31 Ekim 2006 tarihinde milletin vekillerinin yarıdan azının katılımıyla gerçekleşen Meclis oturumunda 5553 nolu Tohumculuk Kanunu kabul edilmiş... Alperen Polat'ın yazısı
Cumhurbaşkanı Sezer de, tüm tepki ve uyarılara karşın Türk tarımının ve Türk çiftçisinin bitişi anlamına gelen bu Kanunu 7 Kasım 2006 tarihinde onayladı. Artık son çare; kanunun Anayasa Mahkemesi'ne taşınması ve oradan da iptal kararının çıkması.
Bu kanun Türkiye'yi işgal sürecinin çok önemli bir ayağı. Bu kanunla birlikte Türkiye'nin "savaşsız işgali" ve teslim alınışı bir anlamda gerçekleşmiş oluyor. Neden mi?ABD'nin, Irak'ı işgal ettikten hemen sonra hangi yasayı çıkarttırdığını biliyor musunuz?O meşhur 81 nolu kararı çıkarttırdı ABD. Bu 81 nolu kararın yaklaşık 30 maddesi Irak'taki tohumların değiştirilmesi ve "çokuluslu tohum çetelerinin" Irak'a hakim olmasını temin ve garanti ediyordu. Yani Irak işgal edilmiş ve işgalin -nedense- ilk meyvesi tohumculuk yasası üzerinden toplanıyordu. 81 nolu karar çıktığı zaman da ifade etmiştik, şimdi de ifade edelim; bir ülkenin biyolojik çeşitliliği ve bu çeşitliliğin güvenliği, o ülkenin geleceğidir. Ülkeler, medeniyetler ve milletlerin yokoluşunda bu unsurlar büyük önem taşır.
Ne hazin tesadüftür ki(!), Irak'a "işgal meyvesi" olarak dayatılan 81 nolu kararın tohumculukla ilgili maddelerinin neredeyse tamamı, 31 Ekim'de Meclis'te kabul edilip, 7 Kasım'da Sezer tarafından onaylanan 5553 nolu Tohumculuk Kanunu'nda yer alıyor.Savaşsız işgal bu olsa gerek. Peki bu Kanun ne getiriyor, ya da neleri götürüyor? Bu noktada sözü uzmanlarına bırakalım. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi ve Tarım Ekonomisi Derneği Eski Başkanı Prof. Dr. Tayfun Özkaya, bu kanunu AB dayattığı için - yani AB uyum paketi içinde yer aldığı için- kanunda çokuluslu şirketleri memnun edecek hususların olması gerektiğini vurguluyor. Özkaya, 3 bini endemik (Türkiye kökenli) 13 bin bitki çeşidine sahip Türkiye'nin artık Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yani GDO'lu bitkilerce kirletileceğini ve yasa tam olarak uygulandığında semt pazarlarında ve köy meydanlarında maydonoz tohumu bile satmamın mümkün olmayacağını belirtiyor. Organik tarımcıların, onbinlerce yıldır ıslah yapan köylülerin bu yasa ile tohumlukları üzerindeki bütün haklarını kaybedeceğini söyleyen Özkaya şöyle diyor: "Bu yasa Türkiye'nin, doğanın, çiftçilerin ve tüketicilerin aleyhinedir." Kanundan bazı maddeler17 sayfalık Kanunu bu sütunlara sığdırmamız mümkün değil ama can alıcı bazı bölümlerini aktaralım:MADDE 5 - Bakanlık tarafından, bitkisel ve tarımsal özellikleri belirlenerek sadece kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumlukların üretimine izin verilir....Özel üretim alanlarının sınırları içerisinde, Bakanlıkça izin verilmeyen tohumluk veya bitkisel ürün yetiştirilemez... MADDE 6 - Yurt içinde üretilen, 4 üncü maddeye göre tescil edilen veya üretim izni verilen çeşitlerden, tohumluk sınıflarına göre yetiştirilen ve üretilen tohumluklar, sertifikasyon işlemine tâbi tutulur... MADDE 7 - Yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir. Bu tohumluklar, Bakanlık tarafından belirlenmiş nitelik ve standartlara uygun, sertifikalı veya kütüğe kaydedilmek üzere kabul edilmiş veya standart tohumluk olarak ambalajlı ve etiketli olarak ticarete arz edilir... Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere köylümüz, çiftçimiz artık kendi tohumunu kendi üretemeyecek. Dünyanın en zengin biyoçeşitliliğine sahip Türkiye, bu yasayla birlikte tamamen çokuluslu şirketlerin insafına terkediliyor. "Tohuma esrar muamelesi"Ve köylümüzün, çiftçimizin kendi tohumunu üretmesini engellemek için de 10 bin YTL ile 25 bin YTL arasında para cezaları öngörülüyor. Ceza hükümlerini düzenleyen 12. maddenin f bendinde şöyle deniliyor: "Bakanlıktan yetki almadan tohumluk yetiştiren, işleyen, satışa hazırlayan, dağıtan veya satan kişi veya kuruluşlara, onbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde para cezası iki kat olarak uygulanır. Bu tohumluklara Bakanlık tarafından el konulur..."Sivil Toplum Kuruluşlarının ifadesiyle resmen "tohuma esrar muamelesi" yapılıyor. Türk tarımı 6 çokuluslu şirketin kucağına itildiPeki bu yasa ile birlikte Türk çiftçisi ve Türk tarımı hangi çokuluslu tohum şebekesinin kucağına bırakılıyor?Dünya tohumculuk piyasasını ellerinde bulunduran Novartis, Monsanto, Cargil, Dupont, ADN ve Bayer'in kucağına. Sivil toplum örgütlerinin ısrarla üzerinde durdukları ve her türlü uyarıyı yapmalarına rağmen biyogüvenlik yasasının Meclis'te bekletilip, tohumculuk kanununun apar topar çıkarılmasındaki hikmet ne olabilir. Kanunu hararetle savunan Tarım Bakanı Mehdi Eker'in Kanun çıkmadan hemen önce ABD'de gerçekleştirdiği temaslar etkili olmuş mudur acaba?Köylüyü bekleyen tehlikeTürkiye, bu kanunla birlikte ciddi anlamda köşeye sıkıştırıldı. Köylümüz, çiftçimiz kendilerini bekleyen tehlikenin henüz farkında değiller. Bundan böyle bahçelerinde domates, biber, lahana; tarlalarında buğday, arpa, mısır; meyve bahçelerinde erik, kayısı, şeftali yetiştirirken kendi tohum ve fidelerini kullanamayacaklarını, behemahal bu altı şirketin tohumlarını almaya mecbur olduklarının daha farkında değiller. Ve kendi tohumlarını kullandıklarında da esrar kaçakçısı muamelesine maruz kalacaklarını hiç ama hiç tahmin etmiyorlardır. Türk halkı ise, AB ve ABD dayattığı için AKP'li vekillerce hiç düşünülmeden- ve belki birçoğu tarafından hiç okunmadan- çıkarılan bu kanunla geleceğine ve bağımsızlığına çok büyük bir darbe vurulduğunu iyi görmeli.
Cumhurbaşkanı Sezer de, tüm tepki ve uyarılara karşın Türk tarımının ve Türk çiftçisinin bitişi anlamına gelen bu Kanunu 7 Kasım 2006 tarihinde onayladı. Artık son çare; kanunun Anayasa Mahkemesi'ne taşınması ve oradan da iptal kararının çıkması.
Bu kanun Türkiye'yi işgal sürecinin çok önemli bir ayağı. Bu kanunla birlikte Türkiye'nin "savaşsız işgali" ve teslim alınışı bir anlamda gerçekleşmiş oluyor. Neden mi?ABD'nin, Irak'ı işgal ettikten hemen sonra hangi yasayı çıkarttırdığını biliyor musunuz?O meşhur 81 nolu kararı çıkarttırdı ABD. Bu 81 nolu kararın yaklaşık 30 maddesi Irak'taki tohumların değiştirilmesi ve "çokuluslu tohum çetelerinin" Irak'a hakim olmasını temin ve garanti ediyordu. Yani Irak işgal edilmiş ve işgalin -nedense- ilk meyvesi tohumculuk yasası üzerinden toplanıyordu. 81 nolu karar çıktığı zaman da ifade etmiştik, şimdi de ifade edelim; bir ülkenin biyolojik çeşitliliği ve bu çeşitliliğin güvenliği, o ülkenin geleceğidir. Ülkeler, medeniyetler ve milletlerin yokoluşunda bu unsurlar büyük önem taşır.
Ne hazin tesadüftür ki(!), Irak'a "işgal meyvesi" olarak dayatılan 81 nolu kararın tohumculukla ilgili maddelerinin neredeyse tamamı, 31 Ekim'de Meclis'te kabul edilip, 7 Kasım'da Sezer tarafından onaylanan 5553 nolu Tohumculuk Kanunu'nda yer alıyor.Savaşsız işgal bu olsa gerek. Peki bu Kanun ne getiriyor, ya da neleri götürüyor? Bu noktada sözü uzmanlarına bırakalım. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi ve Tarım Ekonomisi Derneği Eski Başkanı Prof. Dr. Tayfun Özkaya, bu kanunu AB dayattığı için - yani AB uyum paketi içinde yer aldığı için- kanunda çokuluslu şirketleri memnun edecek hususların olması gerektiğini vurguluyor. Özkaya, 3 bini endemik (Türkiye kökenli) 13 bin bitki çeşidine sahip Türkiye'nin artık Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yani GDO'lu bitkilerce kirletileceğini ve yasa tam olarak uygulandığında semt pazarlarında ve köy meydanlarında maydonoz tohumu bile satmamın mümkün olmayacağını belirtiyor. Organik tarımcıların, onbinlerce yıldır ıslah yapan köylülerin bu yasa ile tohumlukları üzerindeki bütün haklarını kaybedeceğini söyleyen Özkaya şöyle diyor: "Bu yasa Türkiye'nin, doğanın, çiftçilerin ve tüketicilerin aleyhinedir." Kanundan bazı maddeler17 sayfalık Kanunu bu sütunlara sığdırmamız mümkün değil ama can alıcı bazı bölümlerini aktaralım:MADDE 5 - Bakanlık tarafından, bitkisel ve tarımsal özellikleri belirlenerek sadece kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumlukların üretimine izin verilir....Özel üretim alanlarının sınırları içerisinde, Bakanlıkça izin verilmeyen tohumluk veya bitkisel ürün yetiştirilemez... MADDE 6 - Yurt içinde üretilen, 4 üncü maddeye göre tescil edilen veya üretim izni verilen çeşitlerden, tohumluk sınıflarına göre yetiştirilen ve üretilen tohumluklar, sertifikasyon işlemine tâbi tutulur... MADDE 7 - Yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir. Bu tohumluklar, Bakanlık tarafından belirlenmiş nitelik ve standartlara uygun, sertifikalı veya kütüğe kaydedilmek üzere kabul edilmiş veya standart tohumluk olarak ambalajlı ve etiketli olarak ticarete arz edilir... Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere köylümüz, çiftçimiz artık kendi tohumunu kendi üretemeyecek. Dünyanın en zengin biyoçeşitliliğine sahip Türkiye, bu yasayla birlikte tamamen çokuluslu şirketlerin insafına terkediliyor. "Tohuma esrar muamelesi"Ve köylümüzün, çiftçimizin kendi tohumunu üretmesini engellemek için de 10 bin YTL ile 25 bin YTL arasında para cezaları öngörülüyor. Ceza hükümlerini düzenleyen 12. maddenin f bendinde şöyle deniliyor: "Bakanlıktan yetki almadan tohumluk yetiştiren, işleyen, satışa hazırlayan, dağıtan veya satan kişi veya kuruluşlara, onbin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde para cezası iki kat olarak uygulanır. Bu tohumluklara Bakanlık tarafından el konulur..."Sivil Toplum Kuruluşlarının ifadesiyle resmen "tohuma esrar muamelesi" yapılıyor. Türk tarımı 6 çokuluslu şirketin kucağına itildiPeki bu yasa ile birlikte Türk çiftçisi ve Türk tarımı hangi çokuluslu tohum şebekesinin kucağına bırakılıyor?Dünya tohumculuk piyasasını ellerinde bulunduran Novartis, Monsanto, Cargil, Dupont, ADN ve Bayer'in kucağına. Sivil toplum örgütlerinin ısrarla üzerinde durdukları ve her türlü uyarıyı yapmalarına rağmen biyogüvenlik yasasının Meclis'te bekletilip, tohumculuk kanununun apar topar çıkarılmasındaki hikmet ne olabilir. Kanunu hararetle savunan Tarım Bakanı Mehdi Eker'in Kanun çıkmadan hemen önce ABD'de gerçekleştirdiği temaslar etkili olmuş mudur acaba?Köylüyü bekleyen tehlikeTürkiye, bu kanunla birlikte ciddi anlamda köşeye sıkıştırıldı. Köylümüz, çiftçimiz kendilerini bekleyen tehlikenin henüz farkında değiller. Bundan böyle bahçelerinde domates, biber, lahana; tarlalarında buğday, arpa, mısır; meyve bahçelerinde erik, kayısı, şeftali yetiştirirken kendi tohum ve fidelerini kullanamayacaklarını, behemahal bu altı şirketin tohumlarını almaya mecbur olduklarının daha farkında değiller. Ve kendi tohumlarını kullandıklarında da esrar kaçakçısı muamelesine maruz kalacaklarını hiç ama hiç tahmin etmiyorlardır. Türk halkı ise, AB ve ABD dayattığı için AKP'li vekillerce hiç düşünülmeden- ve belki birçoğu tarafından hiç okunmadan- çıkarılan bu kanunla geleceğine ve bağımsızlığına çok büyük bir darbe vurulduğunu iyi görmeli.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.