Genel olarak zaman, her yerde, her zaman, her şeye damgasını vurmakta ve hayatların bir kısmını süpürüp dünyadan götürmekte, bir nevi yok edip tarihe gömmektedir. Diğerlerini ise değiştirerek devamlarına adeta müsaade etmektedir. Tarih zaten bu tür değişmelerin öykülerini anlatmakta ve onlarla dolup taşmaktadır. Hayat bir nevi mücadeledir. İki hücrenin birleşmesiyle ana tahminde başlayan hayat daha sonraları yine zamanla büyüyerek büyük bir oluşum haline gelmekte ve vücut bularak yetişkinliğe erişmektedir. İnsanlar , yaşayan tüm canlılar ve hayatta olan diğer tabiat varlıkları doğuştan Ölüme kadar devamlı olarak bazı olumsuzluklarla mücadele etmekte ve soylarının devamları için bir nevi savaş vermektedirler. Bu savaşlarda yenik düşenler diğer güçler tarafından sarılmakta ve onları yok edene kadar devamlı olarak üzerilerine saldırmaktadır. Her şeye rağmen dünyada bir denge bulunmaktadır. Bu dengeler Cenabı Hak tarafından oluşturulan bazı tabiat yasalarıyla idare edilmektedir. Tabiat kanunları bazen insanlara çok acımasız gelmekte ve onları anlamakta bazı insanlar güçlük çekmektedir. Kısacası insanlar da tabiat varlıkları da yaşamlarının haklarını vermekte geciktikleri zaman , başka varlıklar tarafından yok edilmeyi adeta hak ederek onların İdari mekanizmalarına tabii olmakta ve insaflarına kalmaktadırlar. Bu durum en küçük zerreden en büyük insan v e Devlet topluluklarına kadar dünyada aynen görülmekte ve izlenmektedir. İnsanların kendi hayatlarında normal yaşamlarında bile değişik olayların etkisi altında kalarak dengesizliklere uğramakta ve bazen düşmekte ve sonra kendi güçleriyle kalkarak bu mücadeleye devam edebilmektedir, Ancak çok zayıf düşmüş ve yaşlanmış yıpranmış v yenilenmemiş vücutların her zaman düştükleri yerden kalkmaları mümkün olmamaktadır. O zaman onlara başkalarının yardımı gerekmekte ve ancak o sayede toparlanabilmektedir. Bazen ise toparlanmaları için belirli zaman diliminde bakım ünitelerinde kalmaları ve oradan yeniden güç kazanmaları gerekmektedir. Bu bakım yerlerinde insanlar ve diğer varlıklar bazen çok kısa zamanda toparlanabilmektedir.Bazen ise onların toparlanmaları için derin ve tehlikeli ameliyatlar geçirmeleri gerekmektedir.Devletlerde ise bu ameliyatlara bir Türlü Reform denmektedir.Çünkü ancak o durumdan sonra sağlıklarına kavuşabilmektedir. Devletlerin doğuşu gelişmesi ve sonu Normal olarak bu işlemlerin çok daha büyük ve daha organize şekilde olanları dünyamızdaki devletler arasında da zuhur etmektedir. Devletler Millet seviyesini geçirmiş ve uzun bir sosyal yaşamı tamamlamış aynı lisanı kullanan, aynı açıdan dünyaya bakan, aynı inancı paylaşan, aynı bayrağı sembol olarak kullanan, aynı adet görenek ve gelenekleri benimseyen, aynı bölgeleri paylaşan, hayata karşı felsefi olarak ,aynı zevk ve acıları duyan, müşterek tarihi olan ve birlik beraberlikle geleceğe bakan, beklentileri ve hedefleri aynı olan, dış görünüşlere bakmadan homojen iç yapıda bulunan , milli mefküreleri olan milli topluluklardan oluşmaktadır. Bu tür topluluklar kolayca iç huzuru bulur ve ona karşı gelenlere karşı kolayla mücadele verirler. Onları içlerine sızan bölücü ve saldırgan unsurları kolayca yok edebilmekte ve gereken sağlıklarına kavuşmaktadırlar. Dünyaya bu felsefi bakışla bakıldığına, bu tür devletleri kolayca görmek ve teşhis ederek ayırmak mümkün olmaktadır. Dünyada bu topluluklar arasında Türk Milleti de ön planda bulunmaktadır. Türklerin gerek fert olarak insanları ,gerekse topluluk olarak Türk Milleti ve Devleti - dünyanın en nadide yerlerinin birinde ,"Türkiye'miz" olarak yerleşmiş olmakta - ve Güçlü bir Türk Cumhuriyeti şeklinde hayatına devam etmektedir Fakat Türkiye'nin bu tarihi ve yer altı ile yer üstü zenginlikleri ile, dünyadaki stratejik yerleşimi de büyük güçlerin ilgisini ve kıskançlığını üzerine çekmekte ve emperyalist iştahlarını kabartmaktadır. Daha önce 200 yıl uğraşarak dünyanın en büyük Avrupa ve küresel gücü olan Osmanlıyı yok ettikleri taktikleri şimdilerde de aynen uygulamakla, işten ve dıştan Türkiye'mize değişik tuzaklar hazırlamakta ve tatbik etmektedirler. Bu tuzaklar arasında aşağılık kompleksi, batı hayranlığı, batı özentileri, batı taklitçiliği, kendi benliğinden uzaklaşma, kendi lisanına ve inancına yabancılaşma, batıya her türlü hayranlık duyarak onun yaşam tarzını benimseme - yanılgısına kapılma - ve bu tuzaklara düşüncesizce girme- hipnozları - psikolojik savaşları başta gelmektedir. Türk halkını içten vurmaya çalışan bu Empeyalist düşman şimdi özellikle dış ve iç sermaye ile temellerimiz adeta kemirmektedir. Not: Yazarımızın seri yazılarına 30 Ağustos yazısı nedeniyle ara vermiştir.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006