"At, Avrat, Silah" Türkler'in vazgeçilmez üçlemesi. Savaşçı bir millet olduğumuz, savaş meydanlarında atlarla sınır boylarına akınlar düzenleyerek fetihler yaptığımız için ata büyük önem verdik.Namus ve şerefimizin bekçiliğini yapan,ocağımızın filizlenmesini sağlayan, bizi iyi kötü günde yalnız bırakmayan avratlarımıza sahip çıktık.Yerinde ve zamanında çıkarmasını da sokmasını da bildiğimiz silahımızı hiçbir zaman yanımızdan eksik etmedik.Atlarımız, bir zamanlar akınlar tertiplediğimiz, bugün girmeye can attığımız Avrupa'nın telkinleriyle kasap vitrinlerinde yerini almaya başlayacak gibi.Avratlarımızla eski münasebetlerimiz, sıcak diyaloglarımız kesildi gibi.Ama silahla ilişiğimiz, alakamız, ona olan yoğun ilgimiz asla kesilmedi.Türk milletinin karakterine yansıyan mertlik, doğruluk, yiğitlik ve açık sözlülük gibi meziyetler, yerini belimizdeki tabancaya bırakmış vaziyette.Belinde silah sokmak, arada onu çevreye göstermek, olur olmaz zamanlarda havaya ateş etmek yiğitlik, mertlik zannediliyor.Karadeniz insanının gelenek haline getirdiği silaha sahip olma alışkanlığı , bugün kendi değerlerinden çıkmış yoz kültürün bir parçası halini almış durumda.Belli kişi ve kurumların sahip olmaz, belli yerlerde belli amaçlarda taşınması gereken silah bugün asli amacından sapmış gayri ahlaki bir seviyeye indirilmiştir.Seyyar satıcılar arasındaki silahlı kavgalarda çevreden geçen insanlar vuruluyor, düğünlerde açılan ateşlerde gelin ya da damat öldürülüyor, asker yolcu etmelerde çekilen tetik komşu çocuklarının canını alıyor,kahvehanede taş çalmalarda, işyerinde birbirini çekememezliklerde, otobüslerde yer tartışmalarında, sokakta birbirine yan bakmalarda silah hiç eksik olmuyor.Kimin ne maksatla aldığı ve nasıl aldığı bilinmeden mantar gibi çoğalan silahlar, kültürümüzün en önemli sorunlarından biri olmuş, toplu kıyım aleti halini almıştır.İlkokuldaki çocukların beline kadar inen silah kuşanma çılgınlığı aynı zamanda yaşamakta olduğumuz hayatın ne derece iğrençleştiğinin de göstergesi.Külhanbeyi tavırlar satmanın, mahalle aralarında poz kıvırmanın, birilerine posta koymaların cesaretini veren silah, aslında hakkını tam kullanamamanın, hukukunu nasıl savunacağını bilememenin, acziyetin, korkaklığın, asosyal olmanın, insanlara değer vermemenin, bulunduğu yerin değerini küçük görmenin bir sonucu.Sorduğunuzda "Bıyık bırakmak gibi, silah bulundurmak da erkeğin doğasındandır" cevabını alırsınız. Bu soruyu şu şekilde devam ettirmek de icabeder : "Jilet bulunmadan ya da silah icat edilmeden önce erkeklik yok muydu?"Silahla erkekliğin, babayiğitliğin ,mertliğin hiçbir alakası yoktur. Mertlik, karşıdaki insanı ucundan ateş çıkan bir metal parçasıyla yere yıkmak mıdır?Yiğitlik, masum insanları görgüsüz hareket ve davranışlarla vurmak mıdır?Erkeklik bu kadar basit midir? Bunun aksini söyleyenler ne derece erkektir?Karşısındaki kişiyi dinlemek, onun görüşlerine katlanmak, anlaşmazlıkları sulh yoluyla çözmeye gayret etmek, diğer insanların hakkını en az kendi hakkın kadar korumak ve kollamaktır erkeklik...Bunun dışında yapılanlar ise eğitimsizlik, görgüsüzlük ve terbiyesizliktir.Herhangi bir meydanında oturup şöyle çevrenizi bir süzseniz ve insanları tip ve davranışlarına göre hangi kişide silah bulunduğunu tahmin etmeye çalışsanız, zannediyorum kafanızda belli tip ve karakterdeki insanlarda silah bulunma ihtimalini rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Tuhaf ama durum bu.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005