyesser olunca, insanların da fevc fevc Allah'ın dinine girdiğini görünce, artık Allah'ına hamd edip onu tesbih et, ona sığın ki, o tevbeleri çok kabul eder."
Bu olay üzerine; Mümtehine sûresinin birinci âyeti nazil oldu: "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi (yüzünden Peygamberin ve mü'minlerin maksadını) ulaştırıyorsunuz. Halbuki onlar size hak olarak gelen Kur'ân'ı inkâr etmişler; Resûlü de, sizi de, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer siz, benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıkıp hicret etmişseniz, onlara sevgiyle (nasıl) sır veriyorsunuz? Ey kullarım! Oysa ben, gizlediğinizi de, açıkladığınızı da çok iyi bilenim. İçinizden kim bunu yaparsa, muhakkak dosdoğru yoldan sapmış olur." Taberi, bu âyetin tefsirinde; "Yakınlarınız, akrabanız, çocuklarınız sizi Allah'a inkâra sevketmesin. Böylece, gidip Allah düşmanlarına sevgi kucağınızı açmak suretiyle dostluk kurmayınız. Çünkü kıyamet gününde, Allah katında hiç bir yakınınız, akrabanız ve çocuğunuz size yarar ve menfaat sağlayamayacaktır. Allah'a itaat edenler cennete girecekler ve masiyet ehli ile küfür ehli ise cehennem ateşine girenlerden olacaklardır" der.
Allame İbn Kayyım ise, bu hadiseye dayanarak; casusun Müslüman da olsa, öldürülmesinin câiz olduğu görüşünü savunmaktadır. Bu görüşüne gerekçe olarak da şunu göstermektedir: Hz. Ömer, Resûlullah'dan Hatıb'ı öldürmek için izin istediğinde Resûlullah; "O Müslümandır, öldürülmesi helâl değildir", dememiş; "Ne bilirsin; Allah'ın Bedir ehli hakkında bir bildiği var ki, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: 'Dilediğinizi yapınız' " şeklinde cevap vermiştir. Başka bir deyişle; İbn Kayyım, eğer Hatıb, Bedir'de bulunmamış olsaydı, Resûlullah'ın onu öldüreceği görüşündedir.
Sakıflar'ın Müslüman olmaları
Resûlullah, Ramazan ayında Tebük'ten dönünce, Sakif kabilesinin temsilcileri de onu ziyarete geldiler. Niyetleri, Müslüman olmaktı. Resûlullah, onları mescidde kabul etti ve mescide yakın bir yerde çadır kurdurup onları orada ağırladı. Her namazdan sonra onlarla sohbet edip İslâm'ı anlattı. Onların Kur'ân dinlemelerini, saf olup namaz kılan cemaatı seyretmelerini sağladı. Sakıflılar Müslümanların güçlü olduklarını temaşa ediyorlar ve kendileri bundan korkuyorlardı. Neticede İslâmiyeti kabul ettiler. Ancak, namazdan muaf olmak dahil bazı teklifleri Resûlullah'a getirdiler. Savaşa girmek ve öşür vergisi vermek de istemiyorlardı. Resûlullah, namazla ilgili istek dışındakilerini kabul etti. Zina etmek, şarap içmek ve faiz yemek hususunda da taviz koparma ısrarlarına rağmen bunlara kesinlikle izin verilmedi. Onlara İslâm'ın farzları ve şeriatı öğretildi.
Onların bir istekleri de; putları, Lat'ı yıkmamak idi. Resûlullah buna da izin vermedi. Üç yıl müddet istediler, reddedildi. İki yıl, bir ay derken; Resûlullah bu iş için zaman tayin etmek istemiyordu. Sakıflıların bu isteklerinin sebebi güya kadınlar, yaşlılar ve küçükleri idi. Putu yıkmaları birden bire oluyordu ve onlar için bu çok zor olacaktı. Sakıflılar, yıkma işini Resûlullah'a havale ettiler. O da Halid b. Velid başkanlığında, Ebu Süfyan b. Harb'in de bulunduğu bir topluluğu bu iş için görevlendirdi. Put yıkılırken, Sakıf kadınları ağlayıp feryat ediyorlardı. Ebu Süfyan da, onlarla alay ediyordu.
Sakıflılara, Osman b. Abdi'l-As vali tayin edildi. Kendisi Resûlullah'a gelen heyetin en genci idi. Heyet içinde İslâm'a en meraklı olan kişi de o idi. Sık sık Resûlullah'a gider, onunla dinî sohbet ederdi. O'nu bulamadığı zamanlarda Hz. Ebubekir'i bulup, onunla konuşurdu.
Sakıf heyetinin arkasından, her bölgeden Arap heyetler Medine'ye geldiler. Hepsi Müslüman olduklarını Resûlullah'a bildirdiler. Zaten onların bekledikleri Kureyş idi. Çünkü Kureyş, Arapların yakından takip ettiği gözde durumunda topluluk idi. Onlar da Müslüman olduktan sonra, kendileri için başka yol kalmıyordu. Müslümanlara karşı koyacak bir güç kalmamıştı. Ve akın akın insanlar İslâm'a koşuyorlardı.
Bu konuda Cenâb-ı Hak şöyle beyan buyuruyor: "Allah'ın yardımı ulaşıp fetih müyesser olunca, insanların da fevc fevc Allah'ın dinine girdiğini görünce, artık Allah'ına hamd edip onu tesbih et, ona sığın ki, o tevbeleri çok kabul eder."