Ülkemizin siyasi, hukuki, kültürel, sinai ve siyasete bağlı olarak daha da içinden çıkılması zor bir krize dönüşen ekonomik sorunları hepimizce bilinmektedir. Ülkemiz ekonomik çıkar çatışmalarının, ideolojik çatışmaların ve Hilal-Haç savaşından doğan dinler mücadelesinin belirleyicisi olmuştur.
Büyük Ermenistan hayali bağlamında Kuzeydoğumuzda Ermenistan; Türk dünyasına hakim olduktan sonra sıcak denizlere inme hayalleri kuran Rusya; ucu Kıbrıs'a kadar uzanan Megalo İdeasından asla vazgeçmeyen Yunanistan, Arz-ı Mevud'u gerçekleştirmek için her yolu deneyen İsrail, basit su meseleleri yüzünden teröre bile destek vermekten çekinmeyen Suriye ve Irak; komşumuz görünen esasen en büyük düşmanımız olan ülkelerdir.
Bunlara, gerçekleştiremedikleri Sevr'i tekrar uygulatmaya çalışan Batıyı da eklersek, bize bizden başka dostun olmadığı iyice anlaşılacaktır.
Türkiye'nin içinde ve komşu sınırında Kürt meselesini, Güneydoğumuzda yaşayan vatandaşlarımızın müstakil devlet diye bir sorunu olmamasına rağmen, devamlı gündemde tutan AB'nin dayatmaları da bu gaye uğrunadır.
AB'ye adaylık çerçevesinde Kıbrıs'ın, Ege'nin, Güneydoğu'nun üyelik şartımız için halledilmesi gereken öncelikli meseleler olarak önümüze konması da bu sebeptendir.
Her yandan kuşatılmış Türkiye'nin bugün geldiği nokta, asırlardır yürütülen kültürel, sosyal, etnik faaliyetlerin bir neticesidir.
Aynı taktiklerin Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışında ve Kurtuluş Savaşımız esnasında da farklı acılar altında, farklı kişilerce ama aynı çevrelerce hayata geçirilmeye çalışıldığı bilinen gerçeklerdir.
Şartlarımız, tarihteki acı tecrübelerimizle o kadar benzemektedir ki, o zamanın Düyun-u Umumiyesini aratmayacak bir IMF heyeti başımızdadır. Belli aralıklarla gelip borç verdikleri krediler karşılığı istedikleri tavizlerin yerine getirilmesini kontrol eden, ekonomi yönetimimizi dolaylı yollardan zaten ellerinde tutan bu heyetle, geri planında ABD siyasi taleplere de başlamıştır. Bir adım ilerisi ödeyemediğimiz borç kredilerin karşılığı toprak talebidir.
AB girme hevesinde batı hayranı zihniyeti bu uğurda daha adaylık aşamasında vazgeçmeye zorlandığımız Ege'yi, Kıbrıs'ı, Güneydoğu'yu çoktan gözden çıkarmıştır. İtirazsız bir teslimiyete hukuki, siyasi her sahada bağımsızlığımızdan, toprak bütünlüğümüzden tavizler istenmekte, egemenliğimizin devrinden söz edilmektedir.
1919'un sinsi bir işgal altında başlayan Kurtuluş savaşımızın şartlarıyla bugünün Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde bulunduğu kıskaç aynıdır.
Sevr'i kabul ettiremeyen Batı, o anlaşmadaki paylaşım planlarını unutmamıştır.
Günümüz, her zamankinden daha ayık olma zamanıdır. Her sahada, ikinci bir Kurtuluş Savaşı yapma ortamına düşürülmek istenen bu tehlikelere karşı birlik ve beraberlik içinde olmamız bir zarurettir.
Badireleri aşarak yeniden büyük, güçlü ve lider bir ülke olmak elimizdedir.
Bunun halli için devlet kademelerinde gündelik siyasi, ekonomik çıkarlar peşinde koşmayacak, kulluk şuuruyla hareket eden kadrolar oluşturulmalı ve icraat makamın da bulunmaktır.
Üç kıtaya asırlarca hükmeden bir ecdada sahip milletimiz, her devirde üzerine oynanan oyunları bozmasını başarmıştır.
Eğer tarihi tecrübelerimizi bugünün şartlarına uygulamayı bilirsek, bu badireleri de aşarız.
Büyük Ermenistan hayali bağlamında Kuzeydoğumuzda Ermenistan; Türk dünyasına hakim olduktan sonra sıcak denizlere inme hayalleri kuran Rusya; ucu Kıbrıs'a kadar uzanan Megalo İdeasından asla vazgeçmeyen Yunanistan, Arz-ı Mevud'u gerçekleştirmek için her yolu deneyen İsrail, basit su meseleleri yüzünden teröre bile destek vermekten çekinmeyen Suriye ve Irak; komşumuz görünen esasen en büyük düşmanımız olan ülkelerdir.
Bunlara, gerçekleştiremedikleri Sevr'i tekrar uygulatmaya çalışan Batıyı da eklersek, bize bizden başka dostun olmadığı iyice anlaşılacaktır.
Türkiye'nin içinde ve komşu sınırında Kürt meselesini, Güneydoğumuzda yaşayan vatandaşlarımızın müstakil devlet diye bir sorunu olmamasına rağmen, devamlı gündemde tutan AB'nin dayatmaları da bu gaye uğrunadır.
AB'ye adaylık çerçevesinde Kıbrıs'ın, Ege'nin, Güneydoğu'nun üyelik şartımız için halledilmesi gereken öncelikli meseleler olarak önümüze konması da bu sebeptendir.
Her yandan kuşatılmış Türkiye'nin bugün geldiği nokta, asırlardır yürütülen kültürel, sosyal, etnik faaliyetlerin bir neticesidir.
Aynı taktiklerin Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışında ve Kurtuluş Savaşımız esnasında da farklı acılar altında, farklı kişilerce ama aynı çevrelerce hayata geçirilmeye çalışıldığı bilinen gerçeklerdir.
Şartlarımız, tarihteki acı tecrübelerimizle o kadar benzemektedir ki, o zamanın Düyun-u Umumiyesini aratmayacak bir IMF heyeti başımızdadır. Belli aralıklarla gelip borç verdikleri krediler karşılığı istedikleri tavizlerin yerine getirilmesini kontrol eden, ekonomi yönetimimizi dolaylı yollardan zaten ellerinde tutan bu heyetle, geri planında ABD siyasi taleplere de başlamıştır. Bir adım ilerisi ödeyemediğimiz borç kredilerin karşılığı toprak talebidir.
AB girme hevesinde batı hayranı zihniyeti bu uğurda daha adaylık aşamasında vazgeçmeye zorlandığımız Ege'yi, Kıbrıs'ı, Güneydoğu'yu çoktan gözden çıkarmıştır. İtirazsız bir teslimiyete hukuki, siyasi her sahada bağımsızlığımızdan, toprak bütünlüğümüzden tavizler istenmekte, egemenliğimizin devrinden söz edilmektedir.
1919'un sinsi bir işgal altında başlayan Kurtuluş savaşımızın şartlarıyla bugünün Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde bulunduğu kıskaç aynıdır.
Sevr'i kabul ettiremeyen Batı, o anlaşmadaki paylaşım planlarını unutmamıştır.
Günümüz, her zamankinden daha ayık olma zamanıdır. Her sahada, ikinci bir Kurtuluş Savaşı yapma ortamına düşürülmek istenen bu tehlikelere karşı birlik ve beraberlik içinde olmamız bir zarurettir.
Badireleri aşarak yeniden büyük, güçlü ve lider bir ülke olmak elimizdedir.
Bunun halli için devlet kademelerinde gündelik siyasi, ekonomik çıkarlar peşinde koşmayacak, kulluk şuuruyla hareket eden kadrolar oluşturulmalı ve icraat makamın da bulunmaktır.
Üç kıtaya asırlarca hükmeden bir ecdada sahip milletimiz, her devirde üzerine oynanan oyunları bozmasını başarmıştır.
Eğer tarihi tecrübelerimizi bugünün şartlarına uygulamayı bilirsek, bu badireleri de aşarız.
Ali Haydar Aktaş / diğer yazıları
- IMF'nin kurban listesi / 05.11.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002